Erken katledilmiş bir Trotskiy: Lev Sedov

 

Sovyetler Birliği’ni 1920’li ve 30’lu yıllarda bürokrasinin tasallutundan korumak ve devrimci Marksizmin bayrağını yüksek tutmak için mücadele edenler arasında dünya işçi sınıfının bir şükran borcu olan nice şehitlerimiz var ki onları ihmal ettiğimiz oluyor. Bunlardan biri de tam 80 yıl önce 1938’in Şubat ayında yitirdiğimiz Lev Sedov’dur. Sedov IV. Enternasyonal’in kuruluşu için mücadele eden kadronun önde gelen bir unsurudur. Aynı zamanda da hareketin önderi Lev Trotskiy’in dört çocuğunun üçüncüsü, iki oğlunun büyüğüdür.Bu elbette onun harekete girmesinde önemli olmuştur, ama bizim onu anmamız bununla ilgili değildir. Lev Sedov, Bolşevizmi ayakta tutmak için emeğini, aklını, hayatını veren o kadro içinde çok özel bir yer tutmuş olduğu içindir.

Muhalefetler Bloku olayı

Genç Lev (ya da yakınlarının kullandığı adla Lyova) en erken aşamadan babasının izinden yürümüştür. 1928’de babası ve annesi Natalia İvanovna, Kazakistan’ın Alma Ata (bugünkü adıyla Almatı) kentine iç sürgüne gönderildiğinde onlarla gitmekle yetinmemiş, babası yurtdışına sürüldüğünde de tereddütsüz onunla yürümüştür. Böylece, Lyova henüz 23 yaşında (1906 doğumludur) İstanbulluların hemşehrisi olmuş, iki yıl Büyükada’da yaşamıştır. Lyova’nın babadan veraset yoluyla geçen yetenekleri, Trotskiy’in kısa süre içinde Rusya’daki Sol Muhalefet işlerinin tümünü ona devretmesini olanaklı kılmıştır. Aynı zamanda Muhalefet Bülteni’nin yayınlanması işleriyle de büyük ölçüde Lyova ilgilenecektir. Böylece Trotskiy, artık bir zorunluluk halini alan Uluslararası Sol Muhalefet’i örgütleyecek zamanı bulabilmiştir.

Lyova, 1931 yılında Berlin’e, daha sonra da Paris’e geçecektir. Avrupa’nın bu önemli merkezlerinde devrimci Marksist hareketin stratejik bir dizi görevini üstlenecektir. En önemlilerinden biri, genellikle bilinmeyen ve üzerinde çok konuşulmayan ve bazen “Rytuin muhalefeti”, bazen de “Muhalefetler Bloku” adı verilen geniş muhalefetin örgütlenmesinde devrimci Marksistlerin temsilcisi olarak üstlendiği görevdir. Trotskiy’in 1926-27’de Zinovyev-Kamenev ikilisiyle yürüttüğü Birleşik Muhalefet’in yenilgiye uğraması, ardından 1929’da Stalin’in, eski müttefiki Bukharin-Rıkov-Tomskiy önderliğindeki Sağ Muhalefeti de tasfiye etmesi sonucunda Stalinist bürokrasi güvenli biçimde iktidarın dümenini ele geçirmiş gibi görünüyordu. Ama 1931-32 yılları bütün muhalefetlerin birbirine yakınlaşmasına tanık oldu.

İnisiyatif eski Sağ’ı temsil eden Rytuin-Slepkov grubundan gelmişti. Eski soldan unsurlar ile Zinovyev-Kamenev kanadı da harekete katılıyordu. En çarpıcısı, Stalinist hizipten bazı çok yetenekli unsurların, en başta Jan Sten ve V.V.Lominadze’nin de bu muhalefete destek vermesi idi.  Hareketin Trotskiy ve yoldaşlarıyla teması ise Smirnov ile Sedov’un Berlin’de görüşmesiyle başlıyordu. Ne var ki, bu geniş ve ciddi potansiyele sahip muhalefet kısa süre içinde rejimin gizli polisi GPU tarafından keşfedilecek, bir dizi mensubu cezalandırılacaktı. 1933 Ocak ayında Smirnov 10 yıl hapis cezasına çarptırıldı. 1934 “Galipler Konfernası”nda ise Preobrajenskiy, Zinovyev, Kamenev, Lominadze ve başkaları teslimiyet bayrağını çektiler. Teslim olmayan yine sadece Trotskiy, Sedov ve öteki devrimci Marksistlerdi.

Kızıl Kitap’tan Beyazların hastanesinde ölüme

Lyova’nın ikinci büyük katkısı, 1936’dan itibaren Moskova Duruşmaları başlayınca bu konuda yaptığı hummalı çalışmadır. Hem bu büyük temizlik harekâtının merkezindeki sanık konumunda olan babasının (ve dolayısıyla sözde “suç ortakları”nın) suçsuzluğunu kanıtlamak için toplanan komisyonların örgütlenmesinde görev almıştır (artık Paris’tedir), hem de iddiaları çürütmek için bir Kızıl Kitap kaleme alır.

Lyova Fransız Trotskistlerinin şahsiyet çatışmalarını ve sürekli olarak hizipleşmelerini çekememekte, onları zengin bir toplumun şımarık çocukları gibi görmektedir. Bu yüzden 1938 Şubat ayında acil bir apandisit sorunuyla karşılaştığında onlara haber vermeden Rusların Paris’te yönettiği bir hastaneye yatar. Bu hastanenin karşı devrimci Beyaz Rus’ların yönetiminde olduğu sonradan saptanmıştır. Daha önemlisi, onu bu hastaneye götüren yakın arkadaşı ve Fransa seksiyonu üyesi Rus kökenli Marc Zborowski’nin bir GPU ajanı olduğu daha sonra kesinlikle anlaşılmıştır. Lev Sedov, bir-iki gün içinde, basit bir apandisit ameliyatının yol açtığı komplikasyonlar dolayısıyla hayatını yitirmiştir. “Komplikasyonlar” elbette başka bir düzeydedir: Ekim devriminin başına çöken bir ayrıcalıklı bürokrasinin ve onun temsilcisi zalim despot Stalin’in yarattığı komplikasyonlardır bunlar.

Sedov’un ölümü üzerine Trotskiy’in yazdığı anma yazısı, bir babanın acısını bürokrasi tarafından erkenden, daha 32 yaşında katledilmiş bir devrimcinin ardından hissedilen öfke ile birleştirir:

“Elveda, Lev! Elveda, aziz ve eşsiz dost! Annen ve ben, kaderin bize senin ardından bir anma yazısı yazmaya mecbur kılacağını hiç düşünmemiştik, hiç beklemiyorduk böyle bir şeyi. Güçlü bir inançla, bizim bu dünyadan çekilmemizden çok uzun süre sonra senin ortak davamızın sürdürücüsü olacağın düşüncesiyle yaşıyorduk. Lakin seni koruyamadık. Elveda, Lev! Senin lekesiz anını dünya emekçilerinin genç kuşağına miras bırakıyoruz. Sen, daha iyi bir dünya için çalışan, acı çeken, kavga veren her insanın yüreğinde yaşayacaksın.”

Lev Sedov bizim de yüreğimizde o büyük dünya devriminin zaferine kadar yaşayacaktır.

Bu yazı Gerçek gazetesinin Şubat 2018 tarihli 101. sayısında yayınlanmıştır.