Okurlarımıza yeni yıl hediyesi! Trotskiy’den özlü sözler
Yeni yılınız kutlu olsun! 2016’nın daha iyi bir yıl olmasını, sömürülen, ezilen, horlanan büyük kitlelere ve yüreği onlardan yana olan herkese umut ve sevinç getirmesini diliyoruz.
Sala we yi nû piroz be! Daxwaziya me ji bo sala 2016, bibe salki baş, ji bo gel én bindest u karker, ji bo ku dilé van evin a wan li ser gel én bindest u karker in ju bona wan bila hevi u aşiti u şayi bine
Şnorhavor Nor Dari! Gı mağtenk te 2016 ı aveli lav dari mı gılla, şahakordzıvatsneru, cızmıvadzneru yev sirdı anonts hed yeğoğ amenun huys yev urağutyın gı pere.
سنة سعيدة لكم!
نتمنى أن تكون سنة 2016 سنة أجمل وأن تجلب الفرح والأمل لكل الجماهير الواسعة التي تعاني الإستغلال والاضطهاد والإقصاء وكل من ينبض قلبه معها
سال نو مبارک باد. امیدواریم سال ۲۰۱۶ سالی بهتر از قبل باشد و به تودههای بزرگ استثمار شدگان، ستمدیدگان و تحقیر شدگان و کسانی که در کنار آنها هستند امید و شادی را به ارمغان بیاورد.
Ευτυχισμένος ο καινούργιος χρόνος! Προσδοκούμε ο νέος χρόνος να είναι καλύτερος,να φέρει ελπίδα και χαρά στις εκμεταλλευόμενες, καταπιεσμένες και κατατρεγμένες μάζες της γης και σε όλους εκείνους των οποίων η καρδιά χτυπάει μαζί μ' αυτές τις μάζες.
Happy new year! We expect the new year will be a better one that will bring hope and joy to the exploited, oppressed and downtrodden masses of the earth and to all those whose heart beats with those masses.
2015 ülkemizde ve bölgemizde korkunç bir yıl oldu. Suruç, Ankara katliamı, Kürt kentlerinde ve kasabalarında 35 günlük bebekten 70 yaşında nineye kadar sivillerin katledilmesi, hepsi bu yıl oldu. Devrimci İşçi Partisi devletin bu politikasına “2015 konsepti” adını taktı, Türkiye’nin “Suriyeleşme” sürecine dikkat çekti. Bölgemizde, Ortadoğu’da ise katliam, ölüm ve sefalet kol gezdi bütün yıl boyunca. DAİŞ’in soğukkanlı cinayetlerine Suudi Arabistan’ın Yemen’de sivil katliamı eklendi, Aylan ve kader kardeşlerinin cesetleri sahillere vurdu, başta Suriyeli sığınmacılar olmak üzere bir milyon insan Avrupa’nın yollarında, iki milyon Suriyeli ise Türkiye’de sefil oldu, sömürüldü, ezildi.
Ama 2015 aynı zamanda umut ışıklarının çaktığı bir yıl oldu. Tayyip Erdoğan ve AKP 13 yıldır ilk kez seçim sandığında açık bir yenilgiye uğradı 7 Haziran’da. HDP barajı iki kez aşacak kadar güçlendi. Kürt halkı boyun eğmedi, onuruyla direndi. Ama bu yılın en önemli ışığı 5 Mayıs tarihinde Bursa Renault fabrikasında başlayan büyük metal işçileri mücadelesi idi. On binlerce işçi Türkiye işçi hareketinin durgunluğuna son veren büyük bir fiili metal grevine hayat verdi. Arkası gelecektir.
2016’nın daha iyi bir yıl olmasını, sömürülen, ezilen, horlanan büyük kitlelere ve yüreği onlardan yana olan herkese umut ve sevinç getirmesini diliyoruz.
Devrimci İşçi Partisi, bahar aylarında düzenlediği Üçüncü Kongresi’nde, geride bırakmaya hazırlandığımız 2015 yılını, Stalinist bürokrasi tarafından katledilmesinin 75. yıldönümü vesilesiyle “Trotskiy yılı” ilan etti. Trotskiy’i anmak ve hem sosyalistlere hem de işçi sınıfına tanıtmak için birçok iş yaptı. Yılın sonunda bunu “Trotskiy’den özlü sözler” ile taçlandırmak istiyoruz.
