Suriye ve Irak'ta kanlı sürprizlere hayır!
Trump, İdlib'te (Han Şeyhun kasabası) Suriye ordusu tarafından yapıldığı iddia edilen bir kimyasal silah saldırısını bahane ederek, bölgeyi bombalayan uçakların kalktığı Şayrat Hava Üssü’nü güdümlü seyir füzeleriyle vurdu. İlk alkışı da Erdoğan'dan aldı. Hatay'da konuşan Erdoğan, saldırıyı olumlu bulduğunu söyledi, ancak yeterli bulmadığını da ekledi.
Kimyasal saldırının Suriye ordusu tarafından gerçekleştirildiğine ilişkin hiçbir delil ortaya çıkmış değil. ABD eminiz diyor. 2003’te Irak'ta kitle imha silahları olduğundan da emin olduklarını söylemişlerdi. Ama bu koca bir yalandı ve bu yalanın üzerinden koca bir ülkeyi önce işgal eden ve sonra da 1 milyon Iraklının öldüğü kanlı bir süreci başlatan da aynı ABD'ydi. Sonunda kendileri Irak’ta kitlesel imha silahları bulunmadığını itiraf etti.
O kadar uzağa gitmeye gerek yok. ABD emperyalizmi 2013'te Suriye'nin Guta bölgesinde de Suriye ordusu tarafından kimyasal silah kullanıldığını iddia etmişti. O zaman da emindiler. Suriye ve Rusya kesin bir dille reddettiği gibi BM denetçilerinin incelemeleri de tam tersini gösterdi. Saldırının kimyasal silah sahibi olan ve bu silahları üretmek için gerekli malzemeleri Türkiye üzerinden elde eden tekfirci-mezhepçi örgütler tarafından yapılmış olduğu bugün genel kabul gören bir gerçek.
Katliama karşı çıkıp seri katili alkışlamak
Durum böyle iken Erdoğan'ın derhal Trump'ın füzelerini alkışlaması ve savaş çağrısında bulunması son derece manidar. Bu tavrın altında ne kimyasal silahların kullanımına ilişkin bir kaygı var ne de katledilen insanların hesabını sorma niyeti... Erdoğan ve AKP iktidarının derdi ölen siviller ya da kimyasal silah falan değildir. Suriye sahasında kaybettiği etkiyi ABD'nin füzelerinin eşliğinde yeniden kazanmanın, Fırat Kapanı'ndaki sıkışmışlığı aşmanın peşindedir.
Bilindiği gibi Fırat Kalkanı operasyonu El Bab'ın ele geçirilmesinin ardından güneyde Rus destekli Suriye ordusunun, doğu ve batıda ABD destekli YPG güçlerinin hâkimiyetindeki Mınbiç ve Afrin bölgelerinin kapattığı bir kapanın içine sıkışıp kalmıştı. Erdoğan'ın önce Mınbiç, sonra Rakka diyerek verdiği işaretin ardından TSK ve desteklediği ÖSO çeteleri Mınbiç'e yönelmişseler de sonuç Rus askerlerinin araya girmesi ve kapanın daha da sıkılaşmasından başka bir şey olmadı. Hâl böyle olunca da MGK, Mart sonunda Fırat Kalkanı operasyonunun bittiğini açıklamıştı.
Erdoğan, Suriye'de bir ABD/NATO işgali mi istiyor?
