Siyasi cinayetin siyasi davası: Sinan Ateş davası nasıl faşizmin siyasi operasyonuna dönüştü?
Ülkü Ocakları Eski Genel Başkanı Sinan Ateş’in Ankara Çukurambar’da siyasi bir cinayetle öldürülmesi, MHP’nin merkezinde yer aldığı bir suç çemberini gündeme getirdi. Cinayetin sebebinin Sinan Ateş’in MHP’den ayrılması olduğu söylenirken, dava sürecinde, MHP’nin, cinayetin merkezinde olduğunu gösteren kanıtlar ortaya çıktı. Tetikçilerin Ülkü Ocakları’na ait bir araçla kaçırıldığı, Ülkü Ocakları genel merkez yöneticisinin cinayet öncesinde istihbarat toplamaya yönelik istihbarat mensuplarıyla yazışmalar yaptığı ortaya çıktı. Bu kişi, MHP milletvekili Olcay Kılavuz’un evinde yakalandı. Dava sürecinde MHP’nin yayın organı Türkgün mecrasından, konunun üzerine giden gazetecilere yönelik tehdit içerikli yayınlar yapıldı ve Sinan Ateş’in eşi de MHP’yi karalamaya çalıştığı iddiasıyla ileri sürülen siyasi söylemler eşliğinde, ölümle tehdit edildi ve duruşmaya çelik yelekle katılmak zorunda kaldı.
MHP tüm bu gerçeklere rağmen Sinan Ateş cinayetinin kendi partilerine karşı düzenlenmiş bir komplo olduğunu iddia ediyor. Bu konuda yalnız değil. Yargı da şu ana kadar MHP’yle paralel hareket etti. İlk soruşturma dosyasında olan, basın tarafından da kamuoyuna açıklanmış bulunan ve açıkça MHP’ye işaret eden deliller sonradan iddianameye konmadı. MHP ve Ülkü Ocakları’nda yönetici görevinde olan şüphelilerin dosyası ayrıldı. Mahkemede bu kişilerle ilgili müşteki avukatlarının sorduğu sorulara ilk başta savcı karşı çıktı. Bu, gerçeği ortaya çıkarmakla görevli bir savcının değil, olsa olsa bir MHP avukatının tutumu olabilirdi. Mahkeme başkanı da aynı doğrultuda hareket etti, MHP ve Ülkü Ocakları bağlantılı bu kişilerle ilgili soru sorulmasını reddetti.
MHP’ye karşı komplo değil, MHP’nin siyasi operasyonu
Bu manzara MHP’nin kendine karşı komplo olduğunu iddia ettiği davanın, MHP’nin bir siyasi operasyonuna dönüştüğünü gösteriyor. Zira ayan beyan işlenmiş ve açık kanıtlarla MHP ve Ülkü Ocakları’nın ilişkili olduğu ortaya konmuş bir cinayet davası bu şekilde sulandırılabiliyorsa, mahkeme, hakikati açığa çıkarmak yerine MHP’ye kalkan olacak şekilde hareket ediyorsa, Sinan Ateş gibi MHP ve Ülkü Ocakları ile ters düşenler onun yaşadığı akıbeti her an yaşayabilir demektir. Mahkemeye çelik yelekle gelmek zorunda kalan Sinan Ateş’in eşine bir saldırı yapılsa, ya da Türkgün gazetesinin hedef aldığı gazetecilerin başına bir şey gelse, bunlarla ilgili davalar da aynı yargı sistemi tarafından MHP’yle ilişkilendirilmeden adi vaka muamelesi görecektir.
Nitekim bu durumun gayet bilincinde olan ve MHP’yi aklama stratejisinin bir parçası olarak “azmettirici benim” diye ifade verip tüm sorumluluğu üstüne alan Doğukan Çep isimli kişi, duruşma salonuna “Bay Kemal nerede” diye bağırarak adeta bir siyasi pozisyon ilanıyla girmiştir. Bu bağırış Ayhan Bora Kaplan’ın, yargılandığı mahkemenin başkanına, Süleyman Soylu’yla özdeşleşen “bitanem” sözünü kullanarak hitap etmesini akıllara getirmektedir. Sanıkların, ilk ifadelerini alan savcıların Devlet Bahçeli’nin ismini vermeleri doğrultusunda telkinde bulunduğunu söylemeleri, yine Ayhan Bora Kaplan davasını anımsatıyor. O davada da soruşturmayı yürüten polis şeflerinin Erdoğan’a yakın bazı isimlerle ilgili ifade almak için telkinde bulundukları iddia edilmiş, hükümete karşı darbe girişimi suçlamaları yapılmış, bir aşamada polis şefleri görevden alınmış, ardından da tutuklanmışlardı.
Öte yandan Erdoğan’ın Sinan Ateş’in eşiyle görüşmesiyle başlayan başka bir süreç daha var. Erdoğan da bu dosyayı Bahçeli’ye karşı bir koz olarak elinde tutuyor. Bir bakmışsınız ki dosyası ayrılan isimler bir anda mevcut dosyanın içine girmiş. Bir bakmışsınız iddianameye konmayan deliller yeniden dosyaya eklenmiş. Ama emin olabiliriz ki bu siyasi dava hangi yönde ilerlerse ilerlesin bu, istibdadın iç hesaplaşmasının bir unsuru olarak kalacaktır. Bu davadan adalet bekleyenler yanılıyor. Sinan Ateş’in ölümünü bir trajedi olarak sunanlar ve ondan bir demokrasi şehidi yaratmak isteyenler yanılıyor. Azmettirici Doğukan Çep mahkemede Hasan Ferit Gedik’i öldürmekle, Gülsuyu Mahallesi’nde uyuşturucu çetelerine karşı direnen sosyalist gençlere silah sıkmakla övünen konuşmalar yapıyor. Sinan Ateş’in bu eylemleri dolayısıyla kendisini nasıl kutladığını “hayallerimi gerçekleştirdin” dediğini anlatıyor. Bu katilin sözlerine güvenecek değiliz. Ama faşistlerin torbacıları tetikçi olarak kullanmaya Sinan Ateş Ülkü Ocakları başkanlığından ayrıldıktan sonra başladığına da çocuklar bile inanmaz. Bir trajedi varsa o da halkın evlatlarını torbacılara kurşunlatanların gün gelip aynı kurşunların hedefi olabilmesidir.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Temmuz 2024 tarihli 178. sayısında yayınlanmıştır.