Bunu okurlarımıza bir yılbaşı hediyesi olarak sunmak istiyoruz. Şimdi içine girmekte olduğumuz 2016 yılı, Sovyetler Birliği adını taşıyan ilk işçi devletinin tarih sahnesinden çekilişinin 25. yıldönümü. O olay sosyalizmin büyük yenilgisi sayıldı. Burjuvazinin ideolojik havai fişeklerle kutladığı bir olay oldu. Bu yıl, okurlarımız Sovyetler Birliği’nin çöküşünün komünizmin kapitalizme alternatif olamayacağının kanıtı olduğunu burjuva medyasından ve ideologlarından sık sık duyacaklar. Aynı zamanda Marksizmin bu çöküşü açıklayamadığını, zaten bu çöküşün temelinde de Marksist programın uygulanmasının yattığını sürekli dinleyecekler.
Oysa hakiki Marksizm bu çöküşü, gerçekleşmesinden yaklaşık yarım yüzyıl önce öngörmüştü. Hakiki Marksizm ya da ilk kez Lenin’in kullandığı terimle “devrimci Marksizm”, bürokratik yozlaşmanın temsilcisi Stalinizmin uyguladığı programın Marksizmin programı olmadığını da açık seçik ortaya koymuştu. Trotskiy’in uluslararası işçi sınıfına ve bütün dünyanın yaşanılası bir hayat uğruna mücadele eden insanlarına bıraktığı en önemli miras budur. Bir de teşhis edilen hastalığın giderilmesi için gerekli ilaç olan dünya devriminin partisini yeniden kurma çabası.
Öyleyse, okurlarımıza halk sağlığının en yararlı uygulamalarından biri olan aşı uygulamasına benzer bir önlem olarak, 2016 girişinde hakiki, yani devrimci Marksizmin Sovyetler Birliği’ni nasıl gördüğünü ve çözümü nerede bulduğunu kısa paragraflarla aktarmak istiyoruz. Özlü sözleri, daha iyi anlaşılsın diye belirli soruların altında gruplandırdık.
İyi okumalar, iyi yıllar, başarılı mücadeleler. Unutmayın: 2016’den sonra 2017 var!
Sovyetler Birliği’nin bürokratik yozlaşması hangitarihi çelişkinin ürünüydü?
· Sovyet devletinin bürokratik yozlaşmasında ifade bulan, kapitalizmden sosyalizme kadar modern toplumun genel yasaları değil, bu yasaların kapitalist bir çerçevede yer alan geri bir devrimci ülkenin koşulları altında, özel, istisnai ve geçici bir kırılmaya uğramasıdır.
· Bizzat yüksek düzeyde gelişmiş dünya üretici güçleriyle kapitalist mülkiyet arasındaki çelişkilerden doğan Ekim Devriminin kendisi de, çok yetersiz kalan ulusal üretici güçlerle sosyalist mülkiyet arasındaki çelişkilerden nasibini aldı.
· Sosyalizm öncesi sorunların çözümü için sosyalist yöntemlerin uygulanması, işte Sovyetler Birliğinde günümüzdeki ekonomik ve kültürel çatışmanın özü tam da budur.
Devlet mülkiyeti kendi başına sosyalizm demek midir?
· Özel mülkiyet toplumsal mülkiyet haline gelmek için kaçınılmaz olarak devlet mülkiyeti aşamasından geçmek zorundadır, tıpkı bir tırtılın kelebek olmak için larva aşamasından geçmek zorunda olması gibi. Fakat larva, kelebek değildir. Milyonlarca larva asla kelebek olamadan ölür gider. Devlet mülkiyeti, ancak toplumsal ayrıcalık ve farklılaşmanın yok olduğu, dolayısıyla da devletin gerekliliğinin ortadan kalktığı noktada “tüm halkın” mülkiyeti haline gelir. Başka bir deyişle devlet mülkiyeti, devlet mülkiyeti olmaktan çıktığı ölçüde sosyalist mülkiyete dönüşür.