Ancak bilindiği gibi Erdoğan durmadı. Biraz da referandum meydanlarını ısıtmak için olsa gerek Trabzon'da miting kürsüsünden Fırat Kalkanı'ndan sonra yeni operasyonların olacağını, 16 Nisan'dan sonra ise "baharı bekleyen teröristlere yeni sürprizler yapacaklarını" belirtti. Bu "sürpriz"lerin Suriye sahasında gerçekleşmesi çok zor. Rakka'ya yönelik bir operasyon olursa Suriye ve Rusya ile çatışmaya girmeden Rakka'ya inmenin tek yolu Tel Abyad. Ancak orası da PYD'nin ve YPG'nin kontrolü altında. TSK'nın buraya girerek YPG ile çatışmaya girmesine ABD'nin göz yumması mümkün değil. ABD, daha önce Mınbiç'te YPG güçlerinin Fırat'ın doğusuna geçmesi için Türkiye'ye söz verdiği halde Fırat Kalkanı’nın buraya yönelmesine razı gelmedi. Zırhlı araçlarını ABD bayrağı ile süsleyerek bölgeye gönderdi ve adeta “kalkan” oldu. Tel Abyad da yine Türkiye sınırında gerginliğin yükseldiği anlarda ABD bayraklarının göndere çekildiği bir yer. TSK ve desteklediği ÖSO çetelerinin burada Rakka'ya yürümesinin tek olası biçimi 85 km’lik yolun ABD askerleri tarafından kontrol edilmesi ve Türkiye'ye buradan geçmesi için bir koridor açmasıdır. Bu olasılık son derece düşük görünse de Suriye'de daha fazla ABD askeri ve NATO gücü görmek isteyen Trump'ın politikası ile büsbütün uyuşmazlık içinde de değil. Ne var ki bizim için esas önemli olan şudur ki Erdoğan'ın hâlâ ısıtıp ısıtıp masaya getirdiği Rakka operasyonunda yer alma önerisinin olmazsa olmaz koşulu, Rojava’ya ABD postallarının inmesi demektir. Bugün Rojava hâlâ resmen Suriye devletinin toprakları içinde olduğuna göre bu o bölgede bir ABD işgali olacaktır. Yani Erdoğan sadece ABD'nin Tomahawk’larını alkışlamamakta emperyalist askerleri de Suriye'ye davet etmektedir.
Erdoğan'ın sürprizi Fırat'tan sonra Irak kapanı mı?
Erdoğan'ın daha olası bir sürprizi ise PKK'nin ciddi bir varlık gösterdiği Sincar bölgesine yönelik bir operasyon olabilir. Bu noktada da ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson'un Türkiye ziyaretinin ardından Mevlut Çavuşoğlu pazarlıkları ifşa etmiştir. Olası bir askeri seçeneğin ABD emperyalizmi ile birlikte uygulamaya konacağını vurgulamıştır. Zaten TSK'nın dönem dönem hava saldırısı düzenlediği, PKK'nin karargâhı konumundaki Kandil de seçenekler arasında.
Şu belirtilmeli Irak'taki durum Suriye'dekinden daha az karışık değil. Barzani ile yaşanan bahar havası, ABD emperyalizmine sunulan hizmet ve vaatler, bu operasyonların birer bataklığa dönüşmesine engel olacak garantiler değil. PKK'ye yönelik bir operasyonun Barzani ne tutum alırsa alsın bölgedeki tüm Kürt nüfusta bir infial yaratması ve Irak'tan başlayarak Türkiye'nin içine uzanan kanlı bir çatışma ortamının oluşması olasıdır. Dahası TSK güçleri Irak'ta Suriye'de olduğu gibi kendine kolayca taşeron güçler bulamayacaktır. TSK'nın devreye girmesi ise Irak ve daha önemlisi İran'la savaşa girme tehlikesini gündeme getirir ki her halükârda sonuç, Suriye'de taşeron örgütler bularak hareket eden TSK'nın Irak'ta doğrudan doğruya ABD'nin taşeronu haline gelmesi olacaktır.
ABD'nin taşeronu olmaya hayır!
Trump'ın yeni yönelişi bölgede İran'ın nüfuzunu dengelemek için böyle bir seçeneği desteklemesini olanaklı kılıyor. Elbette ki son derece riskli bir politika. Ancak, riskin maliyeti Türk, Kürt ve Arap halklarının kanı olduğu müddetçe Trump böyle maceralara girmekte, sanıldığından daha girişken olabilecektir.
Her durumda Erdoğan'ın “sürpriz” dediği ne olursa olsun, Türkiye'nin ABD emperyalizminin daha fazla yörüngesine girmesi, bölgede emperyalizmin taşeronluğuna soyunması ve bu uğurda kardeş halkların emekçi çocuklarının kanının dökülmesi sürpriz olmayacaktır.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Nisan 2017 tarihli 91. sayısında yayınlanmıştır.