Erdoğan’ı Çankaya’da tutsak edelim!
Tayyip Erdoğan seçimi kazanır kazanmaz yandaş medya azgınlık emareleri göstermeye başladı. Akşam gazetesinin yaptığı gibi “Halk İhtilali” manşeti atmak daha ziyade pastadan pay almak için yağcılığa benziyor. Yeni Akit’in “Ya Allah Bismillah”ı ise bir program tanımlıyor. AKP’nin sağ ucunda duran bu provokatör yayın, anlaşılan Türkiye’de Sünni bir diktatörlük kurmak için belirleyici eşiğin aşıldığına inanıyor. Ama geri kalan gazetelerin manşetleri belli ki tek bir merkezden yazdırılmış: “Başkanımız’ı Seçtik” (Sabah), “O Şimdi Başkan” (Posta), “Milletin Başkanı” (Star, Türkiye ve Güneş “pişti olmuş”)!
Cumhurbaşkanı değil “Başkan”! Çeşitlemelerin ötesinde söylenen bu! Bütün amaç, halkı daha ilk günden hazırlamak. Erdoğan memleketin sırtına tünedi, her gücü kendi ellerine toplamak istiyor. Anayasa’yı meclisten değiştiremedi, şimdi Çankaya’dan değiştirecek!
Gerçek gazetesi, “başkanlık sistemi mi daha cicidir, parlamenter sistem mi?” tartışmasının soyutluğunu başından beri reddetti. Aynen cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi, ama sadece parlamentoda grubu olan partilerin aday gösterebilmesi gibi, başkanlık sisteminin Türkiye’ye getirilmesi çabası da Tayyip Erdoğan’ın ülkeyi engelsiz yönetmesi için öngörülmüş bir düzenlemedir. Tayyip Erdoğan ise işçi sınıfının düşmanıdır. Dolayısıyla, biz başkanlık sistemine cepheden karşıyız. Parlamenter sistem işçi sınıfı için iyi bir sistem olduğu için değil. Başkanlık sistemi işçi sınıfına saldırının bugün somut biçimi olduğu için. Bu bakımdan o mevziyi Tayyip Erdoğan’a teslim etmeyiz. Bu konuda kayıtsız kalanların da sınıf mücadelesine kayıtsız kalmış olduğunu biliriz.
Yara bere içinde köşk
Yandaşlar demokratik merkeziyetçi (!) bir tavırla halka böyle bir ideolojik pompalama yapadursunlar, güç dengeleri hiç de Erdoğan’ın böyle şeyleri gerçekleştirebileceği bir nitelik taşımıyor. Erdoğan köşke çıkmıştır ama yara bere içinde! Erdoğan bugün 2010’da anayasa değişikliği için yapılan referandumdaki yüzde 58 evet oyunu arkasına alıp 2011’de yüzde 49 oyla meclise girdiği dönemde sahip olduğu desteğin çok önemli unsurlarını yitirmiş bir politikacıdır.
Bunun sandığa yansıyan kısmı yan sütunlarımızda izah ediliyor. Ama sandıktaki durumu yine en güçlü yanıdır Erdoğan’ın. Politik güç dengelerinin bir de sandık dışında kalan daha nitel karakterde unsurları da vardır. Asıl o alanda yara üstüne yara almıştır Erdoğan.
Bir kere, Gezi ile başlayan halk isyanında toplumun küçümsenemeyecek bir bölümünün polis gaddarlığına rağmen Erdoğan’a kafa tutmuş olması Erdoğan’ın her şeye kadir devlet adamı imgesini yerle bir etmiştir. Halk isyanı, aynı zamanda birçok müttefikinin, yani uluslararası düzeyde ve ülke içinde hâkim sınıflar arasında onunla iş yapmakta olan birçok gücün, Erdoğan’ın Türkiye’yi istikrara kavuşturmak bakımından bulunmaz bir nimet olduğu düşüncesini yerle bir etmekle kalmamış, onu düpedüz bir istikrarsızlık nedeni olarak görmelerine yol açmıştır. ABD ve Avrupa Birliği, cemaat ve liberaller, hatta kendi partisi içinden önemli unsurlar Erdoğan’a adım adım sırt çevirmeye başlamışlardır.
