Hrant’ı katleden örgütü bir tek mahkeme görmedi
Davada verilen kararla Türk yargısı bir kere daha bu ülkedeki halklara; Ermeniyim, Kürdüm demeyin, Türklüğe halel getirmeyin dedi. Yargı bir kere daha, bu devlet sizi öldürürse, ölünüze sahip çıkmam dedi.
Üçü tutuklu, yirmi kişinin yargılandığı, dört buçuk yıldır süren dava sonunda İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in katline ilişkin davanın tutuklu sanıklarından Yasin Hayal’e ''Hrant Dink'i tasarlayarak öldürmeye azmettirmek'' suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verdi. Yasin Hayal'e Dink cinayetindeki azmettirici rolü nedeniyle ağırlaştırılmış müebbet cezası verilirken, Orhan Pamuk'u tehditten de 3 ay hapis cezası verildi.
Yasin Hayal'in ağabeyi Osman Hayal beraat ederken, Erhan Tuncel, Dink cinayeti davasında suçlu bulunmadı. Emniyet muhbiri olan ve tutuklu yargılanan sanık Erhan Tuncel'e 2004 yılında Yasin Hayal'i Trabzon'daki McDonalds'da patlattığı patlayıcıyı imal ederek, patlayıcı madde imal etme suçunu işlediğinin sabit olduğunu belirten heyet, tehlikenin ağırlığını dikkate alarak Tuncel'in ''patlayıcı madde imal etmek'' suçundan 5 yıl, Yasin Hayal ile birlikte kişilerde korku, kaygı ve panik yaratacak biçimde ''patlayıcı madde kullanmak'' suçundan 2 yıl ve mağdur Numan Sezai Yomralıoğlu'nun aracına patlayıcı madde kullanarak zarar vermek suçundan 1 yıl 6 ay ve söz konusu patlamada 6 mağdurun yaralanması suçundan 4'er aydan 2 yıl olmak üzere toplam 10 yıl 6 ay hapisle cezalandırılmasına karar verildi. Mahkeme Dink'in öldürülmesine ilişkin davada bütün sanıkların, ''silahlı terör örgütüne üye olmak'' suçundan beraatine karar verdi. Erhan Tuncel, kararın verildiği günün akşamı tutuklu bulunduğu süre göz önünde bulundurularak tahliye edildi.
Sanıklardan Ersin Yolcu ve Ahmet İskender'in ''tasarlayarak adam öldürmeye yardım etmek'' suçundan 12 yıl 6'şar ay hapisle cezalandırılmasını kararlaştıran heyet, Ahmet İskender'in ayrıca ''ruhsatsız silah bulundurmak'' suçundan da 10 ay hapisle cezalandırılmasına hükmetti.
Sırrı Süreyya Önder, Gülten Kaya, Gencay Gürsoy, Funda Şirinkal, Eşber Yağmurdereli, Oral Çalışlar ve Ali Bayramoğlu gibi isimlerin de izledikleri duruşma sonrası Hrant Dink'in ailesinin avukatı Fethiye Çetin, karar sonrası gazetecilere açıklama yaparak "Dalganın en büyüğünü en sona saklamışlar. Meğer Hrant Dink üç beş kendini bilmez tarafından öldürülmüş, burada örgüt yokmuş, gerçekten bu kadarını beklemiyorduk. Bu karar ne anlama geliyor, bu karar yerleşik bir geleneğin bozulmadığı anlamına geliyor, nedir bu gelenek devletin siyasi cinayetler geleneği devletin bir kısım vatandaşını ötekileştirme geleneği bu kararla tescil edildi." diye konuştu.
Sanık avukatlarının iddianamenin eksiklerle dolu olduğunu ve gerçeklerle alakasının olmadığını ifade ettikleri duruşmada, sanıkların üyesi oldukları öne sürülen örgütün ne olduğunun hala ortaya çıkarılmadığını belirten Kaya, ''Buna ancak ahbap çavuş örgütü diyebiliriz. Tek tabancalı örgüt, cebir ve şiddet kullanarak düzeni ortadan kaldırmakla suçlanıyor. El insaf'' dedi. Sanık Erhan Tuncel'in avukatı Erdoğan Soruklu ise müvekkili Tuncel'in emniyet istihbarat elemanı olarak görevini yaptığını belirterek, meydana gelen sonuçtan yetkililerin sorumlu olduğunu iddia etti. Avukat Soruklu, müvekkili Tuncel'in mensubu olduğu tek örgütlü yapının Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü olduğunu ifade etti.
Hrant Dink dosyasında Savcılık mütalaada açıkça, “bu sadece milliyetçi duyguları kabarmış gençlerin işlediği bir cinayet değildir, Ergenekon örgütünün Trabzon’daki bir hücresinin işidir. Bu hücrenin üst yapı ile örgütsel irtibatları ortaya çıkarılamamıştır” diyordu. Yani savcılık, başından beri herkesin bildiği gerçeği, bu cinayetin, devletin (ona göre devlet içerisindeki bir yapının) kendisi tarafından tezgâhlandığını söylüyordu. Savcı aynı zamanda “bizim gücümüz bu yapıyı yargılamaya yetmedi” diye eklese de sanıkların örgüt üyeliğinden cezalandırılmasını istemişti.
