Kadın Yürüyüşü: ABD’den gelen üçüncü işaret
Donald Trump’ın tahta çıkmasının (!) ertesi günü ABD’de düzenlenen Kadın Yürüyüşü, düzenleyicilerinin tutumunun, hatiplerinin temsil ettiği şeylerin ve yürüyüşün kendisinin taleplerinin sınırlılığının yarattığı büyük sorunlara rağmen devasa bir önem taşıyor. Çok ciddi, kaynak gösterilerek yapılmış bir araştırmaya göre ABD’nin birçok şehrinde yapılan eylemlere katılım, düşük tahminlere göre 3,3 milyon, yüksek tahminlere göre (sıkı durun!) 4,8 milyonu aşkın! Bu, bazı yorumculara göre ABD tarihinin en büyük kitle gösterisi. Hemen eklemek gerekiyor. Eylem başta bir Kadın Yürüyüşü olarak düzenlendiği halde erkek katılımı son derecede yüksekti. Ayrıca çok sayıda genç ve çocuk da gösteriye katıldı.
Baştan söyleyelim: Donald Trump’ın politikalarına karşı protesto için düzenlenen bu yürüyüş, ABD’de kitlelerin güçlü bir mücadele eğilimi gösterdiklerine dair beş yıl içindeki üçüncü işarettir. Önce 2011 sonunda Wall Street İşgali hareketi, 2008’den itibaren ABD’yi (ve dünyayı) sarsan finansal ve ekonomik kriz karşısında dünyanın finans kapital merkezi Wall Street’i hedef almış, % 1’e karşı % 99’un çıkarlarını savunarak mücadelenin temeline sınıf bakış açısını ya da en azından zengin-yoksul karşıtlığını yerleştirmiştir. Ardından, geçen yılın ilk yarısında ön seçimler sırasında, Demokrat Parti içerisinde ortaya çıkan tablo ABD için şaşırtıcı bir nitelik kazanmıştır. Kendine açıkça sosyalist diyen, Demokrat Parti’nin dışından gelen Bernie Sanders, çok güçlü bir aday olan Hillary Clinton’ı “Wall Street’in ve çokuluslu şirketlerin adayı” ilan etmiş, “politik devrim” kavramını da kullanarak büyük bir heyecan yaratmış, sanayi işçi sınıfı, gençlik ve siyahi hareketten büyük destek görmüş, ama hem Demokrat Parti’nin bütünüyle kapitalist düzenin temsilcisi olan merkez aygıtının her türlü ayak oyunu, hem de FBI’ın Hillary Clinton’a verdiği destek bir araya gelince seçimi kazanamamıştır. Buna rağmen 13 milyon insanın oyunu almış olduğunu unutmamak gerekiyor.
İşte Kadın Yürüyüşü’nü bu bağlama yerleştirmek gerekir. ABD’de kitlelerin mücadeleye yatkın bir ruh durumunda olduğunun beş yıl içindeki üçüncü işareti olmuştur bu dev yürüyüş. Sosyalistlerin bu işaretleri değerlendirerek, Trump’ın başkanlığı döneminde altüst olacak bir Amerikan toplumunda hızla örgütlenmesi ve hareketi bir sınıf mecrasına oturtması yakıcı bir görev olarak ortada duruyor.
Parmak ısırttıran rakamlar
Yukarıda ABD’nin bütünü için insanı şaşkınlığa düşüren rakamlardan söz ettik. Şimdi sadece düşük tahmin rakamlarını kullanarak bazı kentlerde katılımın ne kadar yoğun olduğunu görelim. (Şunu da hatırlatalım: Düşük tahmin rakamları ile yüksek tahmin rakamları arasında bazen bir uçurum bile olabiliyor. Elimizdeki kaynakta Los Angeles kenti için verilen düşük tahmin 200 bin iken yüksek tahmin 750 bin olarak görünüyor. (https://docs.google.com/spreadsheets/u/2/d/1xa0iLqYKz8x9Yc_rfhtmSOJQ2EGgeUVjvV4A8LsIaxY/htmlview?sle=true#gid=0--) Bu kaynağın iki üniversite öğretim üyesi tarafından yukarıda da belirtildiği gibi her kent için ayrı kaynak verilerek oluşturulmuş olduğunu yeniden hatırlatalım.