17 ve 25 Aralık, yani Erdoğan-Gülen gayri resmi koalisyonunun yıkılması ve Erdoğan ile hükümetinin yolsuzluklarının halkın gözü önünde çırılçıplak ortaya çıkması doğrudan doğruya Gezi ile başlayan halk isyanının tetiklediği bir şeydir. Erdoğan burada hem poliste, yargıda, medyada ve uluslararası ilişkiler alanında çok güçlü müttefikini yitirmiştir, hem de halkın bir bölümünün gözünde büyük itibar kaybına uğramıştır. Bunun sandığa yansıyan sonucu bile olmuştur. 2011 seçiminde yüzde 49 alan Erdoğan’ın oyları, 2012’de kamuoyu yoklamalarında yüzde 54 görünüyordu. 30 Mart yerel seçimlerinde ise trafo-kedi işleri bir yana bırakılsa bile oy oranı yüzde 43’e düşmüştü. Yine de Erdoğan’ın kitle desteği büyük miktarda devam etmiştir. Asıl sorun yolsuzluk delillerinin hükümeti düşmenin eşiğine getirmesi olmuştur.
Erdoğan bunu aslında düşmanı olan iki gücün desteği ile atlatmıştır. Birincisi, kendisine destek vererek “derin devlet”i, yani kontrgerilla güçlerini yeniden ellerine geçirmek isteyen Ergenekoncu cephe. İkincisi, Erdoğan’ın ani düşüşünün ekonomiyi de yerle bir edebileceğini hesaplayan, daha da ötede yeni ve çok daha güçlü bir halk isyanına yol açabileceğinden korkan Mustafa Koç’lar, Mehmet Ali Yalçındağ’lar. Erdoğan, Çankaya’ya çıktıysa biraz da “düzenli geçiş” isteyen bu güçlerin sayesindedir.
Şimdi geçiş düzenli olmuştur. Ama geçiş artık tamamlanmıştır. Bu güçler kendilerine yeni çözümler arayacaklardır. Demek ki, önümüzdeki dönemde hâkim sınıflar içinde çok kazanlar kaynayacaktır. Sabah, Yeni Şafak veya Posta gazeteleri “usta”larını “cumhurbaşkanı” değil “başkan” , “reisicumhur” değil “reis” yapmak için emirlerini yerine getiriyor olabilirler. Ama şimdi şirket yönetim kurulu salonları kaynamaya başlayacaktır. AKP’nin içi kaynamaya başlayacaktır. Abdullah Gül’den üç dönemini doldurmuş bakanlarına kadar birçok politikacı hesaplarını yapmaya başlıyor. Ergenekoncular çizmelerini parlatıyor. Fethullahçılar beddualarını okuyor. Washington beyzbol sopasını sallıyor. Dokuz yandan gelen diş gıcırtılarını duymamak mümkün mü?
Halkın ayağa kalkması her şeyi değiştirecek!
Bütün bunlar koşulları hazırlıyor. Politikada sandık her şey değildir. Eğer sömürülen ve ezilen halk çoğunluğu harekete geçerse, her denge temelden değişebilir. Karşımızda yara bere içinde, eski gücünden çok şey yitirmiş, köşke zor bela çıkabilmiş bir politikacı var. Yüklenelim, Çankaya’dan burnunu bile çıkaramasın. Orada çürüsün ve bir gün bütün suçları için yargılanmaya hazır olunca onu cezalandıralım!
Bu yazı, Gerçek gazetesinin Ağustos 2014 tarihli 58. sayısında yayınlanmıştır.