Avrupa fırtınaya doğru, Avrupa solu nereye : Avrupa'da sol var mı?
Avrupa işçi sınıfının ve emekçi halkının kemer sıkmanın faili hükümetleri defetmesi bir şey, iktidara gelen “sol” partilerin halka önemli şeyler verebileceğine inanmak başka bir şey. Türkiye solunda son dönemde Avrupa’daki bir dizi sol parti, bir şeyler ümit edilebilecek, hiç olmazsa ehveni şer güçler gibi gösteriliyor. Bu sol partiler ve şahsiyetler arasında en önde gelenleri elbette Fransa’da cumhurbaşkanı seçilen Hollande ve Yunanistan’da 17 Haziran’da birinci parti haline gelmesi beklenen Syriza’nın önderi Çipras. Bunların işçi sınıfı ve halk için ne ifade ettiğini ancak “sol, sol” diye önemsenen sol neymiş, onu anlarsak anlarız.
Sosyal kapitalist enternasyonal
Avrupa’da “sol” olarak tanınan akımlar arasında en güçlüsü elbette geleneksel olarak “sosyal demokrat” adıyla anılan akıımdır. Sosyal demokrasi 19. yüzyılda Marksist bir işçi hareketi olarak doğdu, 20. yüzyılın büyük bölümünü reformist, düzen içi bir işçi hareketi olarak geçirdi, bugün artık Avrupa emperyalist burjuvazisinin ortak işlerini gören sol süslü bir düzen partisi karakteri taşıyor. Bu yüzden isimlendirmeye dikkat etmek gerekir: Türkiye solunun birçok unsuru, Fransa’da Hollande’ın partisinin adının Sosyalist Parti olmasından hareketle, “seçimi sosyalistler kazandı” falan diyor. “Sosyalist” kelimesi bizim buralarda Marksist demektir. Oysa Hollande’ın partisi, aynen İngiliz İşçi Partisi ya da Almanya’daki Sosyal Demokrat Parti gibi, artık “sosyal demokrat” sıfatını bile hak etmiyor. Çünkü bu sıfat tarihi olarak reformist de olsa bir işçi partisi demektir. Bugünkü durumda bu partilere, işçi kökeninden gelmekle birlikte düpedüz burjuva partileri oldukları için “sosyal kapitalist” demek gerekir. Bunlar, bırakın umut kaynağı olmayı, ehveni şer bile değildir!
Sosyal demokratlar son otuz yıldır neoliberal de olmuşlardır. Sadece sağa göre daha temkinlidirler, hepsi bu. Bugün bazıları Hollande’ın, Avrupa’da Merkel ve Sarkozy’nin adıyla anılan kemer sıkma programlarına karşı çıkan bir seçim platformu ile başa gelmesini pek büyütüyorlar. Yunanistan’da 2009’da seçilen sosyal kapitalist Papandreu da büyük kamu harcamaları vaatleriyle iktidara gelmiş, sonra 2010-2011 arasında tarihin gördüğü en ağır kemer sıkma programını uygulamıştı. Kaldı ki, Hollande’ın savunduğu büyüme yolunda önlemler, yatırımların Avrupa çapında arttırılması vb. AB Komisyonu, OECD ve Avrupa burjuvazisinin bir kanadı tarafından da, sosyal mücadeleleri yatıştırmak amacıyla zaten açıkça savunuluyor.
Sol liberal, post-Leninist akım
Avrupa’da 20. yüzyıl boyunca kendine “komünist” adını veren güçlü Stalinist partiler vardı. Sovyetler Birliği’nin çöküşü ile birlikte bunların çoğu (Yunanistan ve Portekiz istisna olarak kaldı) ışık hızıyla liberalleşti. Bazıları (İtalya) sosyal demokrat partilerin en sağına kaydı, sosyal kapitalist partiler haline geldi. Bazıları (Fransa, İsveç) düpedüz sol liberal partilere dönüştü. Bazıları solun daha geniş kesimleriyle ittifak halinde geniş reformist partiler kurdu. Almanya’da Sol Parti, İtalya’da Komünist Yeniden Kuruluş Partisi (PRC), İspanya’da Birleşik Sol içlerinde daha Marksizme yakın kanatlar içeren partilerdi, ama her gün daha fazla düzen içi partiler haline geliyorlar. Leninizme bütünüyle sırtlarını dönmüşlerdir. İşte Yunanistan’daki Syriza da böyle bir ittifak. (Bu parti hakkında yan sütunlarda daha fazla bilgi okuyabilirsiniz.)
