Ya Hatay, ya Hatay!
Üç Hataylı için…
Türk sömürgeciliği 2013 yılını, polis teşkilatı içerisinde Kıbrıs’ta sınıf mücadelesine hazırlık yılı ilan etti.
2013 yılının eğitim yılı ilan edilerek "Polis Örgütünün Yeniden Yapılandırılması" (PÖYAP) isimli bir ekiple yeniden düzenlenen teşkilat, yeni araçlarla güçlendirildi. Teşkilattaki Kıbrıslı sayısı sınırlandırılarak 1974 sonrasında Kıbrıs’ın sömürgeleştirilmesi için taşınan nüfus teşkilatın yeni kadrolarına yığıldı. CTP ve UBP’nin yaptığı “özel güvenlik hizmetleri yasası” da bu hazırlığın bir parçasıydı. Bu yasaya göre kamu kurum ve kuruluşları kendi bünyelerinde özerk silahlı birimler oluşturacak. Gerekli görüldüğünde de başka mevkilerde yetkilendirilecekler. Kıbrıs’a TOMA alımına sözde karşı çıkan CTP’nin yaptığı bu yasa ile sömürgeci rejim çeteler kuracak! Üniformaların klasik Kıbrıs tipinden TC’deki üniformalara dönüştürülmesi ve TOMA alımı dışındaki onca hazırlık hep görmezden gelindi. Haziran isyanı olmasaydı, az kalsın TOMA’yı çiçek sulamaya getiriyoruz diye yutturacaklardı!
Kıbrıs’ta AKP’nin müdahaleleri sonucu parçalanan sömürgecinin klasik hizmetkârı Ulusal Birlik Partisi’nin yedeği olan Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin lideri ve başbakan Özkan Yorgancıoğlu ülkeye TOMA getirilmesi konusunda birbirinden çelişkili açıklamalar yaptı. Bu durum, sömürgeci TC’nin önümüzdeki dönem için iktidara hazırladığı liberallerin (Toparlanıyoruz Hareketi) “krizi yönetememe krizi” ve TC sömürgeciliğinin darmadağın olmuş geleneksel partisi Ulusal Birlik Partisi’nin “olağan bir durumu krize çevirme” suçlamalarıyla eleştirildi. Ulusalcıların ve liberallerin bu fikir birliği önümüzdeki dönemde sömürgecinin hizmetkâr listesinin kabaracağını gösterdi. Başbakan Yorgancıoğlu âcizdi. Telaşlıydı. Kendi tabanı uzun bir süre TOMA’nın yangın söndürmek için alınacağına inandı. Tabanın gözü biraz açıldığında ise “Halka karşı kullanmayacağız” açıklamaları geldi. Çiçek sulamak için getirecekleri TOMA’ya hızlı bir manevra ile karşı olmak durumunda kaldı Yorgancıoğlu! Daha da ironik olan ise, TOMA’nın iptal edildiği ilan edildikten hemen sonra her sözünü Kıbrıs’ta TC sömürgeciliğinin kararnamesi olarak gördüğümüz Tayyip Erdoğan’ın Kıbrıs’taki ilk göz ağrısı ikinci Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat TOMA’nın iptalinin söz konusu olamayacağını açıklayarak KKTC sirkinin nasıl bir sömürge olduğunu bir kez daha gösterdi.
Sömürgecinin korkusu haklı çıktı! Kıbrıs’ın hikâyesine benzer bir ilhak hikâyesi olan Hatay halkının Reyhanlı’dan ve Haziran isyanından bu yana dinmeyen öfkesi “sömürgeyi başıboş bırakma” desturu ile uykularını kaçırdı! Hatay, üç isyan şehidi verdi… Devletin korkusu kitlenin öfkesini büyüttü. Sömürgeci TC hem Kıbrıs’ı ikinci Hatay yapıp ilhak etmek istiyor, hem de Kıbrıs 2013 isyanının ikinci Hatay’ı olmasın diye korkuyor! Kıbrıslılar da ikinci Hatay olmaktan, TC’ye tamamen bağlanmaktan korkuyorlar. En nihayetinde geldiğimiz noktada “Ya Hatay olacağız, ya Hatay olacağız!”