Listenin başında elbette esas yürüyüş çağrısının yapıldığı başkent Washington D.C var: 500 bin. Onu hemen ardından ülkenin en büyük kenti olan New York 400 bin, üçüncü büyük kent olan Şikago 250 bin, ikinci büyük kenti olan Los Angeles ise 200 bin ile geliyor. Nüfusu 660 bin olan Boston 175 bin kişi ile şaşırtıcı bir sayıya ulaşıyor. Minnesota’nın “ikiz kentler” olarak bilinen St.Paul/Minneapolis’i, Colorado’nun Denver’i, California’da ise aynı körfezin iki yakasında yer alan ve ünlü Golden Gate tarafından birbirine bağlanan San Francisco ve Oakland her biri 100’er bine ulaşıyor (sanki İstanbul Avrupa ve Anadolu yakalarında iki büyük gösteri yapılmış gibi yani). Görüldüğü gibi Kaliforniya’da sadece üç kent bile 400 bin rakamını buluyor, ayrıca bir dizi orta ve küçük boy kent de sırada. Pasifik kıyısının kuzey tarafında ise Seattle yine 100 bin, Portland ise 75 bin. Wisconsin’in başkenti Madison da 75 bini buluyor. Ona benzer bir yapıya sahip olan Pensilvanya başkenti Philadelphia ise 50 bin.
Bunlar ABD’de ilerici hareketlerin genellikle güçlü olduğu kentler. Bir de büyük sürprizler var. Georgia gibi bir güney eyaletinin başkenti Atlanta 60 bine ulaşıyor. Gerici Teksas’ta en az üç kent ciddi kalabalıklar toplamış: Austin 33 bin, Houston ve Dallas ise 20’şer bin!
Bu sayılara çeşitli kentlerde yürüyüşe nasıl hazırlanıldığı hakkında bilgiler eklendiğinde, militanca mücadele ruh durumunun nasıl yayıldığını görmek daha kolaylaşıyor. En basit örneği verelim: New York’ta 30 haham sinagoglarını aktivizm merkezleri haline getiriyor, 7’den 70’e sayısız insan sinagoglarda pankart yazıyor, gençlere ve çocuklara eğitim veriyor, örgütlenme hazırlıklarını yapıyor. ABD Yahudiliği özellikle 1960’lı yıllardan itibaren Siyonizme çok büyük destek vermiş bir toplumdur. Trump ise bugüne kadar görülmemiş derecede Siyonizm yanlısı bir politika izleyeceğini şimdiden belli etmiş bulunuyor. Buna rağmen ABD Yahudi toplumu Trump karşısında ortadan bölünmüş durumda!
Örgütlenme faaliyetinin içinde bazı sendikalar da var. Ama bunlar özellikle New York ve Kaliforniya gibi ilerici eyaletlerde zaten faal olan hizmet sektörü (mesela büyük işyerlerinin hizmetlileri), sağlık sektörü ve kamu çalışanları (mesela belediye işçileri) sendikaları. İşçi sınıfının ağır toplarına (özellikle otomobil ve yan sanayiine) birazdan döneceğiz.
Bütün bunlar ne gösteriyor? Halkta Trump’ın ön-faşizmine karşı mücadele isteği vardır. Ama bu istek doğru yöne mi yönlendiriliyor?
Kadın Yürüyüşü mü, televizyon şovu mu?
Ne var ki, bütün bu olumlu yanlarına ve ardında yatan militanca faaliyete rağmen, Kadın Yürüyüşü çok büyük zaafları da içinde taşıyor. Bir kere içinde en ufak bir anti-emperyalist yöneliş barındırmıyor. Oysa Trump daha bir gün önce “Amerika über alles” diye haykırmış! Yarın Trump Çin’le askeri olarak karşı karşıya geldiğinde bu yürüyüşün düzenleyicileri de Trump gibi “America first” (“her şeyden önce Amerika”) mı diyecekler yoksa?
İkincisi, ekonomik sorunlar, fabrikaların kapanması, koskoca kent ve kasabaların neredeyse bütünüyle mahvolması, insanların mortgage’lerini (ev kredisi) ödeyemedikleri için evlerinden atılması, işsizlik, yoksulluk, özellikle siyahi halkın yoksulluğu hiçbir şekilde öne çıkmıyor. Bu baptan üzerinde durulan tek konu, Obama döneminin “Obamacare” olarak bilinen, sağlık hizmetini biraz daha erişilebilir hale getirmiş olan yasasının Trump tarafından iptali ve çok daha cimri bir yasanın geçirilecek olması dolayısıyla sağlık hizmetleri olmuş. Yani düzenleyiciler Trump’a tepki veriyor, ama Amerikan toplumunun derinde yatan ve eski yönetimlerin de görmezlikten geldiği sorunlarının üstünü örtüyor.
