Musa Anter cinayetinin faili bellidir! Gerçekler zaman aşımına uğramaz!
20 Eylül 1992’de Diyarbakır’da kontrgerilla tarafından öldürülen Kürt Aydını Musa Anter’in Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davası 37. duruşmasında zaman aşımı nedeniyle düşürüldü. Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi davayı zaman aşımından düşürmek için 37. duruşmanın tarihini Musa Anter’in 30. ölüm yıldönümünden bir sonraki gün olarak belirledi. Anter ailesi ve avukatlarının itirazına rağmen dava tarihi öne çekilmedi. Musa Anter cinayetinin üzerinden 30 yıl geçmesine rağmen etkin bir soruşturma yürütülmedi ve davanın zaman aşımından düşürülmesi, katilleri korumak ve devletin bu cinayetteki rolünün üzerini örtmek için alınmış bir karardır.
Musa Anter cinayetindeki devlet parmağı bir iddiadan ötedir. 1997 yılında dönemin Başbakanlık makamı tarafından Kutlu Savaş’a hazırlatılan Susurluk Raporu’nda bu cinayetin (pek çok başka siyasi cinayetle birlikte) JİTEM (yasadışı olarak kurulmuş olan ve açılımı Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele Grup komutanlığı olan NATO tarafından kurulmuş kontrgerillanın uzantısı olan teşkilat) tarafından planlanıp gerçekleştirildiği ortaya konmuştur. Daha sonra bu bilgi eski MİT Kontrterör daire başkanı Mehmet Eymür’ün ifadelerinde de teyit edilmiştir. Daha önemli olan Eymür’ün Musa Anter ile birlikte bir dizi başka siyasi cinayetle ilgili dönemin Başbakanı Tansu Çiller, MİT ve Genelkurmay’ın bilgi sahibi olduğunu söylemiş olmasıdır. Nihayet JİTEM itirafçısı Abdülkadir Aygan’ın 2004 yayınladığı kitapta cinayetle ilgili bir dizi devlet görevlisinin adı verilmiştir. Bunlar arasında “Şırnaklı Hamit” olarak adı geçen Hamit Yıldırım 2012’de tutuklandıktan 5 yıl sonra tahliye edildi. Bu kişi cinayet esnasında Musa Anter’in yanında olan ve ağır yaralanan yeğeni Orhan Miroğlu tarafından da teşhis edilmişti.
Özetle “faili meçhul” denen bu cinayetin failleri de azmettiricileri de planlayıcıları da belli idi. Devletin ve devlet görevlilerinin bu cinayette oynadığı rol apaçık ortadaydı. Tam da bu sebeple planlı sistematik bir delil karartma ve oyalama ile dava zaman aşımına uğratıldı.
Musa Anter cinayeti davası Kürt halkına yönelik politikaların aynasıdır!
Musa Anter Kürt işçilerinin, emekçilerin, yoksul köylülerinin aydınıdır. Aydın kimliğini halkının eşitlik ve özgürlük mücadelesinde kazanmıştır. Kalemini sadece sanat için kullanmamıştır, kalemini de sanatını da Kürt halkının mücadelesi için kullanmıştır. Kürt halkının gençleri ona Apê Musa (Musa Amca) derlerdi, halkıyla böyle iç içe yaşadı. Musa Anter’e yönelik suikast de Kürt halkıyla olan bağından, Kürt halkının özgürlük mücadelesine verdiği destekten dolayı oldu.
1990’lı yıllar Kürt halkına yönelik baskı ve saldırıların arttığı faili meçhul cinayetlerin yaygın olarak işlendiği bir dönemdi. Derin devletin kurduğu JİTEM adlı kontrgerilla grubu Kürt halkının evlatlarını katlediyor, cesetlerini asit kuyularına atıyordu. 1992 yılında Cizre Newroz’unda Kürt halkının üzerine kurşunlar yağdırıldı, sınır ötesi operasyonlar bu süreçte durmak bilmedi. Dönemin Başbakanı Tansu Çiller JİTEM’e sahip çıkıyor, “devlet için kurşun atan da yiyen de şereflidir” diyordu. Musa Anter cinayeti Kürt halkına karşı bu saldırıların olduğu dönemde gerçekleşti. Davanın ilk yıllarında katilleri korumak için dava bağlamından koparılmaya çalışıldı. Derin devlet içindeki kavga ayyuka çıkınca, istihbarat raporlarında Musa Anter cinayeti ile ilgili yeni belgeler ortaya döküldü. JİTEM mensuplarının itirafları ve istihbarat raporlarına rağmen dava çözülmedi, katiller devlet tarafından korundu.
Cinayetin üzerinden koskoca 30 yıl geçti ama devletin Ape Musa’nın davasına yönelik tavrı değişmedi. Musa Anter’in ve onunla birlikte pek çok Kürt şahsiyetin “faili meçhul cinayetler” ile katledilmesi Kürt halkını sindirmeye yönelik bir mesajdı. Musa Anter cinayetini zaman aşımına uğratmakla yargı sistemi üzerinden Kürt halkına verilen mesaj da aynıdır. Sindirmeye, korkutmaya yöneliktir. Kürt siyasetçileri suç işlememiş olsa dahi senelerce hapishaneye kapatılırken, Kürtlere karşı işlenen suçlar ise Musa Anter cinayetinde, Roboski’de ve daha nicelerinde olduğu gibi cezasız bırakılırken, bir Kürt baba oğlunun kemiklerini yıllar sonra bir torba içinde teslim alıyorken bu tablonun bir Kürt için korku ve dehşet dolu olduğundan şüphe duyulabilir mi?
Kürdün, Alevinin, işçinin emekçinin, ezilenlerin katili olan düzene karşı ayrı gayrı demeden mücadele edelim!
Dahası Apê Musa’yı öldürten JİTEM artıkları 30 yıl sonra halen hem iktidarda hem de sanki düzen muhalefetinin saflarında yer alıyorlar. Ve yine iktidarıyla muhalefetiyle düzen siyaseti Kürt halkının siyasi iradesini gayri meşru ilan etmekte birbiriyle yarışıyor. Kürtleri bu şekilde ezen bu düzen her dilden memleketten işçiyi emekçi de eziyor. Kürdün esareti Türk işçisinin, emekçisinin, yoksulunun boynundaki zincir haline geliyor. NATO mahsulü kontrgerilla sadece Kürtleri değil Koçların, Sabancıların sermaye düzenine çomak sokan Kemal Türkler başta olmak üzere pek çok öncü işçiyi, sendikacıyı da katletmiştir. Bugün bir yandan Kürdü ezen diğer yandan ırkçılığı mezhepçiliği yayarak kardeş kavgasını körükleyenler dün 1 Mayıs 1977’de, Maraş’ta, Çorum’da, Sivas’ta katliamlar yapan NATO kontrgerillasının devamcılarıdır. Katillerden hesap soracaksak bu düzenle bu düzenin hakim gücü olan sermayeyle ve emperyalizmle barışamayız, istibdad rejimiyle uzlaşamayız, düzen muhalefetinden medet umamayız! Ayrı gayrı demeden hep birlikte el ele vererek bu kirli düzenin çarkını kırmalıyız. Apê Musa eşit ve kardeşçe bir yaşamı savunurken vuruldu. Onun anısını yaşatmak katillerden hesap sormak için Kürt ve Türk emekçileri bu düzene karşı mücadele etmelidir.