Sömürgeci TC’nin Hatay’da başına gelen isyanlara benzer bir durumun Kıbrıs’ta da karşısına çıkmaması ve önümüzdeki dönemde girişeceği sınıf saldırısı için bir hazırlıktı bu “polis yılı”. Bu duruma Kıbrıs’ta sol nasıl karşılık verdi?[1] “Polisimizi asimile ediyorsunuz” diye bir çığlık yükseldi önce Halkevleri’nin kardeş örgütü Baraka’dan. “İmamın ordusu Kıbrıs’a getiriliyor, Kıbrıs’ın polisi imamın ordusuna çevriliyor.” Diye devam etti sonrasında. Kıbrıs’ta kitlelerin de sevdiği bu anti-din ajitasyonu üzerinden devletin şiddet aygıtı aklanmaya çalışıldı. Verilen en kaba tepkiydi bu. Devletin sınıf karakterini dinle de, din karşıtlığı üzerinden de örtemezsiniz! Oysa TOMA ve TOMA dışındaki tüm hazırlıklar bir hakikati gösteriyor: Sınıf savaşı!
Kıbrıs’ta solun çıkış noktası, sömürgecinin sınıf taarruzuna karşı anti-sömürgeci bir sınıf mücadelesinin mevzilerini savunmaktır. Düşman sınıf saldırısını TOMA ve özerk-özel silahlı birimlerle bize karşı silahlandırmak istiyor. Oysa devletimiz/polisimiz/hükümetimiz naraları atıldığı zaman, kitlenin bilince çıkaramadığı gerçekler daha da bulandırılarak sömürgeciye hizmet eden bir ideolojik destek ortaya çıkar. En ince tanımıyla sosyal şovenizmdir bu. Polisten dayak yiyerek radikalleşenler ya da kendini radikal solda görenler, polisi böyle “yurtseverce” savunduğu zaman, polisle hiç karşı karşıya gelmemiş kitleler üç adım daha geriler. Devlet aygıtının ve onun silahlı kamu gücünün karşımızda olduğunu ve cepheden saldırdığını ısrarla anlatmak durumundayız. Kitleler devleti halka hizmet eden, elektrik su yol götüren, okul-hastane yapan bir hayır kurumu sanıyor! Devletin, burjuvazinin kitleler üzerindeki baskı aracı olduğunu ve devletin burjuvazinin işini gören bir komite olduğunu, ne kadar anlatsak az. Ayrıca kuzey Kıbrıs’ta devlet, sömürgeci TC’nin Kıbrıs’taki varlığı için kitlelerin rızasını üreten bir fabrikadır.
Düşman bize açık açık şunu söylüyor: “Alın size fırsat! Kışkırtın kitleyi bana karşı. Ben size karşıyım, hodri meydan siz de bana karşı olun!” Sizse kalkıyorsunuz polisin, yargının, devletin TC müdahaleciliği karşısında savunmasını üstleniyorsunuz. Devletin kurumları bizi baskı altına almak içindir. TC devletinin Suriye’de, Rojava’da, Hatay’da, Ankara’da, İstanbul’da çılgınca saldırdığı bu zamanlarda Kıbrıslıların uysal kalması önümüzdeki dönemde büyük pişmanlıklara sebep olacak. İstanbul-Hatay devlete saldırırken Kıbrıslıların izlemesi, Kıbrıs müzakereleri ve CTP’nin yapacağı yasalar ile özgürleşeceklerini sanması, yeniden ve ısrarla sömürgeleştirilmeye rıza göstermektir: Türk devleti yeniden vurduğunda Kıbrıs’ta sendikaların toparlanmaya vakti olmayacak, çünkü CTP’nin kukla gösterisini izliyor olacaklar!
Sömürgeler kararnamelerle yönetilir
TC sömürgeciliği küstahlığının en yüksek aşamasında iken bu durumu massetmeye çalışan da yine sömürgecinin Kıbrıs’taki memuru CTP lideri başbakan Yorgancıoğlu. Önce topluma ne kadar aciz olduğunu ispat etti. Elden ne gelirdi ki, devlet TOMA siparişi vermiş ama devletin bundan haberi yok. Başbakan TOMA’yı iptal etmek istiyor ama ne yapacağını bilmiyor. Polis teşkilatının silahlandırılmasına karşı çıkarak kahraman olacak! Ama kamu kurumlarının özerk silahlı birlikler kurması için yasa yapan partinin de başkanı olacak! Tek yapabileceği bu kadar tepki çekmiş bir TOMA’ya karşı çıkmaktı. Bunu yaparken de Ankara’dan talimatlar yokmuşçasına ört bas etme telaşında. Hem Ankara’ya kafa tutmayacaksın hem de karşı çıkar gibi yapacaksın. Zor zanaat!
