13 Mart 1982: Bir Darağacında Üç Devrimci İşçi
İbrahim Ethem Coşkun:
1959 yılında Antep’in İslahiye ilçesinde doğdu. Babası mal müdürüydü. İlk ve orta öğrenimini babasının görevli olduğu Yavuzeli ilçesinde tamamladı.
Necati Vardar:
1960 yılında İzmir’in Urla ilçesinde doğdu. Boşnak bir ailenin altı çocuğunun dördüncüsüydü.
Seyit Konuk:
1958 yılında Tokat’ın bir köyünde doğdu. Çok yoksul bir ailenin dört çocuğundan biriydi.
Üç İnsan, Tek Yürek
Üçü de işçi.
Üçü de genç.
Üçü de devrimciydi.
Yolları İzmir’de,
Sınıf mücadelesinin yükselen dalgaları üstünde kesişti.
Sınıfının insanı,
Devrimin bilinçli militanı,
Düşmanın korkulu rüyası oldular.
1 Mayıs 1981 de
Karar duruşmasına çıktılar.
Burjuvazi
İntikâm peşindeydi.
Üç komünist işçiyi
Sınıflarının dayanışma gününde
Ölüme mahkûm etmek istiyordu.
Oyunu bozdular.
Yıl 1982
12 Mart gününün gecesi
13 Mart gününün şafağına gebeydi.
Burjuvazi yine intikâm peşindeydi.
“Birbirimizi görmeden sohbet ediyorduk. Her akşam bana bir türkü söyletiyorlar ve öyle yatıyorduk ‘Akşam olur tepelerin ardından,’ diye başlayan bir türküydü.
Bir gece çok ani ve hiç beklemediğimiz bir hareketlenme oldu. İnfazlar gerçekleşmeye başlamıştı. Bir konuşmamızda, ‘eğer bizi götürürlerse; hücrelerin ön tarafında bulunan çocuk koğuşuna, oradan da kadınlar koğuşuna haber ver,’ demişlerdi.
İdam cezaları mecliste onaylanmış, o gece infazlara başlamışlardı. 13 mart 1982 gecesiydi. Sloganlarla uyandım. Benim bulunduğum hücrenin çaprazındaki bir pencere infazların yapıldığı bahçeye bakıyordu. O gece ışıklandırılmış olan bahçede idam sehpası gözüküyordu.. Bahçedeki idam sehpasını ve bana seslenişlerini bugün gibi hatırlıyorum.
Hangisi olduğunu bilmiyorum, içlerinden biri ‘bizi götürüyorlar,’ diyerek bana seslendi
Hemen bağırarak, çocuk koğuşuna haber verdim. Sonra 5-6 asker ve gardiyan yanıma gelerek bana susmamı söylediler. O andan itibaren bütün cezaevinin sloganlarla inlediğini hatırlıyorum. (“12 Eylül Karanlığında Ölüme Ateş Yakanlar”, Mustafa Pekdoğru anlatısı)
Gecenin üçünde,
En koyu anlarında
Yeni günün alacasından az önce
Çıkarıldılar Buca zindanlarından.
Son kez baktılar yıldızlara.
Zindanlarda
Çürütülmeye çalışılan ciğerlerini
Son kez doldurdular
Hayat enerjisiyle.
Başları gökte
Yürekleri ellerinde
Akılları davalarında
Çıktılar ölümün karşısına.
Son sözlerini yazdılar
Mektuplarını avukatlarına teslim ettiler.
"Sehpayla bu üç insanın arasında sadece onbeş metre vardı. Üçünün de ölümleri nerdeyse birbirinin aynı oldu. Kapıdan çıktıklarından boyunlarına ipi geçirinceye değin, 'kahrolsun faşizm, idamlar bizi yıldıramaz!’ tarzında sloganlar atmaya çalıştılar diyorum; çünkü emirle üzerlerine saldıran askerler ağızlarını kapatmaya onları konuşturmamaya çalışıyorlardı. Bu arada neredeyse boğularak öleceklerdi” (Avukatları İbrahim İncal anlatısı)
Üç genç komünist işçi
Aynı inançla
Aynı yürekle
Çıktılar
Aynı darağacına
Önce Ethem çıktı darağacına
Çayını yarım bıraktı
Madem aceleniz var
Hadi gidelim dedi.
Sonra Seyit
İdamlar bizi engelleyemez
Kahrolsun faşizm
Diye haykırdı son nefesinde
Sonra Necati yöneldi
Aynı darağacına
Cellatları titriyordu
Titreme faşist köpek dedi
Ve altındaki sehpaya tekmeyi vurdu.
Yaşadığı gibi
Yiğitçe öldü.
Buca zindanları
İzmir
Çamdibi
Antep
Tokat
Uyumadı
Onlarla ulaştı
Yeni günün şafağına.
Bir not bıraktılar
Zindandaşlarına
“Onların infazında bulunan bir jandarma, Ethem’den bir mektup getirdi, “parkamı Remzi Karakaş’a, kitaplarımı koğuşa bırakıyorum,” diye yazmıştı. Jandarma onların nasıl öldüklerini anlattı. İnfazda bulunan bir askerin saçları bembeyaz olmuştu. Teskereye gönderdiler infazdan sonra.”(12 Eylül Karanlığında Ölüme Ateş Yakanlar, Necdet Ayma anlatısı)
Korkuları bitmemişti
Can alıcıların.
Sakladılar
Can parçalarını analarından
Göstermediler yüzlerini
Korktular
Korktular ana yüreğinin isyanından
Herkesten saklı
Korkakça
Gömdüler cansız bedenlerini
Hacılar kırına
Onlar
Üç genç devrimci işçi
Hâlâ tek yürek
Hâlâ yan yana
Hâlâ bir aradalar.
Cansız bedenleri
Bir dar ağacının
İzdüşümü gibi
Durmakta Hacılar Kırında
İnançları
Cesaretleri ise
Yaşamakta
Komünistlerin yüreğinde
Ve sevdalarında
Sait Almış
( “12 Eylül Karanlığında Ölüme Ateş Yakanlar” kitabından derlenmiştir)
Düzeltme notu: Sait Almış arkadaşımıza ait bu yazı, sitemizde Pazar günü yanlışlıkla "Gerçek" imzasıyla yer almıştır. Yazının sonunda yazarın adı yer almış olsa da, bunun yeterli olmadığının farkındayız. Yazardan özür dileriz.