Kürt bölgesinde ön devrimci durum

15 Mayıs 2011, birkaç bakımdan tarihsel bir gün oldu. O gün Ortadoğu’da biri Birinci Dünya Savaşı ertesinde, öteki İkinci Dünya Savaşı’nın ardından çizilmiş olan suni sınırlar, iki ezilmiş halktan insanlar tarafından görmezlikten gelindi, fiili olarak aşıldı.

 

 

Suriye’den, Lübnan’dan, Batı Şeria’dan ve Gazze’den gelen on binlerce Filistinli ve onlara destek olan Arap, İsrail devletinin kurulduğu, Filistinliler için “Nakba” ya da “Felâket” günü olarak bilinen 15 Mayıs 1948’in yıldönümünde, İsrail’in kendi yurtlarının ortasına çizdiği, utanç duvarlarıyla aşılmaz kılmaya çalıştığı sınırları aştılar, gösteriler yaptılar, bu uğurda hayatlarını verdiler. Tam tamına aynı gün, Türkiye’nin Kürtleri de yüzyıllardır yaşadıkları yurtlarının orta yerine çizilmiş, aileleri bile birbirlerinden koparan sınırları aşarak Irak’ın Kürdistan Bölgesi’ne girdiler. Amaçları, çeyrek yüzyılı aşkın bir zamandır süren bir savaşın en yeni kurbanları olan evlatlarının cesedini kurda kuşa yem olmaya bırakmamaktı.

Şırnak’ın (Şirnex) Uludere (Qilaban) ilçesinde, sınırın sıfır noktasındaki Bilican Tepesi’ndeki karakolun askerleri, kulakları sağır eden bir top ve kurşun ateşiyle, tepenin eteklerinde gerillaların cansız bedenlerini arayan kitlenin üzerine kayalar yuvarlayarak halkı ürkütmeye çalıştı. Ama ürkütemedi! Kitle sonunda Kürt halkının evlatlarının cansız bedenlerini alarak geri döndü.

Ertesi gün, gerillaların dördü, Hakkâri’de (Colemêrg), Uludere’de, Malazgirt’te (Mılazgîr) ve Bingöl’ün (Çewlîg) Karlıova (Kanîreş) ilçesinde, on binlerce insanın son görevini yerine getirdiği törenlerle gömüldü. Gerillaların öldürülmesi, Batman (Êlîh), Bingöl, Kızıltepe (Qoser), Nusaybin (Nisêbîn), Silopi (Sîlopya), İdil (Hezex), Çınar ve Kurtalan’da (Misirc) gece yapılan gösterilerle protesto edildi. Bu il ve ilçe merkezlerinin yanı sıra, Mardin (Mêrdîn), Derik, Bismil, Hani (Hêni), Cizre, Suruç (Pirsus), Bulanık (Kop), Doğubeyazıt (Bazîd), Diyadin (Gîyadîn), Iğdır (Îdir), Ağrı (Agirî), Tatvan (Tûx), Çukurca (Çelê) gibi kent ve kasabalarda ve elbette Diyarbakır’da (Amed) yas dolayısıyla kepenkler kapalı kaldı, araçlar kontak kapattı, öğrenciler okulları boykot etti. Diyarbakır’da CHP bile seçim bürosunu kapattı!

Bilindiği gibi, bundan kısa süre önce yaşanan bir önceki olayda da Tunceli’de (Dersim) öldürülen gerillalar için Kürt halkı dev cenaze törenleri düzenlemiş, onların yasını tutmak için hayatı durdurmuştu. Bütün bu faaliyetlere katılan insanların sayısı ancak milyonlarla sayılabilir.

Bu muhtemelen dünya tarihinde bir ilktir. Başka hiçbir örnekte, bir halk, bir gerilla gücünü, önderine sahip çıkarak, bayraklarını açarak, gerillaları için yas tutarak bu kadar kitlesel ve bu kadar aleni biçimde bağrına basmış, basacak cesareti göstermiş değildir. Milyonlarca insan hep birlikte devletin terörist dediği bir örgüte ve onun mensuplarına açık biçimde sahip çıkmaktadır. Burjuva basını bile (örneğin radikal gazetesi manşetten) bu durumu görmezden gelemedi, çeşitli biçimlerde kabul etmek zorunda kaldı. Halkta, yapılan baskılara, Kürt hareketinin öneri ve taleplerine kulakların tıkanmasına, PKK’nin ilan ettiği tek yanlı ateşkese ve İmralı’da Öcalanla görüşmeler devam ediyor olmasına rağmen operasyon yapılmasına, gerillaların öldürülmesine karşı muazzam bir öfke birikmiştir. Bu öfke bir sel olmuş, her an taşma eğilimi göstermektedir.

