HDP’nin kapatılması tartışması ve faşizmin tehditleri
Devlet Bahçeli bir sosyal medya paylaşımı ile HDP’nin kapatılmasını ülke siyasetinin gündemine taşıdı. Fiili iktidar ortakları olan MHP ile AKP arasında bu konuda bir görüş birliği olmadığı kısa sürede ortaya çıktı. Erdoğan, uzun bir süre konuya ilişkin herhangi bir açıklama yapmadıysa da AKP Genel Başkan Vekili sıfatıyla Erdoğan’ı da temsilen konuşan Numan Kurtulmuş “Parti kapatmalarının Tükiye’de olumlu sonuçları görülmedi” diyerek pozisyonlarını belirtti. Bu cevabın ardından Bahçeli, HDP’nin kapatılmasına karşı çıkan CHP ve İyi Parti’nin yanına “bazı AKP yöneticileri” ifadesini ekleyerek çıkışını sürdürdü. Bu tartışma bağlamında herhangi bir ortak söylem olmadığı gibi ortaklaşma çabası da görülmedi. Ancak Erdoğan tarafından başka bağlamlarda Cumhur İttifakı’nın devamına yönelik vurgularla, bu başlığın ittifakta bir yarılmanın vesilesi yapılmayacağına dair mesajlar verildi.
HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, “Kapatma dahil, her türlü hukuksal tasfiye operasyonuna dair tecrübemiz büyüktür" diyerek MHP’nin söylemlerine aldırmadıklarını söyledi. Gerçekten de uzun yıllar içinde Kürt halkının çok sayıda partisi kapatılmış, yerine yenileri kurulmuş, bu süreçte yine sayısız Kürt siyasetçisi bedeller ödemiştir. Her kapatma kararı ve ardından her yeniden kuruluş, Kürt halkının hakları için verdiği siyasi mücadelenin haklılığını ve meşruluğunu tescil etmiştir. Ancak Kürt halkı açısından bu gelişmeye “aldırış etmeme” lüksü yoktur. AKP’nin parti kapatmaya görünürde karşı olmasına bel bağlanarak, bu siyasi farklılaşmadan hiç bitmeyen “açılım” umutları devşirmenin de bir gereği yoktur.
Numan Kurtulmuş’un sözlerine tekrar bakın! “Parti kapatma olumlu sonuç vermedi” diyor. Hangi olumlu sonuçtan bahsediyor Kurtulmuş? Pek tabii ki kastettiği Kürt hareketinin tasfiyesi, Kürt halkının susturulması, hakları için verdiği mücadelenin yenilgiye uğratılmasıdır. Nitekim HDP’nin kapatılmasına karşı farklı mecralarda fikir beyan eden AKP eğilimli kişiler, “parti kapatılırsa hemen yenisi açılır”, “yeni kurulan partinin oyları artabilir” gibi argümanlar ileri sürmektedir. Erdoğan ve AKP için HDP’nin kapatılmamasını savunmak, eş genel başkanlarının, milletvekillerinin, il ve ilçe yöneticilerinin hapse atılması, partinin fiilen felç edilmesi yönteminde ısrar etmektir. Bu yöntemin çok daha etkili olduğunu düşünüyorlar. Üstelik daha önce parti kapatma davalarıyla kendisi yüz yüze gelmiş bir parti olarak tutarlı görünmeye çalışıyorlar ve gelecekte iktidardan düşerlerse kendilerini bekleyen bir parti kapatmaya karşı gardlarını indirmemiş oluyorlar. Nitekim Erdoğan bu konudaki uzun suskunluğunun ardından AİHM’in Demirtaş lehine verdiği kararla ilgili konuşurken bunu açıkça da söyledi. Demirtaş için “AİHM kararı bizi bağlamaz” diyen Erdoğan, HDP’ye karşı en ufak bir empati içinde olmadığının altını çizdikten sonra şunu söyledi: “En çok bizim ağzımız yandı bu konuda… parti kapatmak yerine kişiler üzerinden bir ceza verilecekse verilmelidir.”