CTP parti meclisi toplantısını arayarak hükümetin kiminle kurulması gerektiği talimatını veren Beşir Atalay’ın sözlerini basına sızdıran kendileri. “Talimat yok, müdahale yok” diyen de kendileri! Çaresizliklerini ve suçlarını maruz göstermek için zaman zaman gelen kararnameleri-talimatları basına sızdırıyorlar ki aklansınlar. Aklandıklarını sanıyorlar… CTP, DP, UBP, UBP’den atılanlar ve Talat hep aynı teraneyi tekrar edip duruyor: “Biz davetiye çıkarmazsak Ankara müdahale etmez!” UBP kurultayına daha dün müdahale eden TC elçisi Akça ve Beşir Atalay’a nasıl bir davetiye çıkarılmıştı? Müdahaleye müdahale diyemeyen şarlatanlar sürüsü…
TOMA alımı aylardır gündemdeydi. Sonunda iptal edildi! Kararnamenin nereden gönderildiği, imzanın kimin olduğu bilinmiyor. Telefonda Beşir Atalay veya Cemil Çiçek, “Tayyip Erdoğan’ın mesajıdır” deyip mi iletti talimatı, orası meçhul. Açıklama yok! Sömürge memurunun haddine mi açıklamak! Çok çok kendilerine yakın bir gazeteciye sızdıracaklar.
Kıbrıs’ın gelmiş geçmiş en şarlatan memurlarından İrsen Küçük’den en taze liberal siyasetçisi Tufan Erhürman’a kimse talimatın merkezini açıklayamadı. Eski başbakandan yenisine herkes TOMA’ya karşı. Demek ki bugüne kadar barikatın arkasında, polislerin arkasına saklanmamışlar. Yanımızda duruyorlardı! 19 Temmuz’da hava limanında Tayyip Erdoğan’ı karşılamadılar, yanımızda dayak yediler. Sonunda da Erhürman bombayı patlattı: “Vesayet” dedi. “Sivilleşmeci AKP’nin vesayete karşı mücadele”sinin ta başından beridir yanında olduğunu bildiğimiz bu muhteremin ağzına vesayeti alması kafa karıştırmaktan başka bir şey değil: “Ankara dayattı” demek bu kadar mı zor? Zor. Çünkü Erhürman’ın bundan sonraki görevi sömürgeci kararnamelere hukuk donu biçmek.
Ankara’nın dayatması Yorgancıoğlu’nun yetkilerini o kadar aştı ki, önce aciz nöbetine yattı. Gösterisini yaptı. Devletin TOMA alınacağından haberi yok, başbakanın da TOMA’yı iptal yetkisi yok. Gümrükte göğsünü siper edecek kadar çaresiz. TOMA’nın teslim edileceği Güvenlik Kuvvetleri Komutanı ile görüştü. Gülücükler saçtı. Sonra bütün güvenlik birimleri ile görüştü. Karara vardılar: TOMA iptal! O zaman bu gösteri niyeydi? CTP, iktidarını onaylatmak ve kitlelerin inancını tazelemek için AKP’nin de ayağına basmadan, TC sömürgeciliğine hizmet etmek için AKP’ye rağmen olmayacak bir durumdu tüm gösteri. Davul CTP’nin boynunda tokmak Tayyip Erdoğan’ın elinde, CTP iktidarlaştırıldı!
Sömürgede memur olmanın cazibesi ile hiçbir şeyden haberdar olmayan eski ve yeni sömürge hükümetleri TOMA’nın suçunu görevden alınan bir Maliye bakanlığı bürokratına yıktılar. Gümrük muafiyet belgesini müdür kendi kendine imzalamış. Bunlar Yorgancıoğlu’nun iş bilmezliğinin ve halkı ahmak yerine koymasının trajedisi. Bürokrasi nasıl işler ondan da haberi yok. Esas mesele yine örtbas edilmek isteniyor. Güvenlik birimleri ile varılan mutabakat sonucu bu konunun artık gündem olmaması gerektiğini buyurmuş başbakan. Bu konu ne?
1.TOMA alımı için talimat nereden geldi? 2. Bu birinci sorudan daha önemli! Güvenlik Kuvvetleri’nin TOMA’nın ihtiyaç olduğunu ileri sürdüğü “argümanlar” dökümanında neler yazıyor?
Hikâyedeki esas noktaları ört bas edip, bu soruların cevabını veremeyenler hükümsüzdür! Baylar, orada ne işiniz var? TC sömürgeciliğinin memuruysanız, bari bunu kabul edin!
Gösteriyi seven bay Yorgancıoğlu’na daha büyük bir gösteri önerimiz var: Madem ki bu kadar kahramansın bayım, hodri meydan! Üzerinde 40.000 işgal askeri, tank top tüfek, askeri üsler olan bir adada bir TOMA’cığa karşı olmakla bitmez bu iş!