Bunun siyasi alana yansıması, yürüyüşlerin büyük ölçüde Obama yanlısı olması, daha da kötüsü Hillary Clinton’ın politikasına destek vermesi.(“Daha kötüsü” dememizin nedeni Obama’nın Clinton’dan daha iyi olması değil. Obama’nın ABD anayasası gereği bir daha siyaset sahnesine çıkamayacak olması, buna karşılık Clinton’ın en azından teorik olarak gelecekte de siyasi görevlere talip olabilecek durumda olması.) Kısacası, Trump’a tepki Demokrat Parti’nin siyasi programına ve örgütsel kanalına yönlendiriliyor. “Bu normal” demeyin! Bundan daha altı ay önce (yukarıda rakamları verdik) 13 milyon ilerici insan (içlerinde çok sayıda sanayi işçisi de var) oylarını Hillary Clinton’a karşı kullanmıştı! Bunlar ya harekete geçirilemedi, ya da düzen onlara “ölümü gösterip sıtmaya razı etme” politikası uyguluyor. 13 milyon öylesine dev bir rakam ki, 21 Ocak’ta ABD kentlerinin sokaklarına çıkan (haydi burada karşı argümanı zayıflatmamak için yüksek tahmin rakamlarını kullanalım) 5 milyona yakın insanın hepsini oluşturup geriye de epey yedek bırakabilir! Bizim tahminimiz o 5 milyonun (ya da düşük tahminle 3,3 milyonun) en azından yarısının Sanders’a oy kullananlar olduğudur. İşte Obama ve Hillary Clinton’a, yani Wall Street’e ve çokuluslu şirketlere desteğe koşulan ama aslında bunu istemeyen milyonlar! Demek ki “normal” değil!
O zaman sormak gerekiyor: Sanders’ın oy tabanı neden kendini örgütleyememiş, kendini Obama ve Hillary Clinton destekçisi önderlikten ayıramamıştır? Bu sorunun birinci cevabı, Sanders’ın ön seçimlerin sonunda kendisine oy verenlere ihanet ederek Clinton’ı desteklemesidir. Sanders’ın “sosyalizm”inin ve “politik devrimi”nin destekçileri öksüz kalmıştır. İkinci cevap ise sosyalist hareketlerin bu mayalanmayı uygun taktiklerle bir “üçüncü parti”, bir kitlesel işçi partisi inşası yolunda kullanmak için parmaklarını kıpırdatmamış olmalarıdır. Bakın, çaba gösterip başaramamalarını eleştirmiyoruz. Oralı olmamalarını eleştiriyoruz. Bunu Sanders’a değil, ona hiç güvenmeden, işçi sınıfına, öğrencilere, siyahilere, kadınlara güvenerek yapmalıydılar. Şimdi inisiyatif yeniden Demokrat Parti’nin ana damarına geçiyor!
Kitlenin geri bir ideolojik ve politik bilince hapsedildiği durumlarda çok sık olduğu gibi, siyasi önderlik yokluğunda sahne şarlatanlara, palyaçolara, güzel beden tüccarlarına kalmıştır. Madonna’dan Rihanna’ya, Emma Watson’dan Kristen Stewart’a “şöhretler”in konuşmacılar arasında yer alması hiçbir biçimde olumlu bir taktik gibi görülemez. Bunlar siyasi bilinç yokluğunun yerini dolduran ama siyasi bilinci daha da gerileten insanlardır. Hele Scarlett Johannson’un Huawei reklamına çıkar gibi mikrofonda boy göstermesi ne kadar büyük bir utanç kaynağıdır!
Bu insanların “şöhret” olması değil sorun. Meryl Streep konuşunca ortalık sarsılıyor, çünkü o ne dediğini biliyor. “Şöhret” ya da değil, siyasi bir bilinç aşılıyor insanlara. Ya ağzını açtığında hiçbir şey diyemeyenlerin ne işi var? Rıdvan Dilmen, Arda Turan ya da Murat Boz gibi konuşacak olduktan sonra neden konuşsunlar?
Öteki Amerika?
Kadın Yürüyüşü’ne katılımın çok düşük kaldığı bazı kentler de var.
Mesela bütün 2016’yı üst üste siyahilerin polis tarafından soğukkanlı biçimde öldürülmesi dolayısıyla isyan ile geçiren Kuzey Carolina’nın Charlotte kenti. Katılım 20 bin. Fena değil diyeceksiniz. Ama nüfus 825 bin. Hemen hemen San Francisco kadar. Ama San Francisco’da katılım 100 bin, Charlotte’da 20 bin. Neden diye sormak gerekir mi acaba? Black Lives Matter (“Siyahilerin Hayatı da Önemlidir”) hareketinin o kadar faal olduğu bir kentte neden San Francisco kadar canlı bir gösteri olmuyor? Trump’ı mı destekliyor o insanlar? Güldürmeyin, Trump’ı Ku Klux Klan destekliyor!
