Cehennemde isyan!
Urfa Cezaevi’nde önce yetişkinler koğuşu, sonra çocuk koğuşu ateşe verildi. İlk gün 13 mahkûm ve tutuklu hayatını yitirdi. İkinci gün, çocuk koğuşundaki mahkûm ve tutuklular çıkarıldıkları cezaevi avlusunda polis ve askerle çatıştı. Şimdilik 12’si devlet güçlerinden olmak üzere 42 yaralıdan söz ediliyor. 28 yaşında bir mahpus da ağır yaralı. Urfa Cezaevi isyanına Antep, Adana ve Ceyhan da katıldı. Her birinde koğuşlarda yangın çıkarıldı. Yangın tek tek cezaevlerinde değil: Türkiye adalet sistemi yanıyor!
300 kişilik cezaevinde 1070 kişi. Söylendiğine göre, 3 kişilik hücreye 21 kişi. 12 Eylül’ün cezaevlerinde kimi zaman iki kişiye tek yatak düşerdi. Şimdi 3 kişiye bir kişilik yer düşüyor. Buna Urfa’nın, Antep’in, Çukurova’nın 50 derece sıcağını ekleyin. Cehennemi nasıl bilirsiniz?
Devlet yetkilileri ve devletin sadık bendesi medya, mahpusların kendi aralarında kavga çıktığını papağan gibi tekrar ediyor. Bu koşullarda çıkar da, hiç şaşırtıcı değil. Ama bu olayda buna inanmak için insanın saftan öte alık olması gerekir. Koğuş yangını isyandır! Kimse öteki koğuş sakinlerine kızıp yorgan yakmaz. Koğuş yangını, devletin silahlı güçlerinin kontrolü altında bir mekâna kapatılmış insanların, güç dengelerini değiştirmek için başlattıkları bir eylemdir. Koğuşun dışına çıkmak için başlatılan bir eylem. Ama devlet bu kadar gaddar olunca, insanların kömür haline gelene kadar yanmasını bekleyebilir de. Otoritesini sağlasın da gerisi vız gelir tırıs gider!
Üstelik, tesadüfe bakın. Urfa Cezaevi’nde önce bir koğuşta mahpuslar arasında kavga çıkıyor, hemen ertesi gün başka bir koğuşta. Bu yetmiyor, ertesi gün üç başka cezaevinde mahpuslar arasında kavga çıkıyor! Her şey açık değil mi? Mahpusların kavgası birbiriyle değil, devletle! Bunu koğuşlarında yangın başlattıktan sonra avluya çıkartıldıklarında polise ve askere deli cesareti ile saldıran çocuk yaşta gençlerin görüntüleri kanıtlıyor. Sadece mahpusların değil, cezaevlerinin önüne toplanan yakınlarının, yaşlısıyla genciyle, kadınıyla erkeğiyle polisle çatışması kanıtlıyor.
Cezaevi sorunu sadece siyasilerin baskı altına alınması sorunu değildir. Cezaevi sorunu proletaryanın bütününün her gün, her an yaşadığı bir sorundur. İçeridekiler de, dışarıdaki yakınları da, en başta işçi sınıfı olmak üzere, emekçi halktandır, gariban kent yoksuludur, ezilenlerdendir. Bu sorunun bir işçi sınıfı sorunu olduğunu anlamak için devrimlere bakın. Halkın esas dinamosunu oluşturduğu bütün devrimlerde, cezaevleri de ayaklanır, bir kısmı boşalır. Cezaevi ayaklanmaları, proletaryanın en dibe itilmiş, bir kısmı lumpenleşmiş, ama bir kısmı yeniden hayata tutunmaya çalışan kesimlerinin isyanıdır. Sınıf toplumunun, sosyal ve ekonomik koşulların, bu hoyrat dünyanın kendilerini ittiği yer dibinde, toplumun en derindeki cehennemi mekânlarda hayatta kalabilmek için son çare olarak sarıldığı çılgınca eylemlerdir. Umutsuz olsa bile dizleri üzeerinde sürünmektense ayakta ölmek isteyen insanların çığlığıdır.
Devlet, şimdi mahpuslara klima veriyor. 13 insanın hayatını yitirmesi mi gerekiyordu 50 derecede yaşayan insanlara klima vermek için?
AVM’lerinde ve plazalarında klimalı ortamlarda insanları üşüten, cezaevlerinde daha kısmetsiz insanlarını önce sıcaktan bunaltan, sonra yangınla kömür eden bu köhne düzen bir gün yıkılacaktır!