Suriye'de halk hareketleri ve emperyalizm
Mısır devriminin başladığı gün olan 25 Ocak, Mısırlı devrimcilerce devrimin yıldönümü olarak kutlanıyor. Gerçek sitesi olarak, Arap devriminde bugüne kadar en önemli devrim karakterini taşımış olan Mısır devriminin yıldönümünü bir bütün olarak Arap devriminin yıldönümü olarak kabul ediyor ve Arap devrimini değerlendiren bir dizi yazı yayınlıyoruz. Sungur Savran’ın 25 Ocak günü yayınlanan genel değerlendirme yazısından sonra, ikinci sırada Arap devrimini başlatan ülkede, Tunus’ta devrimin ne durumda olduğunu ele alan bir yazı yayınlamıştık. Şimdi de kendi yazarımız olmayan bir yazarın Suriye konusundaki bir yazısını yayınlıyoruz.
Suriye konusu, solun birçok kesiminde sanki emperyalizmin ve AKP hükümetinin Beşar Esad yönetimini devirmek istemesiyle sınırlı imiş gibi tartışılıyor. Meselenin baskın yönünün gittikçe daha çok bu yöne kaydığı ortadadır. Hatta Hür Suriye Ordusu’nun savaşı son günlerde Şam ve Halep’in dış mahallelerine taşımış olması, Beşar Esad’ın ailesini ülke dışına yollama girişimi konusunda çıkan haberler vb. Baas rejiminin emperyalizme biat eden siyasi-askeri güçlerce devrilmesinin uzak olmadığını dahi düşündürmektedir. Ne var ki, bugün bile ülkede Mart ayından beri yaşanmakta olan halk ayaklanmasının görmezlikten gelinmesi son derecede sakıncalıdır. Bu, sorunlara işçi sınıfı ve ezilenlerin açısından yaklaşanları, emperyalizm ve taraftarları ile Suriye’nin gaddar Baas yönetimi arasında sıkışmaya ve birinin yanında tavır almaya itebilecek bir siyasi körlüktür. Ayrıca, Baas rejimi devrilse bile devrime katılmış mülksüz kitlelerin ve onların öncülerinin yeni yönetime bütünüyle teslim olup olmayacağını ancak zaman gösterecektir.
Gerçek gazetesi ve Devrimci İşçi Partisi, Suriye’de yaşanan halk ayaklanmasını başından itibaren aynen Tunus’ta ve Mısır’da yaşanan türden bir mülksüzler devrimi olarak nitelemiştir. Ancak Esad’ın ayaklanmayı emperyalizmin tavsiyeleri doğrultusunda ince taktiklerle yatıştıramayacağı ya da yatıştırmaya niyeti olmadığı ortaya çıktıkça, buna bağlı olarak emperyalizmin, Türkiye’nin ve Suudi Arabistan’ın tavrı zaman içinde değiştikçe, Devrimci İşçi Partisi Suriye devriminin tehdit altında olduğunu, emperyalizmin hegemonyası altına girmekte olduğunu saptamış ve uyarılarda bulunmuştur. Özellikle Türkiye’nin beslemesi olarak ortaya çıkan Suriye Ulusal Konseyi ve Hür Suriye Ordusu gibi odakları bütünüyle karşısına almış, Suriye devriminin esas örgütlenmeleri olan Yerel Koordinasyon Komiteleri’nin bu odaklardan uzak durmasının ve emperyalist müdahaleye karşı tavır almasının hayati önemini vurgulamıştır.
Korkut Boratav, Türkiye solunun çok geniş çevrelerinde büyük saygı gören bir yazardır. Suriye devrimini bütünüyle görmezlikten gelen, yaşanan olayları emperyalizmin Ortadoğu’yu “yeniden dizayn etmesi” olarak niteleyen siyasi çevreler de onun fikirlerine önem verirler. Boratav’ın aşağıda yayınlamakta olduğumuz yazısı, 24 Ocak 2012 tarihinde BirGün gazetesinde yayınlanmıştır. Boratav’ın yaptığı tahlil, hem emperyalist müdahaleye, hem de emekçi kitlelerin devrimci mücadelesine yer vermek bakımından son derecede dengeli ve doğru bir yaklaşımı sergilemektedir. Bu haliyle bu yazı, ince ayrıntılar dışında Devrimci İşçi Partisi’nin ve Gerçek gazetesinin on ayı aşkın süredir yaptığı analizle bire bir örtüşmekte, bu perspektifi doğrulamaktadır.
