Nerden baksan “kepazelik”, nerden baksan kirlice!

Bir ay önce istifa eden genelkurmay başkanı Işık Koşaner’in 24 Ağustos’ta internet ortamına dökülen konuşmaları, bir süredir yine savaş tamtamlarını çalan burjuva güçlerini epey telaşlandırmışa benziyor. Nasıl telaşlandırmasın ki? Yıllardır biz söylediğimizde, yazdığımızda “TSK’yı ve askerliği halkın gözünden düşürmek”ten, “örgüt propagandası yapmak”tan, hatta “örgüt üyeliği”nden yargılanmamıza, ceza almamıza neden olan gerçekleri, belli ki astlarına fırça atarken bir bir sıralamış en üst düzeydeki askeri yetkili. Bakın neler söylemiş: “Kendi erimizi alnından vurduk.” “Sınır karakolları hatalı yapılmış. Hantepe de öyle. Halimiz kepazelik.” “Çatışma anında komutanlarımız silahı bırakıp kaçıyor.” “Her yere kontrolsüz mayın döşüyoruz. Kendi adamımız gidiyor mayına basıyor.” “Terörle mücadelede kimseden talimat alacak değiliz.” “Artık her şeyi yasal zemine oturtmak zorundayız.”

Hangi birinden başlamalı bilmem ki? İsterseniz önce Koşaner’in bütün bu sözleri, sadece dört gün sonra bir basın açıklamasıyla “noktasına kadar arkasındayım” diyerek sahiplenmesinden başlayalım. Ancak önemli eklemeler yapıyor Koşaner: “Bunlar gizlenen konular değil. Üstelik itiraf değil, özeleştiri ve personelin dikkatini çekmeye, motive etmeye yönelik.” Gizlenen konular değilmiş! 7 Mayıs 2007’de intihar etti denen komando erler Ayhan Demirci ve Servet Yıldırım’ın başlarındaki uzman çavuş tarafından öldürüldüğünün ortaya çıktığını niye açıklamıyorsunuz o zaman?  Peki, 27 Mayıs 2009’da Çukurca’da yedi askerin öldüğü mayınların TSK mayını olduğunu niye hâlâ gizlemeye çalışıyorsunuz? Ya son Silvan saldırısında gerilla kıyafetli dört korucunun kayıp cesetleri nerede açıklasanıza!

 

Özeleştiriymiş! Sanırsınız komutan herhangi bir kamu otoritesinin ya da basının karşısında yaptıkları hataları gönüllü olarak sıralıyor ve kamuoyundan özür diliyor! Konuşmaların bir yerlere sızmayacağından emin bir edayla rahat rahat içini boşaltan komutan efendiye biz soralım: sadece sosyalistlerin, sistem karşıtlarının, iktidarın tehlikeli bulduklarının konuşmaları mı dinleniyor zannediyordunuz? Unutmayın bu ülkede genelkurmay başkanlarını da dinlerler. Motive etmeye yönelikmiş! Zavallı emekçi çocukları askerde birbirini daha iyi vursun, birilerinin daha ölmesi ya da sakat kalması için daha iyi mayın döşesinler diye mi motive ediyorsunuz?

Koşaner’in sözlerini sadece ordunun, militarist aygıtın başının sıradan sözleri olarak değil, faşistinden, Kemalistine, İslamcısına kadar bütün burjuvazinin itirafları olarak değerlendirmek gerekir. Koşaner’in deyimiyle “kepaze” olan ordu değil, bütün kirliliğiyle sistemin kendisidir! Normal ve ciddi bir soruşturma sonucunda, başta Koşaner’in kendisi olmak üzere, yukarıdan aşağıya askeri ve sivil bütün sorumluların; “görevi kötüye kullanmak”, “resmi mercileri yanıltmak”, “adli otoritelere karşı gerçeğe aykırı beyanda bulunmak” gibi ağır cezalık suçlardan ulusal mahkemelerde, Cenevre Sözleşmesi’nde tanımlanan “savaş suçları”ndan da uluslararası mahkemelerde yargılanmalarını gerektiren bu konuşmalar, birçok konuyu daha da berraklaştırıyor.

“Kendi erimizi alnından vurduk.” “Halimiz kepazelik.” “Her yere kontrolsüz mayın döşüyoruz. Kendi adamımız gidiyor mayına basıyor.” sözleri ile TSK’nın şaibeli, karanlık eylemler yaptığı, karşı tarafa mâl edilen bazı kayıpların dahi kendileri tarafından yapılmış olduğu açıkça kabullenilmiştir.

Çatışma anında komutanlarımız silahı bırakıp kaçıyor.” ifadesi bir olguyu net olarak ortaya koymaktadır. Bizzat komutanların bile bu savaşın haklılığına, can vermeye değer bir savaş olduğuna inanmadığı.

“Terörle mücadelede kimseden talimat alacak değiliz.” beyanı ile ise siyasi otoritenin emrinde olması gereken TSK’nın genel savaş politikalarında iktidara tabi olmakla birlikte,   savaşın yöntemleri konusunda başına buyruk hareket ettiği ikrar edilmiştir. Doruk noktasını ifade eden “Artık her şeyi yasal zemine oturtmak zorundayız.” sözü ise bu savaşta yasal olmayan şeyler yapıldığının, yapılmakta olduğunun somut itirafıdır ve yıllardır bu coğrafyada süre giden savaşa “kirli savaş” derken kastettiğimiz şeyin ne olduğunu bir kez daha göstermiştir. Bu berrak sonuçları hele hele bugünlerde hiç akıldan çıkarmamak gerek. Başbakan Erdoğan sadece iki hafta önce “bıçak kemiğe dayandı” diyerek yeni savaş konseptini ilan etmişti.  Biz de, bir kez de buradan bu “kepaze” ve kirli savaşın bedelini ödeyen Kürt halkı ve tüm işçiler, emekçiler, yoksullar adına ilan ediyoruz. Bizde bıçağın dayanacağı kemik de kalmadı artık! Tek seçeneğimiz var: bu aşağılık burjuva savaş sistemini, sömürü düzeni ile birlikte alaşağı etmek için hep birlikte daha fazla mücadele etmek!

* Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Eylül 2011 tarihli 23. sayısında yayınlanmıştır.