Kapatma tehdidine eklenen faşist katliam çağrısı
Öte yandan MHP’nin kapatma hamlesinin salt bir hukuksal girişim olmadığı ve böyle kalmayacağı da hesaba katılmalıdır. MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın’ın yine sosyal medyadan yaptığı bir paylaşımda HDP’yi “kâmilen itlafı gereken bir siyasi haşere sürüsüdür” diyerek hedef alması, geçmişinde Maraş, Çorum, Bahçelievler gibi katliamlar olan, elinde sayısız devrimcinin, mücadeleci sendikacının kanı olan, tüm bu cinayetleri NATO’nun emir ve komutasında (kontrgerilla) işleyen faşizmin Kürtlere ve tüm emekçi halka karşı nasıl bir tehdit olduğunu bizlere hatırlatmaktadır. HDP bu ifadelere karşı suç duyurusunda bulunmuştur. Ancak biz HDP’nin suç duyurusunda yaptığı gibi bu faşist tehditlere karşı Ruanda soykırımına referans vermek ve “Uluslararası Ceza Mahkemesi”ne işaret etmek yerine bu toprakların anti-faşist mücadele geleneğine yönelmenin daha doğru olacağını düşünürüz. Örneğin Maraş’taki faşist katliam aynı zamanda Yörük Selim Mahallesi’nde halkın daha fazla kayıp vermesine engel olan anti-faşist direniştir. Ayrıca Batı emperyalizmi Ruanda soykırımının suç ortağıdır. Her şey olup bittikten sonra Hutu milislerinin katliamlarını övüp Tutsi’lere hamamböceği diyenlerin cezalandırılması, açıkça faşist bir katliam tehdidi karşısındaki halka güven verecek bir örnek midir?
Yeni bir çözüm süreci mi? Tasfiyenin farklı yöntemleri mi?
Bir yandan faşist tehditler yükselirken bir yandan da “yeni çözüm süreci” iddia ve beklentileri artmaktadır. Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Mehmet Kaya’nın ardından HDP’li Sırrı Sakık da böyle duyumlar alıyoruz demiştir. ABD’de Joseph Biden’ın başkan olmasının bu yöndeki baskıları artıracağı düşünce ve beklentisi çok yaygındır. Kasım ayında Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın bir konuşmasında geçmiş çözüm/açılım sürecini olumlayan ifadeler kullanmış olması “bazı duyumlar”ın uç vermesi olabilir. Ancak açılım duyumlarının gerçek olup olmamasından daha önemli bir şey vardır. O da geçmişte Kürt sorununun çözümü adı altında ortaya atılan girişimlerin sömürgeci burjuvazi açısından bir petrol açılımı anlamına geldiği, politik hedefinin ise bu açılımın önünde engel olarak görülen Kürt siyasi güçlerinin tasfiyesi olduğudur.
Bir yandan Altan Tan ve Ayhan Bilgen gibi isimlerle birlikte anılan yeni muhafazakâr Kürt partisi girişimleri, bir yandan Kuzey Irak’ta KDP ile PKK arasındaki gerilimin artmasına paralel olarak Barzani ile ilişkilerin yeniden ısıtılması, Suriye’de Rojava bölgesinde PYD’nin PKK ekseninden kopartılması doğrultusunda ABD’nin girişimlerinin hızlanması, kim kimin kulağına ne fısıldıyorsa fısıldasın Kürt hareketinin HDP’yi aşan bir ölçekte bölünmesi ve tasfiye edilmesi çabalarının gündemde olduğunu göstermektedir. Yani HDP’nin parti olarak kapatılması ile parti kapatma olmadan liderlerinin ve kadrolarının hapse atılması nasıl aynı amaca giden farklı yollarsa, aslında “açılım” adı altında sunulan projeler de bu yollardan bir tanesidir. Eğer istibdad rejimi belli bir aşamada Batı’dan gelen siyasi baskılar, AİHM ve AYM kararları neticesinde Demirtaş’ı tahliye etmek zorunda kalırsa bu durumu bile Kürt hareketinin bölünmesi ve düzen içinde massetmek için kullanmak isteyecektir.