Bu partiler, sosyal kapitalistlerden farklı olarak düzenin esas sözcüsü olma görevine henüz soyunmamışlardır. Solun programının tarihi birçok ilkesine hâlâ sahip çıkar görünmektedirler. Ama parlamentarist politikanın pisliğine boğazlarına kadar batmışlardır. Bunun sonucu olarak bütünüyle reformist bir çizgi izlerler. Gündemlerinde düzenden kopmak olmadığı için, daima burjuvaziye güven verecek, en azından AB’yi karşısına almadan yürütülecek “sorumlu” politikalar izlerler. Tabii büyük bir ekonomik kriz döneminde bu son tahlilde teslimiyetten başka bir anlama gelemez.
Trotskizm
Avrupa geleneksel olarak Trotskizm’in (Latin Amerika ile birlikte) en kökleşmiş olduğu coğrafya oldu. Ne var ki, Sovyetler Birliği’nin çözülüşü Trotskist hareketi tarihsel olarak doğruladığı halde, bütün solun sağa kayışına birçok Trotskist hareket de katıldı. Britanya, Fransa, İtalya, İspanya, İsveç gibi Trotskizmin geleneksel olarak ciddi bir güce sahip olduğu ülkelerde bu kökenden gelen partiler, “alternatif küreselleşme” adını alan hareketin sağcılığının da etkisine kapılarak kısmen liberalleştiler, Leninizmden koptular, yer yer işçi sınıfından yüz çevirerek postmodern politikaya bulaştılar, burjuvaziyle sınıf işbirliğine kalkışanları bile oldu! Hareketin en güçlü olduğu ülke Fransa’da Trotskist gelenekten gelen partilerin son seçimlerdeki zavallı performansını geçen sayımızda ele aldık. Öyle görünüyor ki, dünyanın bir Büyük Depresyon dönemine girmiş olması bile bu hareketi derin uykusundan uyandıramayacak.
Yeni bir proleter devrimci akım gerek!
Avrupa’da hesaplaşma günü yaklaşıyor, ama gerek devrimci durumlarda, gerekse faşizme karşı mücadelede işçi sınıfının ve gençliğin bayrağı altında toplanabileceği partilerin bırakalım kendilerini, çekirdekleri bile neredeyse mevcut değil. Her ülkede proletaryanın devrimci partilerini inşa etmek ve bunları devrimci bir Enternasyonal’de, Dürdüncü Enternasyonal programı temelinde birleştirmek en yakıcı görev. Bugünkü Avrupa solundan medet ummak için insanın devrimden bütünüyle kopmuş olması, kafasını düzenin batağına teslim etmiş olması gerekiyor. Buna karşılık, Avrupa Arap devrimi sırasında çaresiz kalan Arap işçi sınıfından farklı olarak, uzun bir geleneğe ve devrimden kopmuş önderliklere rağmen devrimci Marksist bir politik kültürle yetişmiş, bir bölümü doğrudan doğruya işçi, sosyalist bir kadro ve militanlar ordusuna sahip. Görev, bu insanları mücadelenin ateşi içinde her ülkede devrimci bir partinin, Avrupa ve dünya çapında Dördüncü Enternasyonal’in çatısı altında birleştirmektir.
Bu partiler İtalya’da ve Yunanistan’da şimdiden mevcuttur. Dördüncü Enternasyonal’in Yeniden Kurtuluş Koordinasyonu (DEYK-CRFI) saflarında, işçi sınıfının mücadelesi ve devrim için çarpışıyorlar!
Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Haziran 2012 tarihli 32. sayısında yayınlanmıştır.