12 Eylül bitti, Evren de yargılandı!
12 Eylül paşaları burjuvazinin maşalarıydı. Türkiye işçi sınıfının öncü katmanları ve proletaryanın tarihi programının taşıyıcısı devrimci Marksistler bu konuda hiçbir zaman “nisyan”a düşmeyecektir. 12 Eylül’ün hesabı bir gün mutlaka sorulacaktır. Ama şaklabanlıkla değil.
“Hafızai beşer nisyan ile malûldür”, yani insan belleği unutmaya mahkûmdur sananlar yanılıyor. Bugün 12 Eylül. 31 yıl önce bugün yapılan askeri darbe, Türkiye burjuvazisi adına, bu toprakların işçi sınıfına karşı modern tarihin en büyük saldırısını başlatmıştı. Darbeden sadece bir ay sonra kıdem tazminatlarına tavan getirilmesinden DİSK’in kapatılmasına ve yöneticilerinin yıllarca hapislerde süründürülmesine, grev çadırını bile yasaklayan çalışma yasalarından işçi sınıfı doğrultusunda politika yapan bütün sol siyasi odakların hunhar yöntemlerle ezilmesine kadar bir dizi önlem, sınıfın 12 Eylül öncesinde göz kamaştırıcı mücadeleler sonucunda elde etmiş olduğu hemen hemen bütün mevzilerin tarumar edilmesiyle sonuçlanıyordu. 12 Eylül paşaları burjuvazinin maşalarıydı. Türkiye işçi sınıfının öncü katmanları ve proletaryanın tarihi programının taşıyıcısı devrimci Marksistler bu konuda hiçbir zaman “nisyan”a düşmeyecektir. 12 Eylül’ün hesabı bir gün mutlaka sorulacaktır.
Ama şaklabanlıkla değil. 31 yıl önceki darbeyi unutmuyorsak, daha bir yıl önce oynanan orta oyununu unutmamız hiç mümkün değil. Herkes hatırlar, geçen yıl bugün AKP’nin anayasa referandumu yapılmıştı. Referandum öncesinde Türkiye’ye “ileri demokrasi” gelmekte olduğunu söyleyenlerin ve bu arada “evet, ama yetmez”cilerin en sevdiği oyuncak, halkoyuna sunulmakta olan çeşitli maddelerin değiştirilmesinin ve en önemlisi generallerin yargılanmasını yasaklamış olan Geçici 15. madde’nin kaldırılmasının 12 Eylül dönemine son vereceği iddiasıydı. Referandum sonrasında, bir davete birbirlerinden habersiz aynı elbiseyle gelen burjuva kadınları gibi mahcup edici biçimde Taraf ve Star gazeteleri aynı manşeti atmıştı: “Halk yönetime el koydu”. Bu başlık 13 Eylül 1980 tarihli bazı gazetelerin manşetine kinaye idi elbette: “Ordu yönetime el koydu”. Yani 12 Eylül bitmişti.
Bir yıl sonra geriye baktığımızda ne görüyoruz? 12 Eylül cuntasının hayatta olan mensupları savcılar tarafından sorgulandı. Ne zaman? Geçtiğimiz Mayıs ayında. O zamandan beri ne oldu? Koskoca bir hiç. Ne tesadüf değil mi? Geçici 15. maddenin kaldırılmasından bu yana bir yıl geçmiş. Generallerin yargılanmasına ilişkin tek faaliyet koskoca bir yıl içinde tam 12 Haziran seçimlerinin öncesine rastlamış. Tasdüf mü? Hayır, AKP’yi destekleyen liberallere ve solculara kendi taraftarları nezdinde ayıplarını gizlemek için verilmiş bir paçavra.
Askeri diktatörlük yönetime el koyar koymaz işçilerin dişiyle tırnağıyla kazanmış olduğu ve iş güvencesi açısından işe yarayan tek pratik araç olan kıdem tazminatlarına tavan getirmişti. Bu bir yıl içinde ne oldu? Erdoğan hükümeti kıdem tazminatlarını toptan kaldırmaya hazırlanıyor! 12 Eylül bitmiş-miş!
Kendini ve halkı AKP adına aldatmayı meslek edinmiş olanlar, bir de Deniz Feneri davasına baksalar iyi ederler. Ucu İslamcı hareketin en önemli kurumlarına, hatta doğrudan AKP’ye ve Erdoğan’a uzanan bu davanın savcılarının hepsi görevden alındı. Bu da yetmedi, haklarında bir de dava açılacakmış. Gerekçe “evrakta tahrifat”. Savcılar bazı kurumlara yolladıkları yazılarda hukuki belgelerin bazı bölümlerinin üzerini kapatmışlar. İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı (ki Ergenekon davasının önde gelen savcılarından biridir) bunun rutin bir uygulama olduğunu, bütün savcılar tarafından yapıldığını açıkladı. Peki kim yapıyor bütün bunları? Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu. Yani 12 Eylül referandumuyla yapısı değiştirilen ve sonra da Adalet Bakanlığı’nın listesindeki adaylarla doldurulan kurul. Erdoğan pek sık tekrarlardı: “Egemenlerin hukuku değil, hukukun egemenliği” sağlanacakmış! Darbeci generaller değil AKP’nin canını sıkan savcılar yargılanıyor bu yeni düzende!
12 Eylül’ü işçi sınıfının önünde olduğu bir toplumsal ve siyasi güç bitirecek.