İşçi enternasyonalizmi şöleni
Lev Trotskiy yaz kampının 4. gününde hem oturumlarda hem de ege denizi kararınca etkinliklerinde enternasyonalist coşku hakimdi.
Yaz kampının 4.gününde, “1945’ten DEYK’e devrimci Marksist hareket” başlıklı oturumun ilk konuşmacısı, İtalya’daki Komünist İşçi Partisi (PCL) Yürütme Komitesi Üyesi Franco Grisolia’ydı. Grisolia Yoldaş, “ 4.Enternasyonal’in krizi 2. Dünya Savaşı sonunda ortaya çıkan sorunların kavranmasından doğmuştur. Trotskiy, “ Marksizm’i Savunurken” adlı yapıtında, savaşın gelişmesinin üç sonucunun dünya durumunu belirleyeceğini öngörmüştür. Bunlardan ilki, Stalinizm’in çöküşü, ikincisi 1930’lu yılların depresyonunun devam edeceği, sonuncusu ise savaş sürecinde bir devrimci yükseliş yaşanacağıdır. Bu sürecin sonunda proletarya dünya devriminin önderliğini ele geçirecek ve 4. Enternasyonal kilit bir noktaya yükselecekti. Oysa savaşın sonunda ortaya çıkan sonuç bu olmadı. Trotskiy’nin de dediği gibi savaşın doğurduğu koşulları biz bir devrimci eyleme dönüştüremedik. Savaştan sonraki durumda, dünyanın her yerinde bir devrimci kriz doğmuştu. Fakat 4. Enternasyonal liderlik konumuna yükselemedi. Stalinizm ise çökmedi, aksine genişledi. Biz bir kehanet hareketi değiliz. Dolayısıyla devrim ancak, devrimci olanakların gelişmesi halinde gerçekleşir. Fakat elbette öngörülerin doğrulanmaması program hattımızın değerini azaltmaz. Devrimci Marksist program hala esastır”, şeklinde konuştu.
Daha sonra söz alan Yunanistan Devrimci İşçi Partisi (EEK) genel sekreteri Savas Mihail Matsas, “Lev Trotskiy yaz kampı önemli bir noktaya gelmiştir. Devrimci Marksist gelenek ve Trotskiy’den öğrendiklerimizle güncel görevlerimizi bağdaştırma noktasındayız. Dünya kapitalizminin toptan iflasıyla karşı karşıyayız. Lenin’in “somut durumun somut tahliline” ihtiyacımız var. Kriz, kriz, kriz diye tekrar ediyoruz ama şu anda tam olarak ne olduğunu somutlaştırmak gerek. Yunanistan’da her şey yolunda gidiyor gibi gözükürken 3 yıl içinde dramatik bir değişim yaşandı. Türkiye’de de böyle olacağından emin olun. Ortadoğu ve Yunanistan ateşler içinde. Yarın Türkiye de ateş altında olacak. Dünyada sadece 4. Enternasyonal’in Yeniden Kuruluş Koordinasyonu Komitesi (DEYK) dünya kapitalizminin iflasını görebilmiştir. Bizler gerçekliği olduğu gibi görmeye çalışıyoruz. Dün değil, yarın değil, bu gün için hazırlanmak zorundayız. Yoksa bizi emperyalizm bekliyor. Trotskiy’nin ne dediğini hatırlayın : “Hangi partinin çizgisi doğruysa o parti güçlüdür.” Bu anlamda 4. Enternasyonal şu anda son derece güçlüdür. Peki, ne yapmalı? Lenin’in sorusu hala geçerliliğini koruyor. Enternasyonali bir savaş partisi olarak inşa etmeliyiz. Bize düşen dünyanın çeşitli yerlerindeki sol merkezcileri toplayıp konferans yapmak değildir. DEYK böyle bir parti değildir. Artık uyumak yok. Artık dünya Ekim’ini gerçekleştirmek ve Bolşeviklerin yarım bıraktıklarını tamamlamak zorundayız” dedi.
DİP Genel Başkanı Sungur Savran ise, DEYK’in kendi dışındaki devrimci unsurları yanına katarak devam etmesi gerektiğini, Fakat dünya devrimine DEYK’ten başka önderlik edecek güç olmadığını, bazı klonlama önderliklerinse çoktan karşı safa geçmiş olduklarını belirtti.
