Kürt halkına yönelik baskılara, kayyımlara, sömürgeciliğe karşı işçilerin birliği halkların kardeşliği!
İstibdad rejimi 2024 yerel seçimlerinin ardından Hakkâri (Colemêrg) belediyesine kayyım atayarak Kürt halkının siyasi iradesini hiçe sayan ve bastıran tutumunu tekrarlamıştı. Seçimin hemen ardından Van’da ilk hamle yapılmış, bu hamle Kürt halkının iradesiyle boşa çıkartılmıştır. Ardından istibdad rejimi daha önce uygulamış olduğu kayyım yöntemini Hakkari’de yeniden devreye sokmuştur. Esasen seçimler öncesinde de AKP-MHP cephesinden kayyım politikalarının devam edeceği hiçbir zaman inkâr edilmemiş, kayyım silahı Kürt siyasi hareketine yönelik bir tehdit olarak kullanılmıştır. Kürt halkının iradesiyle seçilmiş belediyelere kayyım atayarak bu meşru iradeyi gasp etme politikası Kobani davasında ifadesini bulan gayri meşru siyasi yargılama ve cezalandırmalardan elbette ki ayrı düşünülemez. Şovenist bir propaganda eşliğinde sürdürülen, ABD emperyalizmi ve işbirlikçi yapılarla koordinasyon içinde hazırlanan sınır ötesi askeri operasyon tehditleri de bu sürecin bir parçasıdır. Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkı sistematik olarak çiğnenmekte ve bastırılmaktadır.
Her milletten memleketten işçilerin, emekçilerin ve yoksulların bu politikalardan en ufak bir çıkarı yoktur. Tam tersine Kürdün esareti Türk işçi ve emekçilerinin de boynunda bir zincirdir. Sermayenin ve emperyalizmin ısmarladığı Mehmet Şimşek’in ekonomik saldırı programına karşı Türk ve Kürt işçileri başta olmak üzere ayrı gayrı demeden tüm emekçi halkın tam bir birlik içinde karşı koyması gerektiği bir dönemdeyiz. Bu birlikteliğin gerçekleşmesi için işçilerin birliği sağlanmalı ve halkların kardeşliği ile perçinlenmelidir. Kürt halkının siyasi iradesine sahip çıkması, baskılara direnmesi, Türk ve Kürt işçi ve emekçilerinin birliğinin önünde bir engel değildir. Tam tersine Kürt halkının özgürlük ve eşitlik talebinin esas sahibi Kürt yoksullarının mücadelesi ne kadar güçlü olursa işçilerin birliği ve halkların kardeşliği de o kadar güçlü bir temele sahip olur. Bu gerçeği perdeleyen her türlü şoven milliyetçi propaganda, emekçi halkın saflarını bölmeye çalışan sermayenin ve emperyalizmin çıkarınadır. Bu anlayışla Devrimci İşçi Partisi kayyımları kesin olarak reddetmekte, Kürt siyasetçilerine yönelik baskılara, Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkını bastırmaya yönelik her türlü girişime karşı çıkmaktadır.
Sömürgeci burjuvazinin işçilerin birliğine ve halkların kardeşliğine karşı eylemleri istibdad rejiminin ve AKP-MHP ittifakının politikalarından ibaret değildir. Son dönemde yumuşama/normalleşme gibi adlarla AKP ve CHP arasında süren diyalogun en önemli boyutu, hayat pahalılığı ve baskılar karşısında toplumda ısınan ekmek ve hürriyet talebini soğutmaktır. CHP bu doğrultuda ekonomik gündemler etrafında çeşitli mitingler düzenleyerek emekçi sınıflardan yükselen tepkiyi kontrol altında tutmak üzere harekete geçmiş bulunuyor. CHP benzer bir rolü Kürt halkına karşı da oynamaktadır. CHP’nin son yerel seçimlerde birinci parti konumuna yükselmesinin ardından, CHP’nin siyasi gücünü, istibdada karşı bir dayanak olarak görmek son derece yanlıştır. 1 Mayıs’ta bu gücün nasıl işçi sınıfının karşısında istibdad rejiminin ve sermayenin hizmetine sunulduğunu gördük. Bu gerçek ortadayken CHP ile birlikte organize edilecek mitinglerden ya da CHP’nin Kürt halkının talepleri içim farklı biçimlerde arabulucu rol oynamasından medet ummak kabul edilemez.
CHP ile düzenlenen mitingler daha büyük bir gücü açığa çıkarmaz. Var olan gücü soğurmaya neden olur. CHP’nin Batı emperyalizmi ile kurduğu ilişkiler onu istibdad rejimi karşısında bir güç yapmaz, işçi sınıfı, emekçiler, Kürt halkı ve tüm ezilenlerin karşısında her an istibdad rejimiyle anlaşabilecek gerici bir güç yapar. CHP aynı AKP’yle ekonomi üzerinden yürüttüğü kayıkçı kavgasında yaptığı gibi Kürt halkının talepleri söz konusu olduğunda da mücadelenin büyümesi için değil soğurulması, soğutulması, söndürülmesi için devreye girer. Bu perspektifler Devrimci İşçi Partisi özellikle içinde bulunduğumuz süreçte CHP’nin iki yüzlü, işbirlikçi siyasetini teşhir etmek bir yana, bu siyaseti işçi, emekçi ve ezilen kitleler nezdinde meşrulaştıran girişimlerin parçası olmamıştır ve olmayacaktır.
Ekmek ve hürriyet mücadelesi istibdad rejimiyle uzlaşamaz, bu mücadele sermayeden, emperyalizmden ve sömürgecilikten bağımsız olmalıdır. Devrimci İşçi Partisi olarak fabrikalara, tersanelere, emekçi mahallelerini ayağımızı basarak, “ırkçı, mezhepçi, fitnelerle bin parçaya bölünmeyeceğiz, işçilerin birliği ve halkların kardeşliği ile kazanacağız!” şiarıyla mücadele etmeye devam edecektir.