TOMA’cık iptal edildi. Eylemlerde açılan davalar yerli yerinde duruyor. Önce polisten dayak yiyip, sonra da dayak atan polislerin okuduğu davalarla mahkemelerde yıllardır sürünen eylemcilere yapılan bu yargı eziyetini bitir bitirebilirsen. TOMA’cığın alımının iptal edildiği haberi verilirken “Emperyalist kuşatmayı reddediyoruz. Ne paranı ne memurunu ne paketini” pankartına dava açıldı. Onu da iptal ettir gücün yetiyorsa. En önemlisi: Polislerin dava okuma yetkisi kaldırılsın! Keyfi dava açmaları engellensin!
Bunlar en asgarisinden demokratik talepler. Yoksa “40.000 askerin çekilmesi için uluslararası kamuoyuna açık bir basın toplantısı yap” da diyebilirdik. Yapamayacağını bildiğimiz için söylemiyoruz. “Dağdaki KKTC bayrağının silinmesi için talimat ver.” Diyebilirdik. Haddine mi senin o bayrağı silmek? “Maraş’ı koşulsuz aç! Sınırları askersizleştir. Sınır şehirlerinin birleştirilmesi ve askersizleştirilmesi için Kıbrıs Cumhuriyeti başkanı ile görüş.” De diyebilirdik. Sen kimsin ki bunları yapacaksın? Anastasiadis’i arasan, bu konuyu konuşalım desen. Sana vereceği cevap: “Sen git, ustan gelsin” olur!
Sınırlarını ve yetkini biliyorsan Ankara ile danışıklı dövüş olan bu TOMA kahramanlığına hiç mi hiç gerek yok. TC sömürgeciliğinin Kıbrıs’ta en iyi manevra yapan TOMA şoförü sen olduğun için o koltuktasın bayım!
Sömürgeci rejimin esas TOMA’ları
Lefkoşa’nın tam göbeğinde öyle bir yerdedir ki TC elçiliği, asıl adıyla sömürge valiliği, bütün yollar valiliğe çıkar. Askeri harekâta uygun genişlikte yollardır bunlar. Savunma iyi düşünülmüştür. Tepeden de Kıbrıslıların Saray dediği “Cumhurbaşkanlığı” koruma sağlar. Sömürge valiliğine çıkan dört yolda dört TOMA vardır. Yollar kapalıdır.
Haşat olmuş, kaportası eğrilmiş, rengi solmuş, düz çizgide gidemeyen birinci TOMA’nın adı Ulusal Birlik Partisi’dir. Boyacıdan yeni gelmiş olan cilası atılmış ama kaportası düzeltilemeyen ikinci TOMA’nın adı Cumhuriyetçi Türk Partisi’dir. Üzerindeki “Baba Denktaş” yükünü attıktan sonra “Oğul Denktaş”ın daha dikkatli manevralar yaparak kullandığı üçüncü TOMA ise Demokrat Parti’dir.
Dördüncü TOMA çifte karakterlidir: TC sömürgeciliğinin besleyip büyüttüğü Sivil Toplum Örgütleri ve AB-ABD emperyalizmlerinin beslediği Sivil Toplum Örgütleri dördüncü TOMA’dır. Zaman zaman bu TOMA’yı AK-hemşeriler kullanır, zaman zaman Brüksel’in çocukları. Zaman zaman dümene bir sendika bürokratı oturur, zaman zaman bir sol liberal entelektüel. Bu dördüncü TOMA’nın son dönemlerde suyuna aşırı derecede “anayasal-yasal zehir” katılmıştır. Bu TOMA’nın suyunu yiyenler anayasal-yasal değişikliklerle KKTC’nin yaşanabilir bir devlet olacağını sanmaya başlarlar.
Bu TOMA’lar içerisinde en tehlikelisi dördüncü olanıdır: Bu dördüncü TOMA, diğer üç TOMA’ya ideolojik zehir takviyesinde bulunur. Onlar kitlelerle baş edemediğinde bu dördündü TOMA devreye girer. Anayasal-yasal zehir dışında bir de doğrudan demokrasi zehrini tercih ederler. İki numaralı CTP kod adlı TOMA’nın Türkiye’den sipariş edilen TOMA’ya olan alerjisi de bundandır. TOMA Türkiye’den Kıbrıs’a gönderilirse demokrasi zehri tutmayacak. Sırf bu yüzden CTP kod adlı TOMA’nın şoförü başbakan Yorgancıoğlu yaptığı gösteriyle aslında sömürgecisine yalvarıyor! “İç piyasaya oynuyoruz. Şov yapıyoruz. Seçimden hemen sonra madara etme bizi. Biraz bekle.” Ama Türkiye’nin dört bir tarafında TOMA’ları haşat olmuş Recep Tayyip bunu bile duymuyor…
Kendi partisinin kurmaylarından Hürrem Tulga’nın “üç-beş tekelci sermaye grubunun temsilcisi” diye çıkıştığı bu başbakanın, kendi partisi içerisindeki sermaye grubu kavgaları Kıbrıs’taki iktidarın parçasıdır. Ne TOMA’dan haberleri var bakarsanız ne Kıbrıs sorunu görüşmelerinden. Gelmekte olan yeni belediyeler krizinden de haberleri yok!