Bürokrasinin hâkimiyeti ne demektir?
· Bir işçi devleti, son çözümlemede, iktidarı fethetmiş bir sendikadır.
· Üretim araçları devlete aittir. Ama devlet, sözün gelişi, bürokrasiye “aittir”. Şimdiki halde tümüyle yeni olan bu ilişkiler işçilerden gelecek bir direnç olsun ya da olmasın katılaşacak, standartlaşacak ve meşrulaşacak olursa, uzun vadede proleter devrimin toplumsal kazanımlarının tümden tasfiyesine yol açacaklardır.
· Devlet artık toplumun sosyalist dönüşümü için bir araç değil, iktidar tabakası için güç, gelir ve ayrıcalık kaynağıdır.
· Üretim araçları mülkiyeti açısından bakıldığında bir mareşal ile bir hizmetçi kız; bir devlet tekeli yöneticisiyle bir vasıfsız işçi; bir halk komiserinin oğluyla bir sokak çocuğu arasında bir fark yok gibi görünür. Halbuki birinciler aristokratlara layık dairelerde oturur, ülkenin çeşitli yerlerindeki yazlık evlerinin keyfini sürer, kendilerine tahsis edilen en iyi otomobilleri kullanırlar ve ayakkabılarını boyamayı unutalı çok olmuştur. İkincilerse, genelde odası bile olmayan ahşap barakalarda oturur, yarı aç yarı tok dolaşır ve ayakkabılarını boyamazlar, zira yalınayak gezerler. Bürokrasinin gözünde bu farklılık dikkate değer bir şey değildir. Vasıfsız işçinin gözündeyse çok önemli bir farklılıktır bu, nedensiz de değildir.
· Yüzeysel “teorisyenler” elbette kendilerini, refahın bölüşümünün, üretimden sonra geldiğini söyleyerek rahatlatabilirler. Halbuki burada etkileşim diyalektiği tüm gücünü gösterir. Devletin mülkiyeti altındaki üretim araçlarının kaderi, bu kişisel varoluş biçimlerinin şu ya da bu yönde gitmesine bağlı olarak uzun vadede belirlenecektir. Şayet bir gemi, kolektif mülk ilan edilmiş ancak yolcular hala birinci, ikinci, üçüncü mevki diye ayrılıyorlarsa, üçüncü mevki yolcuları açısından hayat koşulları arasındaki farklar, mülkiyet biçimlerine dair yasal değişikliklerden kat kat büyük önem taşıyacaktır. Öte yandan birinci mevki yolcuları, ellerinde kahveleriyle, purolarıyla, kolektif mülkiyet biçimlerinin en önemli şey olduğu, rahat bir kamaranınsa hiçbir önemi olmadığı şeklindeki düşünceyi arz edeceklerdir. Burada çıkacak husumet, istikrarsız kolektifi pekâlâ havaya uçurabilir.
Bürokrasiyi doğuran nedir?
· Kapitalist ülkelerde işçi hareketini boğan bürokratizm eğilimleri, bir proleter devrimden sonra, her yerde ortaya çıkacaktır. Ama çok açıktır ki devrimden çıkan toplum ne kadar yoksulsa, bu “yasa”nın ifadesi o kadar daha katı ve çıplak, bürokratizmin aldığı biçimler o kadar daha kaba, sosyalist gelişme için yaratacağı tehlike de o kadar daha büyük olacaktır.
· Bürokratik iktidarın temeli, tüketim maddelerinin yetersizliği ve bu yetersizlikte kaynağını bulan her şeye karşı mücadeledir. Mağazada bol miktarda mal bulunduğunda alıcılar canları istediği zaman alışveriş yapmaya gelebilirler. Mal kıt olduğundaysa kapıda kuyruk oluşturmak zorunda kalırlar. Kuyruk yeterince uzadığında düzeni tesis etmek için bir polis memuru gerekir. İşte Sovyet bürokrasisinin gücünün başlangıç noktası budur. Malı kime vereceğini, kimi bekleteceğini o “bilir”.
