İktidar cephesindeki çatırtılar
Ekonomide kötü gidişat daha da kötüye gittikçe ve Suriye’de, Libya’da, Akdeniz’de çıkılan seferler zafer getirmedikçe, siyasetin de tansiyonu artıyor. Haliyle bu yüksek tansiyonun ilk belirtilerini iktidar cephesinde görüyoruz. Dışarıya pek renk vermemeye çalışıyorlar ama içeride bir cadı kazanının kaynamakta olduğu artık sır değil. Türkiye’de bir “tek adam” rejiminden ziyade bir “yarı askeri” rejim olduğunu söylüyoruz. İktidarın, İçişleri Bakanlığı-Milli Savunma Bakanlığı-MİT Müsteşarlığı sac ayağı üzerinde duran askeri kanadı ile Erdoğan’ın ve ailesinin merkezinde durduğu nispeten sivil kanadı arasındaki çekişmeleri öteden beri yakından izliyoruz.
Süleyman Soylu, Damatla, Metiner’le ya da Külünk’le değil Erdoğan’la karşı karşıya
Örneğin Süleyman Soylu’nun istifa talebinin Erdoğan tarafından reddedilmesi, Erdoğan ve Soylu’nun birlik ve beraberlik görüntüsü arkasında bu ikili arasındaki derin çelişki ve çatışmaların dışa vurulmasıydı. Süleyman Soylu ve Berat Albayrak arasındaki çekişme birbirine omuz atmaya kadar varmış ve herkesin malumu olmuştu. Son zamanlarda ise Soylu’nun, polis teşkilâtında, Erdoğan’a yakın olduğu söylenen isimleri tasfiye ettiği ve Mehmet Ağar grubunu iyice kadrolaştırdığı iddia edildi. Sonra Erdoğan’a biat etmekle övünen Mehmet Metiner’le canlı yayında kavgaya tutuştuğunu gördük. Metiner, Soylu’nun nedamet getiren FETÖ’cüleri kayırdığını ima etmişti. Yakın zamanda ise yine Erdoğan’a yakın isimlerden AKP milletvekili Metin Külünk’ün, Soylu’ya yakın olduğu söylenen Milli Beka Hareketi bürosunu adamlarıyla birlikte basması gündeme geldi. İktidar cephesinde meselenin üstünü kapatmak için yoğun bir gayret gösterilse de, sosyal medyadaki trol savaşlarında “kriptö FETÖ’cü” ifşaatları, “ihale yolsuzluğu” ithamları, Susurluk modeli mafya elemanlarına polis kimliği verme iddiaları havada uçuşuyor. Süleyman Soylu, Erdoğan’a alternatif bir siyasi figür olarak adım adım yükselmeye devam ederse bu kavgaların buzdağının sadece görünen yüzü olduğu ortaya çıkacak.
Milliyetçi ve İslamcı taban üzerinde rekabet
Yarı-askeri rejim biçimindeki istibdadın, üzerinde yükseldiği milliyetçi ve İslamcı taban üzerinde ciddi bir rekabet var. Öyle ki Ayasofya, hilafet, İstanbul Sözleşmesi gündemleri iktidarla muhalefet arasında olduğundan çok daha sert biçimde iktidar cephesinde tartışma yarattı. Nihayet “Karadeniz gazı” ile Erdoğan, muhalefeti “buna bile sevinmiyorsunuz” suçlamasıyla karşısına almış, iktidar cephesini bir miktar konsolide etmiş gözükse de, müjdenin hayal kırıklığına dönüşmesinin bir faturası olacaktır elbette. Özellikle yurtdışı basına “800 milyar metreküp gaz bulundu” bilgisini sızdıran ve Erdoğan’ın “320 milyar metreküp” açıklaması yapmasıyla hayallerin yanı sıra borsayı da söndüren “üst düzey resmi yetkililerin” kim olduğu hâlâ meçhul! 30 Ağustos Zafer Bayramı’nın yerine Malazgirt Savaşı’nın öne çıkarılması bile Kemalist cenahtan tepki çektiği kadar iktidar cephesinde bir “Kızıl Elma” tartışmasına dönüştü.
Biden’ın sözleri çatlakları birleştirecek mi? Yoksa derinleştirecek mi?
