Uzaylılara karşı füze kalkanı
Füze kalkanı projesinin gündeme alınacağı NATO’nun 20 Kasım Lizbon toplantısı yaklaşırken, Türkiye’nin göstereceği tavır da adım adım netleşmeye başladı. Cumhurbaşkanı, Başbakan, Dışişleri Bakanı, Milli Savunma Bakanı ve Genelkurmay Başkanı’nın bir araya geldiği zirvede Füze kalkanı projesine yönelik Türkiye’nin tavrının belirlendiği açıklansa da bu tavrın tam olarak ne olacağı açıklanmadı. Füze kalkanına evet demek için iki şartın belirlendiği basına yansıdı. Buna göre Türkiye, resmi metinlerde İran ve Suriye’nin tehdit olarak tanımlanmamasını ve kurulacak füze savunma sistemlerinin tüm Türkiye topraklarını savunabilecek şekilde konuşlandırılmasını isteyecek.
Eğer basına yansıyan bu bilgiler doğru ise Türkiye devleti NATO ile işbirliği yapma kararını vermiş demektir. Öne sürülen şartlar bu kararın olası olumsuz politik etkilerini hafifletmeye yöneliktir. Füze savunma sisteminin Türkiye topraklarının tamamını kapsaması halinde hükümet bu projeyi ulusal savunmayı güçlendirme argümanı ile savunacaktır. Şimdiden basında Türkiye’nin olası füze saldırıları karşısında F-16 uçakları dışında bir gücü olmadığına dair haber ve yorumlar yer almaktadır. Bu haber ve yorumlar emperyalist füze kalkanına ulusal etiket yapıştırma gayretinin bir ürünü olarak görülmelidir.
Türkiye’nin İran ve Suriye’nin tehdit olarak nitelendirilmesinin belgelere yazılmasına karşı çıkmasının somut bir anlamı yoktur. Çünkü bir kez füze sistemi kurulduğunda bu sistem belirli bir coğrafi bölge içindeki tüm ülkelerden gelecek füzeleri imha etme kapasitesine sahip olacaktır. Bu argüman ancak Füze kalkanı’nın savunma amaçlı olduğuna kanmışsanız anlamlı olur. Oysa kalkanın amacı savunma değil saldırıdır. Öncelikle İran ve ardından Suriye, ABD ve İsrail’in hedefindeki iki ülkedir. ABD emperyalizmi ve İsrail Siyonizmi bu ülkelere saldırdıklarında olası bir karşı saldırıya önlem olarak bu kalkanı kurmak istemektedir. Bugün İran ve Suriye’nin tehdit olarak adlandırılmadığını farz edin. Yarın İsrail uçakları İran’ın nükleer tesislerini bombaladığında ve İran da buna füze saldırısıyla karşılık verdiğinde bu füze savunma sistemleri İran füzelerine karşı kullanılacak mıdır? Soru budur. Cevap da herkesin bildiği gibi evettir.
Mesele İran’ın ve Suriye’nin adlarının belgelere tehdit olarak geçip geçmemesi değil, ABD ve İsrail’in İran’ı, Suriye’yi ve sorun çıkartabilecek başka ülkeleri rahatça tehdit edebilme sorunudur. Elbette ki Suriye ve özellikle İran’ın tehdit olarak adlandırılmaması, ABD için önemli bir geri adım olur. Ama bu ABD için, Füze kalkanını Türkiye’ye kurdurma pahasına verilebilecek bir taviz gibi görünmektedir. Bu da Türkiye hükümetinin ikiyüzlülük yapmasından başka bir anlama gelmez. İran ve Suriye’nin belgelerde “tehdit” olarak anılmaması tamamiyel formel bir sorundur. ABD yıllardır füze kalkanının Rusya’ya değil İran’a karşı olduğunu söylüyor. Şimdi diyelim İran’ın adı anılmadı. O zaman kime karşı ki füze kalkanı? Uzaylılara mı?
Türkiye’nin şartları ne olursa olsun, bu şartlar ne kadar karşılanırsa karşılansın Füze kalkanına mutlaka ve ikirciksiz biçimde karşı çıkmak gerekir. AKP hükümeti ve TSK’nın politik manevraları, karşısında halkın anti-emperyalist ve anti-Siyonist tepkisini bulmalıdır. Bugün Füze kalkanına karşı çıkmak ABD ve İsrail bombalarının katlettiği insanların ardından sokağa çıkıp protesto yapmaktan daha önemli bir görevdir. Solun suskunluğu akıl almaz boyuttadır. Sosyalist hareket derhal harekete geçmelidir. Bu emperyalist proje engellenmelidir.