Katliamcılar, ortak olanlar, tetikçiler itinayla ödüllendirilir!

Burjuva devletinin çeşitli kademedeki katliamcıları, katliama ortak olanları ve tetikçileri ödüllendirme geleneği son aylarda hızlanarak özenle sürdürülüyor. Son birkaç ayın bilançosu şöyle: Türkiye cumhuriyeti tarihinin en büyük ödüllerinden biri (bir tür büyük ikramiye!) geçtiğimiz yılın Aralık ayının başında Nihat Ömeroğlu’na verildi; kendisi kamu başdenetçisi (ombudsman) yapıldı. Ömeroğlu,  Hrant’ın katline giden yolun ilk taşlarından biri olan, 301. maddeden mahkûm olduğu davada, cezasına onama kararını veren Yargıtay üyelerinden biri. Hrant bu durumu hissetmiş gibi, karardan sonra değil onama kararından sonra “Bu benim ölüm fermanım” demişti.

Bu ödül Hrant cinayetinde parmağı olanlara dağıtılan ödüllerin sadece bir devamı.  Hrant’ın katledildiği dönemin İstanbul emniyet müdürü Celalettin Cerrah daha sonra Osmaniye valisi yapılarak, İstanbul valisi Muammer Güler ise önce AKP milletvekili,  Ocak sonunda ise içişleri bakanı yapılarak ödüllendirildi. Yine o dönemin Trabzon istihbarat dairesi başkanı Ramazan Akyürek ise MİT’te üst düzey bir kademeye getirilerek ödüllendirilmişti.

Aralık ayının sonunda, genelkurmay başkanlığı, başka bir katliamın, Roboski (Uludere) katliamının sorumlularından hava kuvvetleri komutanı Orgeneral Mehmet Erten’i, katliamın yıldönümüne iki hafta kala “Şeref Madalyası” ile ödüllendirdi. Aslında ironik biçimde kendini de ödüllendirmiş oldu. Zira genelkurmay başkanlığı da en az hava kuvvetleri komutanlığı kadar katliama ortak!

Son ödül de bu cinayetler zincirinin tetikçilerinden birine geldi. Hatay’ın İskenderun ilçesinde 3 Haziran 2010’da evinde bıçaklanarak öldürülen Papalık Anadolu Temsilcisi Piskopos Luigi Padovese’nin müebbet hapis cezası istemiyle yargılanan katili Murat Altun, 28 Ocak’ta bireysel eyleminden dolayı suçlu bulundu ama “haksız tahrik” indiriminden faydalandırılarak cezası 15 yıl’a indirildi. Bunun aslında bir tür ödüllendirme anlamına geldiğini kavramak için, verilmesi gereken cezanın hiçbir indirim yapılmadan “müebbet hapis” olması gerektiğini ve mağdurların kadın, Kürt, Alevi ya da meselâ devrimci olduğu benzer dosyalarda “tahrik” indiriminin hemen hemen hiç uygulanmadığını hatırlatalım.

Bu rezil, aşağılık ödüllendirmelere en güzel yorumu Roboski kurbanlarından Yüksel Ürek'in annesi Emine Ürek yapmış: “Ne güzel birbirlerini şereflendiriyorlar. Onları günde 34 kez Allah'a havale ediyorum. 34 insanın ölümünden sorumlu bir komutana “Şeref ödülü” veriliyorsa artık diyecek bir şey de yok. Bizim cüzdanımızda T. C. vatandaşı olduğumuz yazıyor değil mi? Bu komutan kendi vatandaşını öldürmüş. Onların üzerinde bir bıçak bile yoktu. 34 insanı, çocukları paramparça etmenin şerefi midir bu ödül, bunu sormak istiyorum. Hangi vicdana sığar bu?” Sabırlarıyla, metanetleriyle, gururlarıyla (devletin verdiği tazminatı ellerinin tersiyle itmişti, o da diğer kurbanların aileleri de) asıl ödüllendirilmesi gereken Roboski annelerinden Emine Anne’ye cevabı biz verelim: “Sadece ve sadece burjuvazinin olmayan vicdanına sığar, bu ödül ve diğerleri!” Ya da şöyle düzeltelim: “Şerefsizleri ancak vicdansızlar ödüllendirebilir!” 

 

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Şubat 2013 tarihli 40. sayısında yayınlanmıştır.