· Bürokrasi doğası gereği ayrıcalıkları hem yaratmakta hem de savunmaktadır. Bürokrasi başlangıçta işçi devletinin bir burjuva organı olarak ortaya çıkmıştır. Bir azınlığın ayrıcalıklarını yerleştirip korurken doğal olarak aslan payını da kendine ayırmaktadır. Malların dağıtımını yapanın bu işten kendine bir fayda elde etmeden çıktığı şimdiye kadar görülmemiştir. Böylelikle toplumun ihtiyacından öyle bir organ doğmuştur ki, gerekli toplumsal işlevinin çok ötesine taşarak özerk bir etkene dönüşmüş ve aynı zamanda tüm toplumsal organizmayı ciddi bir tarzda tehdit eden bir kaynak haline gelmiştir.
· Eğer devlet ölüp gitmiyor, aksine giderek daha da despotlaşıyorsa, eğer işçi sınıfının tam yetkili elçileri bürokratikleşiyorsa ve bürokrasi yeni toplumun üzerine yükseliyorsa, bunun sebebi geçmişten devralınan psikolojik kalıntılar vb. gibi ikincil nedenler değil, sahici eşitliği garanti altına almak olanaksız olduğu sürece ayrıcalıklı bir azınlığı doğurmak ve desteklemek için var olan katı gerekliliktir.
· Her hâkim sınıfın tarihsel haklılığı, yönetimindeki sömürü sisteminin, üretici güçlerin gelişmesini yeni bir düzeye yükseltmesinden ibaret oldu. Sovyet rejimi, her türlü kuşkunun ötesinde, ekonomiye güçlü bir dürtü kazandırdı. Ancak bu dürtünün kaynağı, hiçbir şekilde bürokrasinin ekonominin üzerindeki komutayı gasp etmesi olgusu değil, üretim araçlarının ulusallaştırılması ve başından itibaren gerçekleştirilen planlama idi. Bir sistem olarak bürokratizm, aksine, ülkenin teknik ve kültürel gelişmesi önündeki en kötü fren haline geldi.
Bürokrasi bir sınıf mıdır?
· Bir sınıf sadece milli gelirin dağılımı içindeki yeri ile değil, ancak ekonominin genel yapısı içindeki değişmez rolü ve toplumun ekonomik temellerindeki bağımsız kökleriyle tanımlanır. Her sınıf …kendi özel mülkiyet biçimini geliştirir. Bürokrasi bütün bu toplumsal özelliklerden yoksundur. Mülkiyetinin bağımsız kökleri yoktur. İşlevleri temelde sınıf egemenliğinin politik tekniğine ilişkindir. Bürokrasinin varlığı biçimlerindeki çeşitliliğe ve özgül ağırlığındaki farklara rağmen, her sınıf rejiminin özelliğidir. Gücü, yansımış bir nitelik taşır. Bürokrasi hakim bir iktisadi sınıfa kopmaz bir biçimde bağlıdır ve onun toplumsal kökleriyle beslenerek, onunla birlikte var olur ve onunla birlikte devrilir.
Böylesine açık seçik bir bürokratik hâkimiyet varken “işçi devleti”nden nasıl söz edilebilir?
· Nihai tarihsel çözümlemede, sovyet demokrasisi toplumsal çelişkilerin baskısıyla berhava olmuştur. Toplumsal çelişkileri sömürerek, bürokrasi iktidarı kitle örgütlerinin elinden almıştır. Bu anlamda bürokrasinin ve hatta Stalin’in kişisel diktatörlüğünden bahsedebiliriz. Ancak, iktidara böylesi bir el konuşun mümkün olabilmesi ve bu iktidar üzerinde varlığını koruyabilmesi bürokrasinin diktatörlüğünün toplumsal içeriğinin proleter devrimince yaratılmış üretim ilişkileri tarafından belirlenmesi nedeniyledir. Bu anlamda proletarya diktatörlüğünün çarpıtılmış ama onun olduğu şüphe götürmez ifadesini bürokratik diktatörlükte bulduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz.
