25. yıldönümünde Gazi katliamı: “Kahrolsun ırkçılık ve mezhepçilik! Yaşasın işçilerin birliği, halkların kardeşliği!”
90’lı yıllar Türkiye’de hem işçi sınıfının, Alevilerin, Kürtlerin büyük mücadelelerine hem de birçok katliama sahne olmuştur. Gazi Mahallesi katliamı da işte bu katliamlardan biridir. 25. yıldönümünü yaşadığımız bu katliamın neden yapıldığının farkında olmak ve yeni katliamları engellemenin yolunun nereden geçtiğini bilmek hepimiz için bir sorumluluktur.
Örgütlenen Alevilere gözdağı
1989 Bahar Eylemleri ile başlayan hareketlilikle 90’lı yıllara yükselen bir mücadele dalgasıyla girildi. Aleviler de bu mücadele rüzgarını arkasına alarak hem sınıfının yanında kitlesel işçi mücadelelerinin içinde hem de inançları dolayısıyla yaşadıkları ezilmişliğe karşı bir araya gelerek örgütlendiler. Hacı Bektaş-ı Veli dernekleri, Pir Sultan Abdal dernekleri ve yöre dernekleri bu süreçte kurularak güçlendi. Türkiye’de tarihsel olarak ezilen Alevilerin bu örgütlenişi elbette yanıtsız kalmadı. Çünkü Türkiye burjuvazisi için Alevilerin örgütlenip bir araya gelişi bir tehdit unsuruydu.
2 Temmuz 1993’teki Sivas katliamını Mart 1995’te Gazi Mahallesi katliamı izledi. Katliamların amacı ise çok açıktı; kitleler halinde örgütlenen Alevilere gözdağı vermek ve mücadeleden el çektirmek.
Katliam günleri 12- 14 Mart
12 Mart 1995 akşamı Gazi Mahallesi’nde bir taksi şoförü gasp edilerek öldürüldü. Ardından çoğunlukla Alevilerin bulunduğu üç kahvehane ve bir pastane silahlarla tarandı. Alevi dedesi Halil Kaya öldürüldü. Saldırı sonrasında bir araya gelen mahalleli üzerine polis kurşun yağdırdı ve bir kişi daha hayatını kaybetti. 13 Mart günü ise İstanbul’un farklı mahallerinden binlerce Alevi Gazi Mahallesi’ne akın etti. Cenazeleri teslim alamadığı için karakola doğru yürüyüşe geçen kitlenin üzerine polis yaylım ateşi açtı ve 15 kişi yaşamını yitirdi. 14 Mart’ta ise sokağa çıkma yasağı ilan edildi ve Gazi Mahallesi’ne askeri birlikler sevk edildi. Halk komitesi kurarak “Cenazeler verilsin, sokağa çıkma yasağı kaldırılsın, gözaltılar serbest bırakılsın” taleplerini sunan mahalleliye verilen cevap yine saldırı oldu. Devletin ablukası ancak günlerce süren kitle direnişi ile sona erdi. Gazi Mahallesi’nde gerçekleşen saldırılar sonucunda 22 kişi hayatını kaybetti, 300’ü aşkın kişi ise yaralandı.
Irkçılık ve mezhepçiliğe karşı işçi sınıfının yanında
Alevi halkı dün olduğu gibi bugün de bir nefsi müdafaa içindedir. Alevilerin kapılarına çarpı işaretleri konulmaya, hakları çiğnenmeye, talepleri yok sayılmaya devam ediyor... Erdoğan’ın istibdadı, Ortadoğu’da mezhep temelinde süren savaşlar, dünya çapında yükselen faşist hareket; ırkçılığı ve mezhepçiliği yakıcı bir tehlike olarak karşımıza çıkartıyor. Bu tehlikeyi bertaraf etmek için işçi sınıfının yanında tüm emekçi kitlelerin, ezilenlerin, Alevilerin örgütlenmesi gerekiyor. Mezhepçi ve ırkçı politikaların karşısında halkların kardeşliğini ve eşitliğini sağlamak bu birliktelikle mümkün olacak. Bu açıdan Gazi sadece katliamın ve şehitlerimizin acısıyla değil mücadeleciliğin, isyanın ve direnişin sembolü ve çağrısı olarak da hatırlanmalı. Gazi katliamının 25. yılında bir kez daha: Kahrolsun ırkçılık ve mezhepçilik! Yaşasın işçilerin birliği, halkların kardeşliği!
Bu yazı Gerçek gazetesinin Mart 2020 tarihli 126. sayısında yayınlanmıştır.