İktidar, Amerikan Başkan adayı Joseph Biden’ın Erdoğan’ı devirme planlarını açıkladığı konuşmasının basına yansımasıyla bir başka tahkimât fırsatı daha buldu. 7 ay önce yapıldığı anlaşılan konuşmasında Biden, klasik bir emperyalist küstahlığı ile Erdoğan’ı darbe ile değil, seçimle değiştirmekten ve bunun için muhalefetle birlikte çalışmaktan bahsediyordu. Tabii ki Erdoğan ve çevresi tüm muhalefeti Amerikancılıkla suçlama fırsatını kaçırmadı. Türkiye’de bir Amerikan muhalefeti olduğuna hiçbir şüphe yok ve biz bunu her fırsatta teşhir ediyoruz. Peki Amerikancılar sadece muhalefette mi? Türkiye’deki muhalefetin Erdoğan’ı nasıl yenebileceğini tartışan ve aylar önce gündeme gelmiş olan ABD’nin yarı resmi think tank (sözde düşünce) kuruluşu Rand Corporation raporunu hatırlıyoruz hemen. Biden’dan farklı olarak o rapor bir darbe olasılığından da bahsediyordu. Ama aynı rapor sadece muhalefetteki dostlarından değil, iktidar cephesindekilerden de bahsediyordu. Raporda yazdığına göre ordunun orta kademesi nefret etse de ABD ve NATO için en sıcak ve etkili bağlantı unsuru Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’dan başkası değildi!
ABD seçimleri Kasım’da olacak. Biden seçilirse Erdoğan’ın karşısında kim varsa destekleyeceğini peşinen açıklamış durumda. Burada sadece muhalefete mesaj verildiğini düşünen ABD’yi tanımıyor demektir. ABD’nin desteğini arayanın sadece muhalefet olduğunu zanneden ise Türkiye siyasetinden hiçbir şey anlamıyordur.
İstibdadın çatlaklarında kaybolan muhalefet
Ekonomi düzelmez, askeri seferlerden zaferle dönülmez ise mevcut çatlakların daha da derinleşeceğini, çatışmaların daha da sertleşeceğini öngörmek zor değil. Ama bu çatlaklardan, iktidar içi çelişki ve çatışmalardan hayırlı bir sonuç çıkar mı? CHP ve Millet İttifakı’nın merkezinde durduğu düzen muhalefeti bu konuyla çok yakından ilgileniyor. Kâh Süleyman Soylu’ya karşı Sağlık Bakanı’nı tutuyor, kâh Erdoğan’a karşı Soylu’yu övüyorlar… Berat Albayrak ise her daim hedefte! Sanmayın ki mesele Albayrak’ın emekçi halk düşmanı ekonomi politikalarıdır. Öyle olsa yana yakıla işçi emekçi düşmanı liberal politikaların baş temsilcilerinden AKP’li Mehmet Şimşek’i geri isterler mi; özelleştirme şampiyonu Ali Babacan’la ittifak ederler mi?
Nihayet Abdullah Gül düzen muhalefetinin uzatmalı cumhurbaşkanı adayı olmaya devam ediyor. Kılıçdaroğlu ne zaman Abdullah Gül’ü övse hep Gül’ün oy potansiyeli, siyasi korkaklığı vb. tartışılıyor. Oysa Abdullah Gül bir paroladır. Mevcut düzenin ezdiği ve bu düzenden kurtulmak isteyen kitleleri bu düzenin değişmeyeceğine alıştırmanın bir yoludur. Abdullah Gül sadece muhalefet için değil, kendi elleriyle yükselttiği MİT Müsteşarı Hakan Fidan’la ve İngiltere’den okul arkadaşı Hulusi Akar’la, iktidar cephesine de bir mesajdır. Davutoğlu ile CHP arasındaki muhabbetin kaynağı da aynıdır.
Bozuk düzeni tamir etme çöpe at!
Vaziyet böyle olunca “muhalefet” adı altında karşımıza çıkan yapının da ne kadar muhalefet olduğu tartışmalı hâle gelmektedir. İstibdad çatırdıyor, düzen dikiş tutmuyor ama mevcut düzenin muhalefeti ise çürümüş yapıyı tamir etmek için uğraşıyor. Ekmek ve hürriyet ise istibdada karşı sermayeden tam bağımsız bir mücadeleyi gerektiriyor.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Eylül 2020 tarihli 132. sayısında yayınlanmıştır.