Başyazı: Aynı gemide değiliz!
Türkiye’de hem işsizlik hem de enflasyon çift haneye ulaşınca, ülke uluslararası sefalet endeksinde dünya altıncısı oldu. Bir kez daha işçi hakları açısından dünyanın en kötü ilk 10 ülkesi arasına girmiş durumdayız.
Yani ülke giderek kötüye gidiyor. Fakat bu kötüye gidişin ceremesini çekenler işçi ve emekçiler. Patronlar ise kârlarına kâr katmaya devam ediyorlar. En büyük patron Koç ilk çeyrekte kârlarını yüzde 118 arttırdı. Diğer büyük patronlar da kârlarını arttırmış durumda. Aynı dönemde borsada işlem gören 10 mevduat bankasının (modern tefeciler) kâr artışları yüzde 68 oldu. Katar sermayesinin aldığı Finansbank bunların arasında yüzde 160’la ilk sırada.
İşçinin 1.404 liralık asgari ücreti ise yine açlık sınırı olan 1.498 liranın altında. Enflasyon arttıkça işçinin ekmeği küçüldükçe küçülüyor.
Dönem toplu sözleşme dönemi. Kamu çalışanları hükümetle masaya oturuyor. Sanayinin kalbi metal sektöründe ise MESS grup sözleşmeleri yaklaşıyor. Bu dönem boyunca yine bol bol “aynı gemideyiz” edebiyatı dinleyeceğiz. İşçinin sefaleti bir yanda patronların sefası diğer yanda. Aynı gemide falan değiliz. Olsa olsa bir tahterevallideyiz. O yüzden işçi inmeden patron çıkamıyor. İşçinin durumunu düzeltmesi ise patronlar ve onların hükümeti ile anlaşmayla olacak iş değil. Hakları, sınıf mücadelesi ile almak gerekiyor.
Milyonlarca işçi ve emekçi bir tarafta, bir avuç sömürücü patron diğer yanda. Ancak onlar da yalnız değil. Arkalarında OHAL’i kendilerine fırsat olarak sunan, işçinin en temel hakkı olan grev hakkını yasaklayan, sendikaları baskı altına alan bir hükümet var. Hükümetin ve sermayenin işçi kolu haline gelmiş sarı sendikalar da bu tablonun oluşmasında belirleyici bir rol oynuyor.
2017 yılı için bütçe açığı 46,9 milyar olarak öngörülüyor, muhtemelen bu rakam 61 milyara kadar çıkacak. Hükümet para yok diyecek. Gerçek öyle mi? Devlet teşvik üstüne teşvik vererek patronları ihya ediyor, vergi affı ilan edip daha sonra affın affını çıkararak sermayeye anlayış gösteriyor, “Kredi Garanti Fonu” ve benzerleriyle tefeci sermayesini destekliyor. Ama işçinin, kamu emekçisinin maaşlarından her ay tıkır tıkır kesintiler yapılıyor, üstüne KDV’si, ÖTV’siyle devlet yine emekçinin sırtına biniyor.
Bu ortamda hükümetin memur kolu Memur-Sen, sözleşmeye “hac farizası izni”, “helal gıda” sokmaya uğraşıyor. En yüksek sayıda ihraç kendi sendikasından olduğu halde hükümetin KHK’larla yaptığı keyfi ve hukuksuz ihraçlara arka çıkıyor.
MESS sözleşmelerinde de Türk Metal aynı vazifeyi görüyor. Otomotiv başta olmak üzere fabrikalar üretim, kâr ve ihracat rekorları kırarken Türk Metal yine çıtayı yüzde 38’e koymuş, üyesinin anketlerle bildirdiği taleplerin üstünü çizmiş. 2015 metal grevlerinde pek çok fabrikada silinme noktasına gelen Türk Metal’i kolundan tutup kaldıran MESS olmuştu. Beraber hazırladıkları listelerle binlerce emekçiyi ekmeğinden ettiler. Ama bunlar MESS patronlarına yetmiyor, hâlâ Türk Metal’den 2015’in diyetini istiyorlar.
Kamu emekçileri, Memur-Sen’e, metal işçisi de Türk Metal’e iradesini teslim eder, kuzu kuzu sözleşmeleri seyreder diye düşünenler yanılır. Yanılacaktır. Kamu emekçileri son bir yılı OHAL saldırılarına karşı direnerek geçirdi. Baskılar dolayısıyla her zaman yeterli kitlesellik sağlanamadıysa da büyük öfke ve enerji biriktiği de hesaba katılmalı. Metal işçileri de idmanlı. 2015’ten bugüne acı tatlı mücadele hatıraları birikti. Kazanımlar elde edildi. Çok kayıplar verildi. İki ileri bir geri, bazen bir ileri iki geri gidildi. Ama artık metal işçisi eski metal işçisi değil. Fabrikalar birer barut fıçısı.
Nasıl istibdadın OHAL’i patronlara yarıyorsa, patronlar da istibdadı ayakta tutuyor. Vaziyet böyle iken işçi ve emekçiler, tabandan örgütlenerek, sarı sendikaları sırtından atarak, fiili ve meşru mücadeleyi yükselterek, gerektiğinde grev kartını oynayarak kendi ağırlıklarını ortaya koyarsa sadece kendi yaşam koşullarını biraz olsun düzeltmekle kalmayacaktır. Türkiye’yi kötü gidişten, dahası batmaktan işçinin emekçinin ekmek ve hürriyet mücadelesi kurtaracaktır.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Ağustos 2017 tarihli 95. sayısında yayınlanmıştır.