“Akdeniz havzasında sürekli devrimin olanakları” başlıklı oturumda ise, yine uluslar arası konuşmacılar olarak belirlenen, İtalya, Yunanistan, Türkiye ve Kıbrıs sözcüleri katılımcıydı. PCL sözcüsü Grisolia yoldaş söz alarak öncelikle İtalya’nın emperyalist bir ülke olduğunun altını çizdi. Grisolia yoldaş, “ Ekonomik krizin seyriyle devrimci yükseliş arasında birebir ilişki kurulamaz. Şu anda işçi sınıfı bir hareketlilik gösteriyor ama bu daha çok devletin saldırılarına karşı koyabilmek içindir, iktidarı zapt etmek amacı taşımıyor. Bu saldırılardan en fazla payı kamu emekçileri pay alıyor. Maalesef sınıf hareketi başarısızlığa uğruyor. Sebebi de sendika bürokrasisidir. İtalya’da en güçlü mücadele ise her zaman sanayi işçileri tarafından verilmiştir. Var olan hareketliliğin başını metal işçileri çekiyor. Nedeni de örgütlendikleri sendikanın sol bir sendika olması. Resmi sol parti artık Berlusconi hükümetinin çökmesinden sonra kurulan teknokrat hükümetine destek veriyor, çünkü kendine güveni ve umudu yok. Bu hükümet özellikle işçilerin kolayca işten atılmalarını engelleyen ve emekli maaşlarını düzenleyen yasalara karşı bir taarruz başlattı. Bizim pozisyonumuz ise PCL olarak bu teknokrat hükümeti karşısında süresiz genel grev çağsı yapmaktır” diye konuştu.
Kıbrıs’taki Yeni İnsan-Neos Anthropos (Devrimci Marksist Fraksiyon) üyesi ve sözcüsü Aziz Şah ise, “ Türkiye’nin iki sömürgesi var. Biri Kürdistan diğeri de Kıbrıs Cumhuriyeti. Kürt’lerin ve Kıbrıs’lıların mücadelesi, Türkiye’deki işçi sınıfı mücadelesi ile birleşmelidir. Fakat ileri kapitalist ülkelerdeki devrim desteği olmadan işimiz zor olacaktır. Bu sebeple 4. Enternasyonal’in önemi büyüktür”, diyerek, yıllardır Kıbrıs’ta İşçi Mücadelesi geleneğinden de öğrendiğimiz bir 3. Cephenin kurulması yönünde çaba harcadıklarını ifade etti.
Savas yoldaş ise, Akdeniz devrimi’ne dair aldığı sözde, “ Yunanistan dünya krizinin mikro-kozmozu durumunda. 4 yıl önce Yunanistan’da bize göre devrimin başlangıcı sayılan ama başkalarına göre başıbozuk hareketi olan olaylar başladığında IMF eski başkanı Dominique Strauss-Kahn bile bizimle aynı fikirdeydi! Şu anda en büyük problem işsizliktir. Fiyatlar arttı fakat ücretler aynı kaldı. Dolayısıyla Yunanistan’daki olayların başını işte bu işsiz gençler çekti. Bu andığım koşullar Tunus ve Mısır için de geçerlidir. Şimdi bu olanakların uluslar arası boyutunu ve önemini daha açık görebiliyoruz. Tahrir, Kezba ve belki de şimdi sırada Taksim var. Tepkiler SYRISIA’nın oylarının artmasına neden oldu ve SYRISIA, ANTARSYA, KKE ve EEK’nin bir araya gelerek seçime girmesini isteyenler oldu.Fakat kabul etmedik çünkü bize göre bir hükümet kurulacaksa bu işçi hükümeti olmalıdır. Böylece Haziran seçimlerinde SYRISIA %27 oy aldı. Oysa bu bir halk cephesidir ve bu sebeple de bu örgütün desteklenmemesi gerekir. Ama yine de SYRISIA ‘yla tüm köprüleri atmış değiliz” şeklinde konuştu.
DİP sözcüsü Sungur Savran ise, “Konuya dair 3 belirgin dinamik ve 1 problemli alan var. İlki, Avrupa’nın bir bütün olarak devrime doğru gitmesidir. Fakat diğer yandan bir gericilik de yükselmektedir. 2.si Arap devrimleri muazzam bir sürekli devrim dinamiği sunmaktadır. Sonuncusu da Kürdistan’da söz konusu olan sürekli devrim dinamiğidir. Problemli alan ise, Türkiye işçi sınıfı mücadeleleridir. Dominique Strauss-Kahn, krizi “büyük resesyon” olarak tanımlamıştı. Yaşanan büyük depresyonu gizlemekti amacı. Oysa önümüzdeki sene daha büyük bir kriz dalgasıyla karşılaşabiliriz. Avro sistemi sarsılıyor. Amerika’da Cumhuriyetçiler ve Demokratlar birbirine düşerken Amerikan kapitalizmini de aşağı çekiyorlar. Önümüzdeki dönemin büyük çalkalanmalarının merkezi Avrupa’dır” tespitlerini yaparak, Akdeniz devriminin olanaklarının o sebeple çok önemli olduğunu vurguladı.
