Başyazı: Bu düzenden alacaklıyız! Haklarımızı vermeyecekler alacağız!
Erdoğan’ın seçime giderken ülkeyi bir borç batağına soktuğunu seçimlerden sonra da alacaklıların kapıya dayanacağını söylemiştik. Teker teker gelmeye başladılar. İlk gelen NATO oldu. Daha resmi sonuçlar bile açıklanmadan NATO’nun istediği asker gücü Kosova’ya yollandı. Ardından uçaklar Almanya’daki NATO tatbikatına gönderildi. Hükümet açıklandı. Hazine ve Maliye, Batı emperyalizminin gözdesi İngiliz Mehmet’e, Merkez Bankası Amerikan bankalarından transfer edilen Gaye Erkan’a teslim edildi. İngiliz Mehmet ilk ziyaretini TÜSİAD’a yaptı. İşçisine lira ödeyip malını dövizle satan büyük patronlar adına Tuncay Özilhan ve turizm patronları değersiz Türk lirası istedi. Merkez Bankası kuru baskılamasın dedi. Dolar kuru 26’yı geçti. Patronların kasaları doldu.
Alacaklılar Erdoğan’ın yeni iktidar döneminde istediklerini bir bir alıyorlar. Peki ya emekçi halk? Emekçi halkın payına hayat pahalılığı ve işsizlik düşüyor. Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu’nun (ITUC) yayınladığı endekse göre Türkiye 149 ülke içinde işçi hakları açısından en kötü 10 ülke arasında yer alıyor. Asgari ücret zamları senede iki defa yapılıyor artık. Ama asgari ücret bir türlü açlık sınırını aşmıyor. Giderek daha fazla işçi asgari ücretli haline geliyor. Kamu emekçilerine ve emeklilere yapılan zamlar da aynı şekilde yapıldığı gibi enflasyon karşısında eriyor, buhar olup uçuyor. Elinde paranın gücünü bulunduranlar hükümetten istediklerini alırken işçi ve emekçinin haklarını savunabilmesinin tek yolu örgütlü olmaktan ve üretimden gelen gücünü kullanmaktan geçiyor.
Önümüzdeki sonbaharda 180 bin metal işçisini kapsayan MESS grup sözleşmesi başlıyor. Bu sözleşme sadece MESS’e bağlı fabrikalarda çalışan işçileri değil tüm sanayii işçilerini ve en genel anlamda tüm işçi sınıfını ilgilendiriyor. Grev yasağını grev yaparak aşan Bekaert ve Schneider işçilerinin açtığı yoldan tüm metal işçileri yürümelidir. O zaman pek çok şey değişecektir. Ağustos ayında kamu emekçileri için toplu sözleşme görüşmeleri yapılacak. İktidarın kendine bağlı memur bürosu Memur-Sen’le oynayacağı tiyatrodan emekçiden yana bir sonuç beklemek boşuna. Kamu emekçileri sarı sendika boyunduruğunu kırmak zorunda. Kamu emekçileri fiili ve meşru mücadele yöntemlerini yeniden hatırlarsa, meydanlar Özalların Demirellerin devrildiği zamanlardaki gibi “işçi memur el ele genel greve” sloganlarıyla çınlarsa ülkenin kaderi de değişmeye başlayacaktır.
Erdoğan ve İngiliz Mehmet sermayeye, yapısal reformlar adı altında işçinin kıdem tazminatı hakkını gasbetmeyi, kamu emekçilerinin 657 sayılı yasadaki haklarının kaldırılmasını, esnek çalışmayı yaygınlaştırmayı vadediyor. Yani sermayeye ucuz emek cenneti, emekçi halka sömürü cehennemi! Bu cehennemin kapılarını kapatmak zorundayız. Ve bunun yolu sadece ve sadece sınıf mücadelesini ve sınıf siyasetini yükseltmekten geçiyor.
İşçi sınıfı siyaset yapmalı. Oy vermekten bahsetmiyoruz. Düzen siyasetinden kopmaktan siyasete doğrudan işçi sınıfının ağırlığını koymaktan bahsediyoruz. “Beka meselesi” diyerek ülkeyi borç kölesi yapan ve esas beka sorununu yaratan iktidarın lafına değil icraatına bakın. Dün “cehennemin kapısını kapatmaktan” dem vuranların nasıl menfaat için cehennem zebaniliğine geçtiğini unutmayın! Dün “tek adam rejimini bitireceğiz” diye oy isteyen, seçimi kaybedince İngiliz Mehmet’e sınırsız kredi açan Amerikan/TÜSİAD muhalefetine bir kez daha kanmayın! Şimdiden başladılar. Yerel seçimlerle ilgili senaryolar kuruyorlar. Hepsini elinizin tersiyle itin. O partinin değil de bu partinin müteahhidi, belediyenin başına geçsin diye sizden oy istemeye kim gelirse gelsin suratına kapıyı kapatın! Sınıf mücadelesinde ve sınıf siyasetinde birleşelim. Sermayeden, emperyalizmden, istibdad rejiminden esas alacaklı olan biziz. Hak verilmez alınır! Hakkımız olanı ve memleketin kaderini sermayenin, para babasının, emperyalistin elinden çekip alacağız!
Bu yazı Gerçek gazetesinin Temmuz 2023 tarihli 166. sayısında yayınlanmıştır.