Muammer Güler’in güvercinleri!
Sivas Madımak katliamının davası düştü ya. Şimdi sıra yenilerini yaratmakta zahir! Madımak’tan (1993) tam 20 yıl sonra, Halkların Demokratik Kongresi’nin (HDK) Karadeniz turunu yapmakta olan heyetin üzerine Sinop’ta faşist bir güruh salındı. Paramparça edilmiş otomobiller, başından yaralanan bir HDK’li, şehir dışına zırhlı araçlar içinde çıkarılırken yine taşlı saldırıya uğrayan bir heyet. Halkların kardeşliğine darbe vurmak için ne gerekirse yapılmış kısacası.
Birkaç yüz faşist it, onları kışkırtan ve yönlendiren birkaç kaşarlanmış kadro, birkaç tane de ortalığı elektriklendirecek “şehit annesi” her kentte bulunur. Bunların şeflerinin ileride parti ya da ocak içinde yükselmek için “ama biz PKK’lilere ne karşılama yaptık” diye böbürlenmek amacıyla bile eylem düzenlemesi de mümkün. Ama böyle olayların bazen kitle dinamiği içinde kontrolden çıkarak felaketler yaratması hiç de olanaksız değil. Bu bakımdan Sinop polisinin olayda takındığı tavır son derecede hayati.
Olayın çeşitli televizyonlarda yayınlanan görüntüleri (ama özellikle büyük ulusal televizyonların sakladığı bazı sahneler) iki şeyi açıkça ortaya koyuyor. Birincisi, on yıldır iktidarda olan, cemaat aracılığıyla polis teşkilatını toptan yenilemiş olan AKP, emniyetin faşistlerle canciğer olduğu bir ilişkiler zincirini oradan kaldırmak için hiçbir şey yapmamıştır. Olay yerindeki emniyet amiri arabanın üzerine çıkıyor. Faşistlere “sizi anlıyoruz” diyor. Sen olay çıkarmaya hazır bir güruha polis olarak “sizi anlıyoruz” dersen, o güruh da senin onun kılına bile dokunmayacağını anlar! Ondan sonra sen istediğin kadar defalarca “sizden rica ediyoruz, emniyet güçlerini dinleyin” diye yalvar. Kimse dağılmaz! Polis şefinin kalabalığın arasında muhtemelen faşistlerin önderi olan bazı insanlarla göz göze geldiğinde elini Tayyip Erdoğan gibi göğsüne götürerek muhabbetini ifade etmesi, ama bazen de buna bir dostun bir dosta sitem jestlerini eklemesi, internetten mutlaka bulunup izlenmesi gereken görüntüler. Türkiye’de polis-faşist işbirliğinin nasıl sosyo-kültürel ve insani düzeylere kadar nüfuz etmiş olduğunu görüp anlamak için.
Evet, Sinop’un yerel düzeyinde alındığında, zaten kurulmuş olan bu işbirliği, ya polisin ya da faşistlerin inisiyatifiyle bir Kürt düşmanlığı gövde gösterisine temel yapılabilir. Ama Sinop’un yerel dengelerini dışarıdan bozan bir güç neden yok? Burada ortada kalmış Kürtleri etkilemek için Mardinliliği her gün borazanla ilan edilen yeni İçişleri Bakanı Muammer Güler’e sormak gerek: göreve gelir gelmez Kürtlere yönelik olarak söz ettiğiniz “güvercinler”, Sinop’ta havada uçuşan, insanları başından yaralayan taşlar mı idi, otomobillerin camlarını tuzla buz eden sopalar mı? HDK heyeti Sinop’a gidiyorsa faşistlerin böyle olaylara neden olabileceği biliniyor olmalıdır, İçişleri Bakanı bunun önlemini alır. Valisine ve Emniyet Müdürü’ne de tembih eder, polis şeflerinin ite kopuğa “sizi anlıyoruz” demesini, tam da görev yaparken, şarkı ortasında kapıdan giren zengin müşterisine “ooo, hoş geldiniz bilmemne bey” diye yağ yapmak için şarkı sözlerine ara veren arabesk şarkıcısı misali muhabbet göstermesini yasaklamalarını!
Muammer Güler, itin kopuğun saldırdığı o Sinop Öğretmenevi’nde bulunan insanların hepsi çok değerli insanlardır. Ama dördü halkın oylarıyla seçilmiş milletvekilleridir. Siz anlamıyor olabilirsiniz, milletvekiline saldırı halka saldırı demektir. Sizin polis şefinizin muhabbet gösterdiği it kopuk İstanbul’un, Mersin’in, Kürdistan’ın halkına saldırmıştır bugün. Aklınızı başınıza toplayın. İdris Naim olmayın! Polisinizin kulağını çekin! Yoksa hesabını siz verirsiniz! Bakın, başta Kürt halkının, sonra işçi sınıfının, kamu emekçilerinin, gençliğin, kadınların tepkisi, selefinizi nasıl 18 ayda kapıya koydurttu! Halkın onuru ile oynamayın, cevabı ağır olur!
Biz, İstanbul milletvekilleri Sebahat Tuncel, Levent Tüzel ve Sırrı Süreyya Önder, Mersin milletvekili Ertuğrul Kürkçü, Halkların Demokratik Partisi Eşbaşkanı Fatma Gök ve beraberlerindeki bütün heyete geçmiş olsun diyelim. Size yapılan saldırıyı kendimize yapılmış kabul ederiz. Hesabını hep birlikte sorarız. Sadece faşist güruhlardan değil, Muammer Güler’lerden de. İşçi sınıfının, emekçilerin ve ezilen halkların zaferi en büyük hesabın kesildiği gün olacaktır.