Gerilla ölümleri dolayısıyla yaşanan bu son büyük dalga, yalıtılmış bir olgu değildir. Aylardır, gittikçe yükselen bir tempoda devam etmekte olan bir kitle seferberliğinin son halkasıdır. Bunun önkoşulları, 12 Eylül referandumunda boykot konusundaki kitlesel ısrarda ve hemen ardından yapılan okul boykotuna bazı yörelerde kitlesel olarak sağlanan katılımda oluşmuştur. Ama son birkaç aydır mücadelecilikte nitel bir sıçrama görülmektedir.

Mart sonu- Nisan başı başlayan “sivil itaatsizlik” eylemleri, bu eylemler çerçevesinde kurulan barış ve çözüm çadırları, her geçen Cuma daha da kitleselleşen çözüm hutbeleri bu muazzam kitle hareketliliğinin ilk halkaları olmuştur. Ama büyük sıçrama Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku’nun desteklediği yedi adayı veto etmesinin ertesinde yaşanmıştır. Sadece Kürt illerinde değil, İstanbul gibi metropollerde de yapılan cesur ve güçlü eylemler, YSK’yı bir gün içinde tükürdüğünü yalamaya “ikna” etmiştir. Yani Kürt halkı kendi bedenlerini ortaya koyarak, gaz, cop, yer yer kurşun yiyerek ve bir ölü de vererek seçime girme hakkını bileğinin gücüyle almıştır! Bu, halka öfkenin ve cesaretin yanında müthiş bir özgüven kazandırmıştır.

Kürt halkının bu öfkesi, cesareti ve özgüveni, kitle mücadelesinin farklı bir evresine girdiğimizi düşündürmektedir. Türkiye’nin Kürt bölgesinde ön devrimci bir durum doğmuştur. Bunun anlamı şudur: ister yeni bir operasyonla gerillaların öldürülmesi olsun, ister bambaşka bir baskı, Kürt toplumu, en ufak bir tetikleyici faktörün harekete geçmesiyle, en ufak bir kıvılcımla patlamanın eşiğine gelmiştir. Her an, herhangi bir olay Kürt halkını devrimci bir patlamaya sevk edebilir. Bununla söylenen, Kürt hareketinin herhangi bir bileşeninin halkı isyana kışkırtacağı değildir. Daha derin, daha öngörülemez bir şeyden söz ediyoruz: halkın kendiliğinden ayağa kalkması olasılığıdır sözünü ettiğimiz.

Bu, herkesçe iyice anlaşılması gereken bir durumdur. Kürt hareketinin kendi halkının, kendi tabanının nabzını iyi tutmakta olduğunu varsaymak zorundayız. Ama sosyalist hareket de, seçim bloku da, işçi sendikaları ve kitle hareketinin geri kalan bileşenleri de bu durum üzerinde dikkatle durmalıdır.

Devrimci İşçi Partisi, Arap devrimi Türkiye’ye yayılacak olursa, bunun, Kürt halkının bağrında ortaya çıkacak eğilimler aracılığıyla gerçekleşeceğini en baştan itibaren söylemiştir. İşte şimdi, Kürt hareketinin de, Kürt halkının da Arap devrimlerinden doğrudan doğruya etkilenmiş olduğu, varolan mücadeleciliğini yeni bir düzeye yükseltmiş olduğu tartışmasız biçimde ortadadır. Tam Suriye’deki ayaklanma yoluyla Arap devrimi Türkiye’nin kapılarına dayanmışken, tam Türkiye hakim sınıfları ve devleti, özellikle ülkenin kuzeyindeki Kürt halkı üzerinde yaratabileceği etkiler dolayısıyla Suriye olaylarından büyük bir kaygı duyarken, şimdi de Türkiye’nin kendi içinde kendi Kürtleri her an patlamaya hazır bir barut fıçısına dönüşmüştür.

Şimdi karşı devrimin kurmayları toplantı üzerine toplantı yapıyor. MİT’in başkanı Hakan Fidan bir ay içinde iki kez Suriye’yi ziyaret ediyor. CIA Başkanı Leon Panetta Türkiye’ye gizlice geliyor ve beş gün boyunca görüşmelerde bulunuyor. Kürt halkının sınırları zorladığı gün, ABD genelkurmay Başkan Yardımcısı Türk Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner ile görüşüyor. Tayyip Erdoğan yoğun seçim programının arasında helikopter pistinde ABD Büyükelçisi Francis Ricciardone ile görüşüyor.

Emekçilerin ve ezilenlerin örgütleri de artık durumu kavrasalar iyi olur!