Arap devriminin yıldönümünde gerçekleri ortaya koyma ve devrimci kitleleri bütün hâkim sınıf manipülasyonlarına karşı koruma çabamıza bir destek olarak bu yazıyı yayınlıyoruz.
Suriye'de halk hareketleri ve emperyalizm
Stratfor, Batı, özellikle ABD istihbarat örgütleriyle açıkça iletişim içinde olan bir “küresel istihbarat şirketi”dir. Aralık 2011’de bir Suriye raporuS yayımladı. “Umuma açık” olduğu için, Türkiye basınınca da izlenmiş olması gereken raporun en azından Cumhuriyet tarafından kısaca da olsa haberleştirildiğini biliyorum. Bugün de, Stratfor’un söylediklerine (tekrar da olsa) dikkat çekerek Suriye sorunu üzerinde durmak istiyorum.
Stratfor raporunun başında Suriye’deki son durum için şu saptama yapılıyor: “Hükümet ve muhalefet güçleri bir tıkanma noktasındadır: Hükümet, artık huzursuzluğu bastıramamakta; muhalefet ise rejimi dış müdahale olmadan yıkamamaktadır… ABD ve müttefikleri de Beşar Esad’ı devirmenin yollarını araştırmaktadır.”
Stratfor, böylece, “Beşar Esad’ı devirerek rejimi değiştirmek” hedefinin ancak dış müdahaleyle gerçekleşeceğini belirlemekte ve gereken yol haritasını çizmektedir.
“Suriye’deki petrol rezervleri Libya’daki boyutta değildir; [bu nedenle] ABD ve Avrupa büyük çaplı bir askerî müdahaleyi haklı kılacak ekonomik güdüden ve siyasî iradeden yoksundurlar. Suudi Arabistan, Ürdün ve Türkiye ise ABD ve NATO desteği olmadan Suriye’ye karşı bir askerî harekâta kalkışamazlar.” Bu durumda doğrudan işgali içermeyen müdahale biçimleri öncelik taşıyacaktır.
Müdahale öncesi atılacak adımlar nelerdir? Ne tür, ne boyutta bir dış müdahale? Stratfor, Suriye’yi uluslararası düzlemde yalnızlaştıracak diplomatik girişimlere; örneğin muhalefet temsilcileriyle (Türkiye ve ABD’nin yaptığı gibi) açık ilişkiler kurulmasına; ülke içinde bilgi kirliliğiyle bütünleşmiş propaganda çalışmalarına değinmekte; ancak, muhalefetin silahlı ve etkin bir güce dönüşmesine öncelik vermektedir.
Bu bakımdan Suriye ordusundan ayrılan subayların oluşturduğu Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) büyük önem taşımaktadır. Stratfor, “Amerikan, Türk, Fransız ve Ürdünlü özel birliklerin ÖSO personelini Türkiye’de eğitmekte oldukları” duyumlarını aktarıyor ve bu eğitimin meyvelerinin kısa zamanda ortaya çıkacağını belirtiyor. Ülkenin her yerinde stratejik hedeflerin, örneğin petrol ve doğalgaz boru hatlarının ÖSO tarafından eşgüdümlü olarak vurulması; çeşitli vur-kaç operasyonlarının yapılması beklenmelidi.
Muhalefet güçlerine lojistik destek büyük önem taşır. Giderek doğrudan silah yardımı yapılabilir. Muhalefetin yabancı silahlara kavuşması, rejim karşıtı dış desteğin varlığını gösterir ve hükümet güçleri üzerinde moral yıkım yaratabilir. Generaller teker teker muhalefet cephesine çekilmelidir. Doğrudan askeri müdahaleyi gereksiz kılacak kritik adım ise açıktır: Askerî darbe…
Stratfor, Libya’da Bingazi’nin oynadığı rolü oynayabilecek ve ÖSO’nun denetiminde bir “kurtarılmış, tampon bölge” olmamasının işleri güçleştirdiğini belirtiyor. Bunun ön-adımı, bir “uçuşa yasak bölge” oluşturulmasıdır. Bu “tampon bölge”nin doğal yeri ise, Türkiye sınırının güneyidir. Bu adım Türkiye’yi doğrudan doğruya Suriye’deki iç savaşın tarafı haline getirmiş olacaktır.