“Avrupa devriminin olanakları” başlıklı son oturumda Uluslararası Trotskist Muhalefet’in (ITO) 1979’daki kurucularından biri olan Jette Kromann konuşmacı olarak çok değerli katkılarda bulundu. Aynı zamanda DEYK'in ve Danimarka’daki Bira İşçileri Sendikası’nın da üyesi olan Jette yoldaş, “ 4. Enternasyonal krize girdi çünkü kolektif bir önderliği yoktu. Bir dizi ulusal önderlik vardı. Şimdi yeniden kurmak söz konusu olduğunda bütün devrimci güçleri geçiş programı etrafında mücadeleye çekebilmeliyiz. Her ülkede ulusal koşullar ulusal talepler gerektirebilir. Ülkeler arasında, işçi sınıfının bilinç düzeyi bakımından da farklar vardır. Ama Avrupa işçi sınıfına yapılan saldırıların benzer karakteri açıktır. Bu sebeple Avrupa’nın ortak bir devrimci programa ihtiyacı bulunmaktadır. Bütün bu krizlerin kökenleri ve saldırıların doğası da aynıdır. Bu program mutlaka toplumu soyan bankaların kamulaştırılmasını ve bankalara olan borçların kaldırılmasını sağlayan bir program olmalıdır. Çünkü bu önlemlerden hiç biri kapitalizmle bağdaşmaz ve burjuva hükümetlerince gerçekleştirilemezler” derken, bunun sadece bağımsız bir işçi hükümeti tarafından sağlanabileceğine dikkat çekti.
Avrupa devrimine dair konuşmasında PRK Leningrad Politbüro üyesi Yosif Abramson söze 2000’lerden sonraki dönemin karakterini anlatarak başladı. Tunus ve Mısır’da yaşanan hareketlerin düzenleyicisinin internet olduğunu belirten yoldaş, Yunanistan ve İspanya’da dahi internet ağının etkili olduğunu söyledi. Bu yolun Rusya’da da yaygın olarak kullanıldığını fakat sosyalistlerin mutlaka bir partiye ihtiyaçları olduğunu vurguladı. “ Bir parti olmalı, bir programı olmalı ve sosyal hareketlilikte nereye yönleneceğini bilmeli” şeklinde konuştu. Halk hareketinin gücünü anlatması bakımından İzlanda’da yaşananları hatırlatan yoldaş, İzlanda’da kriz patlak verdiğinde bankaların çöktüğünü, Avrupa Birliği’ne müthiş bir borç oluştuğunu, AB’ninse kredi vermek için pek çok taviz istediğini anlattı. Bunun üzerine insanların ayaklandıklarını ve parlamentoyu kuşattıklarını, ülkede yeni bir anayasa sürecinin başlamasına sebep olarak özelleştirmeleri engellediklerini ifade etti. Rus halkını ise Putin ve Medvedev’in uyandırdığını aktaran Abramson, son seçimlerde müthiş hileler yapıldığını, bu hilelerle Putin’in seçimleri kazandığını fakat kitlelerin sokağa döküldüğünü, bunun üzerine pek çok aktivistin tutuklandığını belirtti. “7 Mayıs’ta Putin’in cumhurbaşkanlığını devralacağı günde, Putin’in Kremlin’e gidebilmesi için tüm Moskova merkezi insandan temizlendi. Böylesi bir önlem daha önce hiç görülmemişti” diyen yoldaş, Rusya’daki sol cephenin ciddi eylem hazırlıkları yaptığını ve 15 Eylül’de büyük bir yürüyüş planlandığını söyledi.
Kampta düzenlenen tiyatro etkinliğinde ünlü İtalyan oyun yazarı ve yönetmeni Dario Fo’nun ajit-prop tiyatro tekniklerinin kolaj olarak sergilendiği “Hamileyim” adlı oyunu sahneye kondu. DİP militanlarının rol aldığı ve doğaçlamanın da kullanıldığı oyunda, bir burjuva ailesi hicvediliyordu.
Lev Trotsky Yaz Kampı’nın son gecesini de DEYK üyesi misafirleriyle eğlenerek geçiren DİP militanları, kamp ateşinin etrafında söyledikleri her dilden Enternasyonal Marşı ile yumruklarını dünya devrimi için kaldırdılar.