Hasibe Nine’nin torunlarıyız!
Gerçek’in Ocak sayısı “Her fabrika Kavel olacak!” manşetiyle yayımlandı. Neden? Çünkü Türkiye’deki en büyük metal fabrikalarının patronlarından hakkını almak için on binlerce metal işçisi mücadeleye hazırlanıyor. Rekor kârlar yazan MESS patronları, işçiye sefalet sözleşmesini dayatırken istibdadın grev yasağına güveniyor. Kavel işçileri 1963 yılında grev yaptıklarında ortada grevin nasıl yapılacağını anlatan bir kanun yoktu, mecliste bekletiliyordu. Kavel grevi bu anlamda kanunsuz bir grevdi ve Kavel işçileri o grev sayesinde önce haklarını aldı, sonra grev kanununun meclisten geçmesini sağlayarak bütün işçi sınıfına grevi yasalarla da düzenlenen bir hak olarak kazandırdı. Metal işçisi 61 yıl önce Kavel’de de grev için kimseden icazet almamıştı, dün Bekaert’te, Schneider’de de grev yasağını tanımadı greve çıktı. İşte bu yüzden bugün de metal işçilerinin karşısına grev yasağı çıkarsa her fabrika Kavel olacak diyoruz! Olacak ve metal işçisi sadece kendi ücretini arttırmakla kalmayacak, grev hakkını da bir kez daha grevle savunacak, bir kez daha tüm işçi sınıfının yolunu açacak.
Kavel işçileri greve çıkmadan önce yapılan grev oylaması sırasında yaşanan bir diyalog, Kavel’in yolu açmasının ne demek olduğunu berrak bir şekilde ortaya koyuyor. Grev oylaması öncesinde sendikanın düzenlediği toplantıda sendika başkanı Kemal Türkler işçilere bu grevin sonunda hapse atılma ihtimali de dahil tüm riskleri anlattığı sırada bir işçi “Sadece ikramiye için bu kadar risk almaya değer mi?” diye soruyor. Cevap Kemal Türkler’den değil, işçinin kendisi de Kavel işçisi olan ağabeyinden geliyor: “Sadece ikramiye için grev yapmayacağız. Türkiye işçi sınıfının önünü açmak için grev yapacağız. Yasa mecliste. Fakat bir türlü çıkmıyor. Yasanın çıkması için belli insanların bir şey yapması lazım, onu da biz yapacağız. Sen var mısın, yok musun onu söyle?” Cevap elbette “Varım!”
Kavel işçisi greve çıktığında “Varım!” diyenler sadece tezgâh başında çalışan işçilerle de sınırlı kalmadı. Kavel grevi işçilerin kararlılığı kadar etrafında kenetlenenlerin sayesinde de kazandı. Tezgâh başındakilerin hepsi erkekti belki ama işçilerin eşleri, çocukları, anaları da onlarla birlikte Kavel grevinin kahramanları olarak adını tarihe yazdırdı. Kavel’in önünde grev boyunca bir ateş yandı, çobanların kendi aralarında haberleşmek için kullandıkları, birbirlerine güven vermek ve “buradayım” demek için yaktıkları ateş gibi. Ve o çoban ateşinin başından ayrılmayan aileler içerideki işçilere “buradayız” demekle yetinmiyor, fabrikanın bulunduğu İstinye’de semt halkı başta olmak üzere diğer fabrikalardaki işçileri, emekçileri de grevin etrafında seferber etmeye çalışıyordu. Gün geliyor üç oğlu Kavel işçisi olan Hasibe Nine gibi grevi bastırmak için fabrikaya gelen valinin yakasına yapışıp bu çocukların kılına dokundurtmam diye meydan okuyordu. Gün geliyor içeriden mal çıkartmak için yüklenen kamyonların önünde kadınlar ve çocuklar etten duvar örüp grev kırıcılığa geçit vermiyor ve 3 Mart 1963 tarihli Cumhuriyet gazetesinde grevci bir işçinin anlatımıyla şu satırların yazılmasını sağlıyordu: “Bu sabah kablo yüklü üç kamyonun dışarıya çıkarılacağını öğrendik. Grev yaptığımıza göre buna mâni olmamız lazımdı. Fakat bunu bizler değil, grevimize bizzat iştirak eden eşlerimiz yaptılar. Kadınlarımız fabrikanın önünde barikat kurdular. Ancak hadise mahalline gelmiş bulunan çevik kuvvet ekipleri kadınları dağıtıp kamyonların dışarı çıkmasını temin etmek isteyince, kavga çıktı. Polislerle kadınlar birbirlerine girdiler.” Haberde işçiden aktarım burada bitiyor, haberi yazan muhabir şöyle devam ediyor: “Olay sebebiyle fabrikadan kablo yüklü üç kamyonun dışarı çıkarılması mümkün olamamıştır.”
Bugün metal işçileri işgal, grev, direniş diyor. Fabrika fabrika grev eğitimleri, grev hazırlıkları yapılıyor. Ve Kavel’de olduğu gibi sadece ellerini şaltere uzatacak metal işçilerine değil, hepimize görev düşüyor. Onlar grev hakkını grevle savunduğu zaman, her fabrika Kavel olduğunda, hepimiz de Hasibe Nine’nin torunlarıyız diyelim. O gün olduğu gibi, bu kez fabrika fabrika çoban ateşlerini yakalım, Kavel işçilerinin eşleri gibi, mahalle halkı gibi o ateşin başında kenetlenelim.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Ocak 2024 tarihli 172. sayısında yayınlanmıştır.