Davutoğlu ve Aleviler: Mağrurların açılımı

 

Anadolu'da yüzyıllardır yaşayan Alevilerin tarihine bakarken "Bin kere mağdur olsan da bir kere mağrur olma" sözünü anmamak imkansız görünüyor. Çok gerilere gitmeden, sadece yakın tarihi incelemek bile yeterlidir. Dersim, Maraş, Çorum, Sivas, Gazi Mahallesi katliamları... Cumhuriyetin ideal vatandaş (Türk, Sünni-Müslüman) tanımına uymayan Aleviler, kimi zaman devletin kolluk güçleri tarafından, kimi zaman da kontrgerilla marifetiyle katledildiler, sürgünler ve asimilasyon yoluyla uysallaştırma çabalarına maruz kaldılar.

Her iktidar döneminde olduğu gibi, AKP de toplumsal muhalefetin en dinamik unsurlarından olan Alevileri ehlileştirmek çabasında hiç boş durmadı. Birkaç sene önce açıklanan "Alevi açılımı", Haziran 2015 genel seçimleri yaklaşırken, Başbakan Davutoğlu tarafından bizzat gündeme taşındı. Gerek Hacı Bektaş ziyaretinde, gerekse Dersim'deki konuşmasında Alevilerin taleplerine yönelik net bir şey söylemeden, Dersim katliamı dolayısıyla özür dilemelerinin tarihi bir adım olduğunu vurguladı. Geçmiş hükümetlerinin başlattığı çalıştayları hatırlatarak, süreci olumlu bir şeklide sonlandırmak istediklerini belirtti. Dersim ziyaretinden önce bahsettiği büyük sürprizini de açıkladı: Tunceli Üniversitesi'nin ismi "Munzur Üniversitesi" olarak değiştirilmiş! Dersimliler için bundan büyük müjde olamazdı(!)

Aleviler, bu konudaki AİHM kararına da vurgu yaparak zorunlu din derslerinin kaldırılmasını istiyor, Davutoğlu; “Hepsini yanlışsa düzeltelim...AİHM'den ders almaya ihtiyacımız yok” diyor. Aleviler, “Hacı Bektaş Dergȃhı’nın müze olarak kullanılması kabul edilemez, Alevilere terkin edilerek ibadete açılması gerekmektedir. Ücretsiz olarak halkın hizmetine açılması aldatmacadır ve sorunu ertelemektedir” derken, Davutoğlu; Hacı Bektaş Veli Türbesine girişte para alınmayacağı lütfunu yineliyor. Mağdurlar, “Diyanet İşleri Başkanlığı’nın anayasal bir kurum olması inanç ve öğretimizi asimile etmenin siyasal aracıdır” derken, Mağrurlar duymazdan geliyor. Yine Aleviler cemevlerini ibadet yeri olarak tanımlayıp kabul ediyor ve bu şekilde tescil edilmesini istiyorken, “Mağrurların Açılım” paketinde, bu konuda Aleviler arasında görüş birliği yoktur, o sebepten cemevleri tanımsız bırakılacak yazıyor!

Davutoğlu'nun Başdanışmanı Etyen Mahçupyan, katıldığı bir televizyon programında, yukarıda saydıklarımızın ötesine geçecek şekilde burjuva siyasetinin gerçek karakterini ortaya koydu: Hükümetin yaklaşan 2015 genel seçimleriyle ilgili de bir hesap yapması gerektiğini savunarak şöyle dedi: "Alevilerin bir bölümü kendini daha yakın hissedebilir ama 'Ya kayıp olursa?' sorusu o kadar kritik ki size adım atmayı zorlaştırıyor."

Diğer burjuva partileri de geri durmuyor tabi. CHP bir taraftan “Dersim katliamı için özür dileyenler ve özür dileyenleri yuhalayanlar” olarak bölünürken, diğer taraftan Kılıçdaroğlu'nun şahsiyetinde birlik-beraberlik, sağduyu ve hoşgörü çağrıları yapıp hükümete de Alevilerin taleplerine kulak vermesini tembihlemeyi unutmadı!

Davutoğlu'nun meydan okumasına yanıt vererek Dersim'e giden Bahçeli ise, yine farklı  kardeşlik, birlik ve beraberlik mesajlarıyla gönülleri fethetti(!)

Uzun lafın kısası; Aleviler (İzzettin Doğan ve şürekȃsı dışındakiler!), söz konusu açılımın içinin kof olduğunu ve bir aldatmacadan öteye gitmeyeceğini çok iyi biliyorlar. Dışişleri Bakanlığı süresince Ortadoğu'da izlediği mezhepçi politika dolayısıyla Davutoğlu'nu gayet iyi tanıyorlar! AKP'nin, kendilerine meydan okurcasına, 3. Köprü için "Yavuz Sultan Selim" ismini düşündüklerini unutmadılar.

Mağrurların, Kutsal Aşure gününde bile sömürüyle, katliamlarla, idamlarla pişirdikleri temcit pilavına yüzyıllardır dayanışmayla, örgütlenmeyle, direnişle yanıt veren Aleviler, Tekel direnişinde, Gezi direnişiyle başlayan halk isyanı sırasında, Tuzluçayır direnişinde, Kobani Serhıldanı'na verdikleri destekle, Soma, Torunlar, Ermenek ve Isparta'daki işçi katliamlarında emekten yana tavırlarıyla bu zehirli pilavı yemeyeceklerini defalarca ispatladılar.