Kürt halkı ezilirken Türk işçi ve emekçisi hür olamaz
Kürt halkı bir yandan katliam tehditleri diğer taraftan mevcut düzene ve emperyalizme teslim olmuş bir siyaset dayatmasıyla karşı karşıyadır. Bu dayatmaların Kürt halkı üzerinde etkili olması, ne barış getirir ne de çözüm. Türk işçi ve emekçileri de bu sürecin kaybedeni olur. Bugün istibdad rejimi tüm kanatları ile şoven bir milliyetçi propaganda yürütüyor. Bu propaganda ile Türk işçi ve emekçilerini düzenin yanında Kürt halkının karşısında konumlandırmak istiyor. Halbuki tüm işçi ve emekçiler dün “açılım” diyenle bugün “savaş” diyenlerin aynı kişi ve partiler olduğunu görmeli. HDP’yi PKK tarafından kullanılan bir siyasi aparat olarak lanse edenler Abdullah Öcalan’ı İstanbul seçimlerinde kendileri lehine bir araç olarak daha yeni sahneye çıkartmak istediler. Bugün HDP’yi PKK ile ilişkili olduğu iddiasıyla kapatmayı öneren faşist Bahçeli, aynı İstanbul seçimlerinde HDP’yi Abdullah Öcalan’ın söylemlerine uymadığı için adeta azarlamıştı. Aynı dönemde TRT’ye çıkan Osman Öcalan bugünlerde Barzani’nin yayın organlarında Erdoğan’ın danışmanlarıyla “PKK’nin nasıl evrimleşeceğini” tartıştıklarını açıklıyor. Perinçek, “yakında Apo televizyona çıkartılacak ve PKK’ya silah bırakma çağrısında bulunacak” diyor.
Bunlar Kürt halkına diz çökmeyi dayatırken Türk işçisine ve emekçisine onurlu bir gelecek vadetmiyor. Aynı kişiler Türk işçi ve emekçisini emperyalist sermayeye ucuz emekgücü olarak sunan, itiraz ettiğinde Kürdün tepesine inen copun aynısını Türk işçisine emekçisine vuranlardır. HDP’nin kapatılmasıyla olası bir erken seçimde Kürt hareketinin tamamen saf dışı bırakılması ya da ileride yapılacak bir seçimde Kürt oylarının parçalı hâlde düzen ittifaklarına yamanması ile devamlılığını sağlamak istedikleri istibdad rejimi, bekasorunu adı altında emekçi halkın ezildiği ve sömürüldüğü, bir avuç sömürücü asalak sermaye sahibinin ise giderek daha fazla semirdiği bir rejimdir. Türk ve Kürt emekçisinin bekası esas bu istibdad rejiminden kurtulmaktadır.
Şovenizmin oyununa gelme, halkların kardeşliğini savun!
HDP’nin kapatılması, açık tutulup liderlerinin tutuklanması ya da parça parça düzene entegre edilmesi, bunların hiçbiri ne Kürt ne de Türk emekçi halkının sorunlarına çözüm olabilir. Hele ki Kürt halkına karşı faşist bir saldırı asla kabul edilemez. Türk işçi ve emekçisi bu onursuzluğa asla ortak olmayacağı gibi karşısına dikilmelidir. Sermayeye, istibdada ve emperyalizme karşı ancak Türk ve Kürt emekçisi el ele verebilirse kazanabileceğimiz bir kavgamız var. HDP’nin kapatılması tartışması işçilerin birliği ve halkların kardeşliği mücadelesini yükseltmek için bir vesile olmalı, işçi emekçi ve Kürt düşmanı faşist provokasyonlar boşa çıkarılmalıdır.