Kutuplaşma ve kucaklaşma
Hükümet Eylül ayında ekonomide Orta Vadeli Program (OVP) açıklayacak. Son OVP’den önce hükümet bu belgelerin adını Yeni Ekonomi Programı olarak koymuştu. Gel gelelim önce Çin modeli, sonra Türkiye modeli diye pazarlanan politikalar tamamen çökmüş durumda. Yeniden Orta Vadeli Program tanımına dönüş bir anlamda bu başarısızlığın da teslim edilmesi anlamına geliyor. Erdoğan’ın seçimlerin ardından ekonomiyi teslim ettiği Mehmet Şimşek bunu “rasyonel bir zemine dönmek” olarak tanımlıyor. Bu tanımlama iktidarın medyadaki propagandistleri tarafından da tamamen benimsenmiş durumda. Daha kötüsü bu tanım ekonomi politikaları açısından TÜSİAD muhalefeti olarak tanımlayabileceğimiz Millet İttifakı’nın hükümete yönelik eleştirisinde kullandığı genel dille tamamen örtüşüyor. Aslında bir yönüyle Erdoğan’ın hararetle savunduğu Yeni Ekonomi Politikası’nın “akıl dışı” olduğunun zımnen kabulü de denebilir buna.
Nitekim Mehmet Şimşek göreve geleli beri muhalefet ekonomide iktidara yeni bir kredi açmış durumda. İzledikleri muhalefet Erdoğan’a Mehmet “Şimşek’e karışma da işini yapsın” demekten ibaret. İşini yapsın dedikleri TÜSİAD’da cisimleşen büyük sermayenin talep ettiği politikaların uygulanması elbette. Bu tutumun en son ifadelerinden biri de, Kılıçdaroğlu’nun Murat Sabuncu’yla yaptığı söyleşide “Orta Vadeli Program bir fırsattır” diyerek, hükümetten güven uyandıracak bir program ortaya koymasını istemesi. Kime güven verilecek? Tabii ki sermayeye ve uluslararası finans merkezlerine…
Orta Vadeli Program’da sürpriz beklenmemeli. Makroekonomik göstergeler için iyimser tahminler Mart’taki yerel seçimler dolayısıyla 2024 sonuna atılacaktır. Ama seçim sonrası için sert bir frenin de sinyalleri verilecektir. Mehmet Şimşek’in Orta Vadeli Program’da sermayeye ve emperyalizme istediği güveni sonuna kadar verecek bir metin çıkaracağından, esnekleştirmeden Merkez Bankası bağımsızlığına kadar, kıdem tazminatının kaldırılması dahil bir dizi cüretkâr sınıf saldırısı başlıklarını da içeren bir program sunacağından kimse kuşku duymasın. Erdoğan bu programın arkasında duracak, muhalefet de programın uygulanması için yeni bir kredi daha açacak.
Ülkede kutuplaşma had safhaya vardı diye ne edebiyat parçalanmıştı değil mi bütün seçim süreci boyunca. Bakın ne güzel de bahar havası esiyor siyasetin doruklarında! İktidar hatalarını kabul ediyor. Muhalefet yapıcı eleştirilerde bulunuyor falan. Hani bu muhalefet teröristti, haindi, bilmem neydi? Madem öyleydi neden bunların savunduğu ekonomi politikasını benimsemeye başladı iktidar? Muhalefete de aynısını sorabiliriz. Hani bu iktidar faşizmi getirecekti? Hani bu seçim köprüden önce son çıkıştı? Ne oldu da şimdi “haydi görelim sizi şöyle güzel bir program açıklayın da neşemizi bulalım” havasına geçiverdiniz birden?
Cevap belli. Halkı kimlikler üzerinden kutuplaştırdılar. Kendileri sermayenin çıkarları üzerinden kucaklaşıyorlar. Bakın etrafınıza hala daha bu kimlikçi kutuplaştırma devam ediyor. Bir gün bir kadının türbanı öbür gün başka bir kadının mini eteği gündemde, metrolarda, metrobüslerde millet birbirine küfür kıyamet saydırıyor, hatta tekme tokat dalıyor. Sosyal medyada bir taraf Atatürk’e laf edenin gözünü oyarım havasında, öbürü Abdülhamid’e dil uzatanın dilini keseriz modunda racon kesip duruyor. Yukarıda kucaklaşma aşağıda boğazlaşma! İşte düzen siyaseti diye anlatıp durduğumuz budur. Artık uyanın!
Büyük bir sınıf saldırısı geliyor. Kimliklerde kutuplaşmayı bırakıp sınıfsal çıkarlarımızda kucaklaşmamız ve birlikte mücadele etmemiz gerekiyor. Bir başka ifadeyle sermayenin ve emperyalizmin karşısında güçlü ve birleşik bir sınıf kutbu inşa etmemiz gerekiyor. Kutuplaşmaysa bunun ilerici olanı sınıfsal kutuplaşmadır. Bizim sınıf siyaseti diye anlatıp durduğumuz siyasetin özü de budur.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Eylül 2023 tarihli 168. sayısında yayınlanmıştır.