Hukukun üstünlüğü mü demiştiniz?
Yargılama süresince pozitif hukuka aykırı pek çok uygulama yaşandı. Burjuvaziden kendi yarattığı hukuka uymasını umanlarsa karar karşısında büyük şaşkınlık içinde. Oysa kararla tekrar görüldü ki, burjuvazinin hukuku ve onun uygulayıcılarından tarafsız, bağımsız ve adil bir yargılama beklemek bir hayaldir.
5 Yıllık süreç içinde;
- Trabzon emniyetinin, muhbir Erhan Tuncel’den aldığı Hrant Dink’in öldürüleceği istihbaratını emniyet genel müdürlüğü ile İstanbul emniyetine cinayetten 11 ay önce bildirdiği ortaya çıktı.
- Trabzon emniyetinin cinayetten sonra birçok delili kararttığı da ortaya çıkan bir diğer gerçekti.
- İçişleri Bakanlığı’ndan tek bir emniyet görevlisi hakkında bile soruşturma izni alınamadı.
- Neredeyse tüm sanıkların BBP ve ona bağlı olan Alperen Ocakları’yla yakın ilişkileri ortadayken, bu faşist örgütün cinayetteki rolü ve devlet kurumlarıyla ilişkileri hiçbir şekilde yargılamaya konu edilmedi.
- Eski Trabzon Alperen Ocakları Başkanı olan Öztürk’ün telefonunun, Trabzon Emniyeti tarafından 2006 yılında 10 ay boyunca dinlendiği, ancak bunun cinayeti soruşturan İstanbul’daki savcılıktan saklandığı ortaya çıktı. Üstelik bu kayıtlar cinayetten üç ay sonra imha edildi.
- Teknik takiplerde elde edilen, Yasin Hayal'in Erhan Tuncel'den açık açık mermi istediği, BBP Gençlik Kolları Başkanı Mustafa Öztürk'ün “ Bu işi biz yapacaktık, başkalarına verdiler, onlarda ellerine yüzlerine bulaştırdılar yorumunu yaptığı, Yasin Hayal'in “Telefon dinleniyor; uyduya geç, uyduya geç” diye karşısındakine seslendiği konuşmalar mahkeme heyetinin dikkatini bir türlü çekmedi.
- Dönemin İstanbul Valisi Muammer Güler, İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek gibi olayda sorumlulukları tespit edilen hiçbir kamu görevlisi hakkında idari soruşturma izni verilmedi. Bu kamu görevlileri görevlerinden alınmadıkları gibi adeta iktidarın kanatları altında terfi ettirildiler. Karardan sonra Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, ''Failler ağır cezalara çarptırıldılar, bundan ne ölçüde teselli bulunabilir bilmiyorum. İlk haberlerden izlediğim kadarıyla bütün failler, bu işi örgütlü yapmış olmak suçlamasından beraat ettiler. Bu, vahim bir gelişme'' diyerek, yukarıda sayılan uygulamalara imza attıktan sonra sorumluluğu mahkemelere atan hükümetin tavrını ortaya seriyordu.
Tüm bunlar burjuva devletinin ve yargısının, ezilen halklara bakışını çok net ortaya koymaktadır. 12 yaşındayken özel tim polislerinin sırtından 13 kurşunla vurup katlettiği Kürt çocuğu Uğur Kaymaz davasında yargılanan polislere verilen beraat kararı neyse, Ermeni olduğu için devlet eliyle öldürülen Hrant Dink cinayeti davasında verilen beraat kararı odur. Yani bu ülkede, devletin makbul ve makul vatandaşlarından sayılanların dışındakiler, katledilmiş de olsalar yargılama sürecinde yürürlükteki hukukun verdiği haklardan dahi yararlanamıyorlar.
Bu Dava Bitmedi!
Kararın ardından Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesi önünde toplanan Dink davası takipçileri, 'Hepimiz Hrantız', 'Bu dava böyle bitmez' sloganları atarak karara tepkilerini gösterdiler. Hrant Dink’in avukatları, davanın bitmediğini, gerçekleri ortaya çıkarmak için yollarına devam edeceklerini açıkladılar. Öldürülen Hrant Dink'in eşi Rakel Dink ise, karar sonrası Adliye'den Agos'a yürüme çağrısı yaptı. Ayrıca Hrant’ın katledilişinin yıldönümü olan 19 Ocak günü saat 13:00’de Taksim’den Hrant’ın vurulduğu Agos Gazetesi önüne yürüyüş düzenleneceği bildirildi.
Hrant’ın kardeşi Orhan Dink’in karardan sonra bir televizyon kanalında aktardığı ve bir arkadaşının kendisine gönderdiğini söylediği Twitter mesajı ise adeta davanın özetiydi: “Ben bir Ermeni öldüreceğim ama beni Türk adaleti yargılasın!”