Asgari ücret gerçekten asgari mi?
Asgari ücret, adı üstünde bir işçiye verilebilecek en düşük ücreti bir yasal sınır olarak ifade eder. Ancak bu tanım gerçek hayatı yansıtmıyor. DİSK-AR’ın yaptığı açıklamaya göre 3,3 milyon işçi (bütün ücretli çalışanların yüzde 17’si) asgari ücretin altında bir ücretle çalışıyor. Asgari ücretin yarısından daha az ücretle çalışan işçi sayısı 1 milyona yakın. Asgari ücret ve altında bir ücretle yaşamını sürdürmek zorunda olan işçilerin sayısı 7,5 milyona (bütün ücretli çalışanların yüzde 38,3’ü) ulaşıyor.
Asgari ücret, değil asgari ücretli sayısı artıyor
Asgari ücret zammından önce yapılan açıklamaya göre “Asgari ücretin yüzde 20 fazlası ve altında ücret alan işçilerin sayısı 9,7 milyondur. Bütün ücretli çalışanların yüzde 50’ye yakını bu kapsamdadır. Tüm ücretli çalışanların yüzde 64’ü ise (12,5 milyon işçi) asgari ücretin altı ile asgari ücretin bir buçuk katı arasında bir ücret elde ediyor.” Bu hesaba göre asgari ücrete yapılan zamla birlikte asgari ücret civarında ve altında çalışanların sayısı 12 milyona yaklaşmış bulunuyor.
Esas sorun örgütsüzlükte, çözüm örgütlenmede!
Türkiye işçi sınıfının örgütsüz olması bu tablonun en büyük sebebi. Sendikalı olup toplu sözleşme kapsamında çalışan, dolayısıyla da aldığı ücretler açlık sınırının üzerine çıkabilen işçilerin sayısı yüzde 7,6 (özel sektörde yüzde 5,7). Hâl böyle olunca asgari ücret bir alt sınır olmaktan çıkıyor ve Türkiye işçi sınıfının geçim ücreti haline geliyor. Açlık sınırına endekslenmiş bir ücret nasıl geçim ücreti olabilir? Buna tepki gösteren ve iktidardan insaflı olmasını bekleyenler ise her yıl aynı hüsrana uğramakta. Çünkü sermaye ve onun iktidarları insafa gelmez ancak örgütlü mücadeleyle, işçinin üretimden gelen gücüyle dize getirilir.