İşçi sınıfına uyan borusu
6 Ocak’ta Amerika Birleşik Devletleri Kongre (orada meclisin karşılığı olan kurum) binasının Trump’ın çetelerinin baskınına maruz kalması, sadece o ülkede değil, bütün dünyada işçi sınıfına ve emekçilere bir “uyan!” borusu anlamına geliyor. Amerika’da ve Avrupa’da uzun yıllardır gelişmekte olan birtakım gerici hareketlerin burjuvazinin yayın organlarında ısrarla “popülist” adıyla anılması, yaklaşan büyük tehlikeyi işçilerin ve emekçilerin gözünden saklamak anlamını taşıyordu. Neydi bu “popülizm”? Halka fazla taviz vermek, onun suyuna gitmek, halktaki tutucu eğilimleri okşamak, aydın düşmanlığı, milliyetçilik falan. Bunların bir kısmı bütün siyasi hareketlerde yaygın özelliklerdir, bir kısmı da işçi ve emekçinin neredeyse hoşuna gidecek tutumlar.
Ama örgütlü ve bilinçli işçi “faşizm” denince başka bir tutum alacaktır. İşte yıllardır “popülizm” yaveleriyle işçinin, emekçinin, gençliğin gözünden saklanan faşizmdir. Trump, 2016’da Amerika’nın çıkarlarını bütün dünyanın üzerinde tutacağını, Amerikan ekonomisini koruma duvarlarıyla çevirerek yeniden “büyük” kılacağını, bu sayede Amerikan işçisinin ve çiftçisinin çıkarlarını savunacağını söyleyerek geldi iktidara. Bunun için kapitalizmin krizinden dolayı sefalete sürüklenen Amerikan işçisine, özellikle beyazlara, göçmen işçiyi ve ABD’deki azınlıkları (mesela Latino diye anılan Latin Amerika kökenli Amerikan vatandaşlarını ve en çok da siyahileri) hedef gösterdi. Bütün ezilmiş grupların haklarına karşı çıkmayı politikasının merkezine yerleştirdi. İşçi-emekçiyi ırk ve milliyet temelinde bölmek, bunu ekonomik milliyetçilikle bütünleştirmek ve ezilen grupları çoğunluğa hedef göstermek, bunlar faşizmin politikasının içeriğidir. Trump Amerika’ya bu politikayı getirdi.
Partisi ve sokak gücü olmayan bir faşist
Devrimci İşçi Partisi, aynen Avrupa’da “popülist” diye diye aklanan faşist partiler gibi Trump’ın da faşizmin yolcusu olduğunu daha seçilirken tespit etti. Ama politikasının içeriği faşist olan Trump’ın faşizmin en önemli iki aracından yoksun olduğuna da işaret etti. Bunlardan biri disiplinli, “başbuğuna” sadakat ile bağlı bir partinin faşizmin iktidara yürümesi için gerekli olduğu ama Trump’ın böyle bir partisi olmadığı gerçeğidir. Trump seçime ABD’nin iki düzen partisinden daha sağda olan Cumhuriyetçi Parti’den girmişti, ama partinin bütün olarak Trump’a bağlı olması söz konusu bile değildi. Trump partide dört yıl içinde çok mevzi elde etti. Seçimlerden sonraki manevralarına partinin büyük bölümü destek oldu. Ama son aşamada hem Senatonun en önemli Cumhuriyetçi üyeleri hem de daha önemlisi kendi yardımcısı Michael Pence Trump’ın ısrarlı taleplerine karşı çıkmayı seçti. Faşist bir partide böyle bir şey olmaz. Trump’ın ilk zaafı buydu.
İkincisi, faşizmin tarihi görevi kendi hesabına çalışan küçük işletme sahiplerini işçi sınıfına karşı seferber etmektir. Bunun için de silahlı bir sokak gücüne, bir milise, paramiliter bir aygıta ihtiyacı vardır. Trump’ta bu da yoktu. Ne var ki, geçtiğimiz yaz bir siyahinin (George Floyd) polis tarafından gaddarca öldürülmesinden sonra bir halk isyanı ABD’nin bütün eyaletlerine yayılınca, gerici silahlı çeteler, özellikle “beyaz üstünlükçüler” olarak bilinen siyahi nüfus düşmanları da harekete geçti. Bu aşamada DİP Trump’ın MAGA (Make America Great Again-Amerika’yı Yeniden Büyük Kılalım) taraftarlarına çağrılarını bu çetelerin Trump lehine faşist bir güç olarak örgütlenmesi olarak yorumladı.
Kongre binası baskını
3 Kasım’da yapılan seçimlerde Trump’ın rakibi Joseph Biden 7 milyon oy farkıyla seçimi kazanınca, “Amerikan demokrasisi”nin gücüne iman etmiş dünya düzeni yanlıları ve saf solcular “bu iş bitti” diye düşündüler. Oysa Gerçek gazetesi seçimden önce “bu iş karakolda biter” yazmıştı, seçim sonrasında Kongre baskınından önceki son yazısında ise “Fırtına öncesi sessizlik” başlığıyla faşizmin girişebileceği maceralara karşı uyarıyordu.
Baskın erken olmuştur. MAGA çeteleri kendi aralarında birliğe ve koordinasyona ve berrak bir hedefe sahip değildi. Zafer mümkün değildi. Neden erken? Çünkü Trump faşizminin parti eksiği hâlâ devam ederken çete eksiğinin çözümüne de ancak yeni yeni girişiliyordu. Baskın, çeteler gerçekten örgütlü hale getirilmeden düzenlenmişti, bu yüzden erkendi, kazanamazdı.
Ama faşizmin nelere kadir olduğunu göstermek bakımından paha biçilmez bir uyarıydı.
Önümüzdeki döneme dikkat!
Amerikan halkının yüzde 30 ila 40’ı arasında bir bölümü seçimin Trump’tan haksızca çalındığına inanıyor. Trump şimdi demokratik hakları “derin devlet” tarafından çiğnenmiş bir mazlum rolünde. Üstelik kaybetmesine rağmen aldığı 74 milyon oy bugüne kadar kazanmış bütün başkanlardan fazla! Trump Koronavirüs salgını olmasaydı seçimi muhtemelen yitirmezdi. Biden bugün 78 yaşında. Trump ise daha 74. Yani dört sene sonra yeniden seçime girebilir. Üstelik Biden’ın yaşı ve sağlığı, 2024’ten evvel hayatını yitirebileceğini ya da sağlığını yitirdiği için başkanlıktan çekilmek zorunda kalabileceğini bir olasılık haline getiriyor.
Biden başkanlıktan el çekmek zorunda kalırsa, yerine Kamala Harris adlı başkan yardımcısı geçecek. Harris deneyimsiz ve siyaset, medya, lobicilik çevrelerinde ve burjuvazinin dünyasında yaygın bir ilişkiler ağına henüz sahip olmayan bir politikacı. Üç sene önceye kadar Kaliforniya eyaletinin başsavcısı idi, ABD Senatosunda deneyimi sadece iki yıllık. Trump kadar kendine özgü bir karizması olan, güçlü bağlara sahip, kurtlaşmış bir politikacı karşısında, iş başa kalırsa Harris’in dört yılı dolduracağı bile kuşkulu. Kemerlerinizi bağlayın. Amerika zor koşullarda bir yolculuğa daha yeni çıkıyor. Faşizm asıl şimdi büyük tehlike hâline gelecek. Amerika hapşırınca dünya grip, hayır Koronavirüs olur!
Bu yazı Gerçek gazetesinin Şubat 2021 tarihli 137. sayısında yayınlanmıştır.