Başyazı: Türkiye’nin geleceğinin fabrikalarda, iş yerlerinde, emekçi mahallelerinde, mücadele meydanlarında belirleneceği bir döneme girilmiştir

Başyazı: Türkiye’nin geleceğinin fabrikalarda, iş yerlerinde, emekçi mahallelerinde, mücadele meydanlarında belirleneceği bir döneme girilmiştir

Seçimlerde sanki birbirine düşmanmış gibi görünen, halkı ise birbirine karşı kışkırtan bu partiler, büyük patronlar kulübü TÜSİAD’ın çatısı altında birleşiyorlar. Her ikisinin de ekonomi politikasını, seçim akşamı saat beşte açıklanan TÜSİAD muhtırası belirliyor. 

İşçi sınıfı ve emekçilerin de bu sermaye saldırısı karşısında kaybedecekleri tek dakika bile yoktur. Yarından tezi yok, işçi sınıfının tüm güçlerini birleştirmek için kollar sıvanmalıdır. Türkiye’nin geleceğinin seçim sandıklarında değil fabrikalarda, iş yerlerinde, emekçi mahallelerinde, mücadele meydanlarında belirleneceği bir döneme girilmiştir.

 

Erdoğan ve kurmayları, medya ile beraber 31 Mart akşamından itibaren ağız birliği etmiş aynı şeyi söylüyor: “Seçimler bitmiş, kesintisiz reform süreci başlayacakmış.” Nedir bu reformlar? Eğer bu reform dediğiniz halk için iyi ve yararlı şeyler ise neden seçimlerden önce yapmadınız?

İşin gerçeği ise şu: Ekonomik krizi işçi sınıfına ve emekçi halka ödetmek için büyük bir saldırı planlıyorlar. Saldırı paketi içindeki emek piyasası reformunda işçilerin kıdem tazminatı hakkının kaldırılarak fona devredilmesi var. Hem sürekli çıkışlar ve yedek işsizler ordusunun kabarması dolayısıyla ücretler düşecek hem de işsizlik sigortası fonundan sonra kıdem fonu da patronların yağmasına açılacak.

Kamu reformu ile kamu çalışanlarının iş güvencesinin kaldırılması da gündemde. Mali reform, devletin halka daha az harcayıp halktan daha fazla vergi toplamak ve tüm kaynakları uluslararası tefecilere faiz ödemeye ayırmak anlamına gelen bütçe disiplinini içeriyor. EYT’lilerin gasp edilen haklarını ödemeyen iktidarın en büyük gerekçesinin bütçe disiplini olduğunu hatırlayalım.

EYT’lilerin haklarını vermek şöyle dursun sosyal güvenliği tamamen bitirecek ve özel sigortacılığı hâkim kılacak yeni bir sosyal güvenlik reformu hazırlıyorlar. Zorunlu BES adı altındaki bireysel emeklilik soygunu bunun ilk adımıydı.

Sakarya Tank Palet fabrikasının özelleştirilmesi sadece başlangıç. Varlık Fonu ile tüm kamu varlıklarını şimdiden ipotek altına almaya başladılar. Uluslararası tefecilere borçlar ödenmediğinde hepsinin elden gitmesi söz konusu.   

Bu reformların neden seçim sonrasına bırakıldığı açık değil mi?

Seçimler geride kaldı ama sermaye tek bir dakika bile kaybetmek istemiyor. Yerel seçimlerde Erdoğan ve AKP’nin büyükşehirleri kaybetmesi onu durdurmayacak. Seçimlerin sonucunda büyükşehir rantını bir süre boyunca bir patron partisi yerine diğerinin müteahhitleri yağmalayacak. İşçi sınıfına ise birlikte saldıracaklar. CHP lideri Kılıçdaroğlu seçim gecesinde bundan sonra öncelik ekonomi diyerek kendilerinin hazırladığı 13 maddelik ekonomi programına işaret etti. CHP’nin programının özünün iktidarınkinden hiçbir farkı yok. CHP de uluslararası sermayeye güven verilmesini ve ne olursa olsun bütçe disiplininden taviz verilmemesini istiyor.

Seçimlerde sanki birbirine düşmanmış gibi görünen, halkı ise birbirine karşı kışkırtan bu partiler, büyük patronlar kulübü TÜSİAD’ın çatısı altında birleşiyorlar. Her ikisinin de ekonomi politikasını, seçim akşamı saat beşte açıklanan TÜSİAD muhtırası belirliyor. 

İşçi sınıfı ve emekçilerin de bu sermaye saldırısı karşısında kaybedecekleri tek dakika bile yoktur. Yarından tezi yok, işçi sınıfının tüm güçlerini birleştirmek için kollar sıvanmalıdır. Türkiye’nin geleceğinin seçim sandıklarında değil fabrikalarda, iş yerlerinde, emekçi mahallelerinde, mücadele meydanlarında belirleneceği bir döneme girilmiştir.

Bu mücadeleyi kazanmak için işçi sınıfı ve emekçi halkın birliğini sağlamak zorunludur. 1 Mayıs meydanlarında bu birliği göstermeliyiz. Türk-İş’i, DİSK’i ve tüm diğer sendikaları işçilerin sesine kulak vermeye ve sermaye saldırısına karşı meydanlarda güç birliği yapmaya çağırıyoruz. Sendikalar da yetmez. En son yüz binlerce EYT’linin Maltepe mitinginde olduğu gibi ayrı gayrı demeden ortak hak ve menfaatlerimiz için omuz omuza vermek zorundayız. Tank fabrikası işçilerinin mücadelesi hepimizindir.

MESS’e karşı metal işçilerinin, Tüpraş’ta Koç-Shell’e karşı petro-kimya işçilerinin, tekstil işçilerinin, kamu işçilerinin toplu sözleşme mücadelesinde sadece bu sektörlerin değil tüm işçi sınıfının kaderi belirlenecektir. Ayrı gayrı yok Birleşik İşçi Cephesi demenin zamanıdır.

Sahip çıkmamız gereken alın terimiz, korumamız gereken haklarımız, patronun-tefecinin-emperyalistin zincirlerinden kurtarmamız gereken bir ülkemiz var!

 

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Nisan 2019 tarihli 115. sayısında yayınlanmıştır.