Mesela siyahi nüfusun kentin bir kenarına sıkıştırıldığı, zengin bölgelere giremediği, polis tarafından vurulup öldürüldüğü Baltimore’da katılım sadece 5 bin! 600 bin nüfuslu bir kent Baltimore. Yukarıda Boston’un nüfusunun bundan azıcık büyük olduğunu, ama katılımın 175 bin olduğunu görmüştük. Neden diye sormak gerekir mi acaba?
Mesela ABD, hatta dünyanın otomobil sanayiinin bir zamanlar kalbi olan Detroit. 4 bin. Detroit’in nüfusu tam tamına Boston kadar. Ama birinde katılım 175 bin iken ötekinde 4 bin. Neden diye sormak gerekir mi acaba?
ABD’de güçlü bir mücadele inşa etmek isteyen, bu öteki Amerika’yı kazanmak zorundadır. Geçmişte tekrar tekrar anlattık. Donald Trump’ın başkanlık seçimini kazanmasının nedeni, “Rustbelt” denen bölgede yer alan ve kimi seçimde Demokratlara, kimi seçimde Cumhuriyetçilere oy veren eyaletleri (Detroit’in bulunduğu Michigan, Ohio, Pennsylvania, Wisconsin, Iowa) ve bunların yanı sıra kendisi de aynı tür bir “swing state” (“salıncak eyalet”) olan Florida’yı toptan kazanmış olmasıdır. Peki “Rustbelt” bölgesinde bu büyük başarıyı nasıl ve neden elde etmiştir Trump? “Rustbelt” “pas kuşağı” demektir. Yani paslanan fabrikalar bölgesi. ABD sanayiinin çökmesi sonucunda işsiz kalan, evlerini yitiren, yoksullaşan sanayi işçi sınıfına korumacı ve göçmen düşmanı politikalarla bir gelecek vaad etmiştir de ondan. Hillary Clinton ise küreselci ve neoliberal politikalarıyla aynı işçi sınıfını tamamen yabancılaştırmıştır. Sanayi işçileri Trump’a gericiliklerinden değil, kendi çıkarları için oy vermişlerdir. Aynı işçilerin bir bölümü, Demokrat Parti’nin ön seçiminde Sanders’a oy kullanmıştır!
İşçi sınıfını ve ABD’nin sefilleri konumunda olan siyahi emekçilerini ve gençlerini görmezlikten gelen hiçbir hareket Trump’ı kolay kolay yenilgiye uğratamaz. Evet, sokaklar bugün fethedilmiştir. Evet, Amerikan halkı mücadeleye hazırdır. Ama 2003’te ABD Irak’ı işgal etmeye hazırlanırken Şubat ayında dünya çapında en az 11 milyon insan aynı gün sokağa çıkmıştı. Mart’ta ABD Irak’ın işgaline girişti, 11 milyonun itirazı da buharlaştı! Bu kez ABD’de aynı şeyin yaşanmasını istemiyorsak, ABD sosyalistlerinin sabırla ve sebatla işçi sınıfının yanında durması, onun deneyimini paylaşarak, Trump burjuvazinin çıkarlarına hizmet edip işçi sınıfına ihanet ettikçe onları kazanması lazımdır.
Trump kampanyası sırasında “küçük adam”ı “sistem” karşısında savunduktan sonra ABD tarihinin en zengin kabinesini kurmayı başardı! Kabinesindeki bakanların toplam servetinin 14 milyar dolar civarında olduğu hesaplanıyor! Wall Street’in aleyhine atıp tuttuktan sonra en önemli Wall Street bankası Goldman Sachs’e yıllar vermiş olan Steven Mnuchin’i Hazine Bakanı yaptı! New York Times gazetesi, Goldman Sachs’in New York’taki banka merkezi önünde Kadın Yürüyüşü’nden önce yapılan bir protestoyu anlatıyor. Orada bulunan yoksul, evi bile olmadığı için ABD’de gittikçe yaygınlaşan “mobile home” diye bilinen bir karavanda yaşayan biriyle konuşmuş muhabir. Ta Utah eyaletinden gelmiş. Trump’a oy vermiş biri. Ama şimdi Trump’ın ihaneti dolayısıyla protesto için New York’ta! Oy vermiş dediğimiz de Kasım ayında! Demek insanlar gerçeği görebiliyor!
Aynen Türkiye’deki gibi işçi sınıfını sabırla ve sebatla kazanmak gerekiyor. New York’un aydınları, San Francisco’nun gay’leri, ikiz kentlerin öğrencileri, Seattle ve Portland’ın beyaz orta sınıf ilericileri, bütün Amerika’nın kadınları, elbette Trump’a karşı mücadelelerine destek olarak Demokrat Parti’den kazanılmalı. Ama dananın kuyruğu Detroit, Baltimore ve Charlotte’da kopacak. Bunu hiç unutmamak gerekiyor.