Bürokratik işçi devletini savunmak gerekir mi?
· Toplumun özyapısı ekonomik ilişkileri tarafından belirlenmiştir. Ekim Devrimiyle yaratılan mülkiyet biçimleri ortadan kaldırılmadığı sürece, proletarya yöneten sınıf olarak kalır.
· Bu bize Stalinist aygıtın devrimci uluslararası bir etmen olarak anlamını nasıl tamamen tükettiğini, ama hâlâ proleter devrimin toplumsal kazanımlarının koruyuculuğunu yapma bakımından ilerici niteliğini bir parça olsun korumakta olduğunu göstermektedir.
· Bizim için Sovyet bürokrasisini devirme sorununun, SSCB’deki üretim araçlarında devlet mülkiyetini koruma sorununa tabi olduğunu; bizim için SSCB’deki üretim araçlarında devlet mülkiyetini koruma sorununun dünya proleter devrimi sorununa tabi olduğunu bir an bile gözden kaçırmamalıyız.
· SSCB’nin politikasına “emperyalist” etiketi yapıştırıyorlar. Büyük bilimsel zenginlik! Bundan böyle hem finans kapitalin dış politikasına hem de finans kapitali yok etme politikasına emperyalizm denilecek. Bu da, berraklaşmaya ve işçilerin sınıf eğitimine önemli ölçüde yardımcı olacak!
İşçi ya da sovyet demokrasisinin ekonomik rolü nedir?
· Planların düzenlenmesi ve uygulanması için iki kaldıraç gereklidir: İlgili kitlelerin kendilerinin önderliğe gerçek katılımı biçimini alan politik kaldıraç (ki bu Sovyet demokrasisi olmaksızın düşünülemez bile) ve a priori hesaplamaların bir evrensel eşdeğer yardımıyla sınanması biçimini alan mali kaldıraç (bu da istikrarlı bir para sistemi olmaksızın düşünülemez).
· Sovyet ürünleri, kayıtsızlığın kara damgasını yemiş gibidir. Kamulaştırılmış ekonomide kalite, tüketiciler ve üreticiler demokrasisine, eleştiri ve inisiyatif özgürlüğüne dayanır.
· Sovyet demokrasisine geri dönüş talebi soyut ve ahlaki bir politik talep değildir. Bu, ülke için bir ölüm kalım sorunu haline gelmiştir.
Bürokratik işçi devletinin geleceğinde ne vardır?
· … SSCB şiddetli çelişkiler taşımaktadır. Yine de hâlâ yozlaşmış bir işçi devleti olmaya devam etmektedir. Toplumsal teşhis bu yöndedir. Politik gelişme için iki alternatif söz konusudur: ya bürokrasi gittikçe daha çok dünya burjuvazisinin işçi devletindeki organı haline gelerek yeni mülkiyet biçimlerini devirecek ve ülkeyi kapitalizme geri sürükleyecek, ya da işçi sınıfı bürokrasiyi ezerek yolu sosyalizme açacaktır.
· Sovyetler Birliği ne kadar uzun süre kapitalist kuşatma altında kalırsa, toplumsal dokularının yozlaşması da o ölçüde derinlere nüfuz edecektir. Belirsiz bir yalıtılmışlık süreci, ulusal bir komünizmin yerleşmesine değil, kaçınılmaz olarak kapitalist restorasyona götürecektir.
· Askeri müdahale bir tehlikedir. Kapitalist bir ordunun yük vagonlarında gelecek ucuz malların müdahalesi, bununla karşılaştırılamayacak kadar daha büyük bir tehlikedir.
· Yeni bir sosyalist iktidarın onun yerini almaması halinde şimdiki bürokratik diktatörlüğün devrilmesi, böylelikle kapitalist ilişkilere geri dönüş ve onunla birlikte de sanayi ve kültürde feci bir gerileme anlamını taşıyacaktır.
· Sonuçta bürokrat mı işçi devletini yiyip bitirecek, yoksa işçi sınıfı mı bürokratın bu yıkıcılığına son verecek? Sovyetler Birliğinin kaderini bu sorunun yanıtı belirleyecek.