***
Suriye’de halk hareketinin seyri, Türkiye solu tarafından izlendi; örneğin SOL’da, BirGün’de haberleştirildi; çeşitli değerlendirmeler yapıldı. Bunlara yeni öğeler eklemeden birkaç hatırlatma, saptama yapmakla yetineceğim.
Birinci olarak, Beşar Esad rejimine karşı patlak veren halk hareketinin niteliğini, kökenini belirlemek gerekiyor. Bu konuda, gençliğinin on altı yılını hapiste geçirmiş olan komünist bir Suriyeli’nin, Yasin el Hac Salih’in değerlendirmesini aktarmak yeterli olacaktır: “Ayaklanma yozlaşmış seçkinlerin yararlanması için düzenlenen en büyük özelleştirme süreci sırasında patlak verdi ve doğrudan doğruya bu yoz çevreleri hedefledi… Çalışan, emekçi toplumun iktidar ve ayrıcalıklar toplumuna karşı ayaklanması söz konusudur;… sadece siyasi iktidar değil, aynı zamanda onun toplumsal ve ideolojik bağlantıları da hedeflenmektedir.” (Links, 14 Ağustos 2011).
İkinci olarak, Salih’in vurguladığı toplumsal, sınıfsal kalkışmanın zaman içinde kazandığı biçimi gözden geçirelim. İzleyebildiğim kadarıyla üç ana akım söz konusudur. Birincisi, sokak eylemleri içinde oluşmuş olanYerel Eşgüdüm Komiteleri’dir. Farklı siyasî akımlar, eğilimler bunların içinde yer almaktadırlar. Başlangıçta bu gruplar, özgürlük, demokrasi, haysiyet ve sosyal adalet için barışçı bir Suriye Halk Devrimi’ni hedeflemiş; hem yabancı askerî müdahaleye, hem de rejimle diyaloga kesinlikle karşı çıkmışlar. Ne var ki zamanla bu Komitelerde Müslüman Kardeşler’in etkisinin arttığı; buna bağlı olarak silahlı yöntemlere ve mezhepsel şiddet yöntemlerine savrulma eğiliminin tırmandığı anlaşılmaktadır. (Counterfire 4 Kasım 2011)
Demokratik Değişim için Ulusal Eşgüdüm Komitesi (DDUED) ise ulusalcı, solcu muhalefetin ve Kürt örgütlerinin önemli bir bölümünün ülke içindeki temsilcilerinden ve rejimle diyalog seçeneğini izleyenlerden oluşuyor. Rejimin barışçı bir süreçle tasfiyesini hedefleyen DDUED, dış müdahaleye kesinlikle karşı çıkmaktadır.
ABD, Türkiye, Avrupa ve gerici Arap rejimleri (Katar, Ürdün) desteği altına sığınan ülke dışı muhalif akımlarSuriye Ulusal Konseyi (SUK) içinde örgütlenmiştir. Müslüman Kardeşler’i ve bazı liberal çevreleri de kapsayan SUK, emperyalizmin gözetimi altında bir rejim değişikliğinin peşindedir. Örgüt, Stratfor bülteninin öngördüğü silahlı eylem biçimlerini, mezhepler-arası çatışmaları da içerecek biçimde benimsemiştir. İlk adımı bir tampon bölgeyle başlayacak Libya-türü dış müdahaleyi açıkça körüklemektedir.
Solculuk neyi gerektiriyor? Sosyalizmin enternasyonalist damarı, “çalışan, emekçi toplumun iktidar ve ayrıcalıklar toplumuna karşı ayaklanması” anlamına gelen ve “sadece siyasi iktidarı değil, onun toplumsal bağlantılarını da hedefleyen” Suriye halk hareketiyle tam dayanışmayı öngörüyor. Öte yandan, tarih ve güncel dünya bilgilerimiz, emperyalist müdahale sonunda bu hareketin boğulacağını da bizlere öğretiyor. Özellikle Türkiye’yi bu bataklığın içine sürükleyecek senaryolara kesinlikle karşı çıkmak da aynı dayanışmanın gereğidir.