CTP’si, DP’si, UBP’si, sivil toplumcuları demirden korkuyorlar, sömürgeci TC’den korkuyorlar, demirden korktukları için TOMA sürmek istemiyorlar. En çok da demirden ve kandan yapılan sınıf mücadeleleri tarihinden korkuyorlar. Anayasal uyku, demokrasi zırvası, liberal soytarılık bıçak kemiğe dayandığında bıçakla birlikte parçalanır. Bunu da çok iyi biliyorlar… Şimdilik Tayyip Erdoğan’dan öğrendikleri gibi önce mağdur ayağına yatıyorlar, sonra mağrur. En sonunda da ustaları gibi kahraman oluyorlar!
Onların TOMA’sı bizim DOMA’mız, Sendikalarımız
Bizim DOMA’larımız vardır. Devlet Olaylarına Müdahale Araçları’mız. Bunlar en başta sendikalardır. Gümrük Çalışanları Sendikası bir açıklama yaparak TOMA geldiği takdirde örgütlü olduğu gümrüklerde işlem yapmayacağını ilan etmişti. TOMA gelmiyor olsa bile, bu açıklama başlı başına anlamlıdır. Çünkü devlet şiddetine karşı politik grev, sınıf mücadelesinin bir parçasıdır. Haziran İsyanı’nda elinden geldiğince işçi sınıfını uzak tutan DİSK ve KESK’e ders vermelidir. Kıbrıs’ta KTAMS Haziran İsyanı ile dayanışmak için 3-4 saat iş bırakıyorsa, bu durum, Kıbrıs’ta politik sınıf mücadelesi tavrının hâlâ diri olduğunu gösterir. DİSK’teki bürokratlara da derstir. Buna rağmen sendikaların yalnız yumurta kapıya dayandığında değil, tek başına bıraktıkları belediye grevlerine benzer durumlarda, diğer bütün sektörel grevlerde, bu sınıf mücadelesi çizgisini göstermeleri gerekmektedir. Belediyelerde yeni bir grev dalgası başladı. Mehmetçik’te 15 günü aşmış bir grev var. Sendikalardan dayanışma yok. Lefke belediyesi de eklenecek. Girne yolda. Lefkoşa zaten halının altına süpürüldü.
Sendikalar böyle bir konjonktürde grevleri yalnız bırakmadığı takdirde, işte yalnızca o zaman demirden korkan dört TOMA ile demirden yapılmış beşinci TOMA bir araya gelseler DOMA’lar TOMA’ları yıkar…
Ezilenlerin ve işçi sınıfının “kınama siyaseti”nden arınmış, kendi için olan bir birleşik cephesi olmadığı takdirde, bugün değilse yarın, demirden korkan TOMA’ların yanına demirden yapılmış TOMA’lar dizilecek. Ezilenlerin ilk silahları sendikaları-örgütleridir. Vakti gelir başka silahlar da edinirler. Ama ondan önce yapılması gereken onların her türlü aygıtının karşısına tüm ezilenlerin ve işçilerin birliğini koymaktır. Safların netleşmesinden korkuyor onlar. Sürekli sivilleşmeden, yeni yasalardan, hatta anayasa yapmaktan bahsedip duruyorlar. Ustalarını taklit ederek daha önce Annan Planı ile emdikleri öfkeyi, şimdi de KKTC anayasasını demokratikleştirerek yapacaklar. Hesapları bu! Ustaları yıkıldı yıkılıyor. Onlar da yıkılmaktan korkuyorlar.
[1]Bu konuya daha önce değindik: "Kıbrıs’ta sosyal şovenizme ve liberalizme karşı Marksizm’i savunmak: Baraka’nın sosyal şovenizmine ve Toparlanıyoruz Hareketi’nin liberalizmine karşı sınıf bağımsızlığı!", http://gercekgazetesi.net/ulusal-sorun/kibrista-sosyal-sovenizme-ve-liberalizme-karsi-marksizmi-savunmak-barakanin-sosyal.