Kadınların yaşadıkları “algı” değil gerçek!
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 9 Ekim Çarşamba günü partisinin MYK toplantısında artan şiddet ve cinayet olaylarıyla ilişkili konuştu. Erdoğan toplumda infial yaratan, İstanbul Fatih’te iki kadının vahşice katledildiği olaya da değinerek insanların hayatını güvende hissetmesi için ne gerekiyorsa yapacağını söyledi.
Konuşmanın en can alıcı noktası suç işleyenlerin tutuklanmasının kolaylaşacağı ve “cezasızlık algısının” böylelikle ortadan kaldırılacağı ile ilgili kısmı oldu.
Etrafta dolaşan suç makinesi katiller, tecavüzcüler algı mı?
Türkiye’de kadınlara yönelik işlenen suçlar hâlâ tesadüfen yaşanan, münferit olaylar olarak görülüyor. 2024 yılının başından bugüne kadar 296 kadın öldürüldü. Öldürülen 31 kadının failleri daha önce de suç işlemiş ve ceza almamış. Erdoğan 2022 yılında “Türkiye’yi kadın cinayetleri ayıbından kurtarmakta kararlıyız” açıklaması yapmıştı, Türkiye ayıptan kurtulmak bir yana bu “ayıba” daha da batmış durumda.
Bu durumun en büyük sebeplerinden biri ise ezilen ve hor görülen cins olan kadına yönelen şiddetin “normalleştirilmesi”. Bu normalleşme, cezasızlık politikasıyla yargı ve devlet eliyle meşrulaştırılıyor. Örneğin Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesinin ardından Türk Ceza Kanunu’na “ısrarlı takip” suçu eklendi. Bu suçun 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezası var. Ancak bu suç Türkiye’de çoğunlukla hapis cezası ile sonuçlanmıyor. 6284 sayılı Kanun gereğince kadınlar kendilerini ısrarla takip eden kişiler hakkında uzaklaştırma kararı talep etme hakkına sahip. Ancak Türkiye’de yasalar kağıt üzerinde kaldığından uzaklaştırma şikayeti üzerine karakola giden erkek, girdiği gibi elini kolunu sallayarak çıkıyor. Cezalandırılmayan her fail böylelikle daha da cesaretleniyor.
Cezasızlık politikasına iyi hâl ve haksız tahrik indirimlerini de dâhil etmek gerekiyor. İpek Çelik, Çilem Doğan, Nevin Yıldırım örneklerinde öz savunma yapan kadınlar resmen ölmedikleri için cezalandırıldılar. Aynı cezai sistem, tacizcilere, tecavüzcülere, katillere uygulanmıyor aksine mahkemelerde faillerin cezaları iyi hâl ve haksız tahrik gerekçeleriyle indiriliyor.
Erkek vurdu, devlet korudu! İşte örnekleri!
İstanbul Beyoğlu’nda 24 Eylül günü sokak ortasında bir kadın iki kişinin tecavüz girişimine maruz kaldı. Sokaktan geçen iki kişinin olayı fark etmesi üzerine kadın kurtuldu ancak tacizci failler serbest bırakıldı. Ancak kamuoyu baskısı ile tekrar tutuklanan faillerin daha önce de cinsel saldırı, gasp, uyuşturucu madde kullanmak suçlarını işlediği ortaya çıktı. Defalarca suça karışmış kişilerin cesaretle kadınlara yönelik taciz, şiddet suçu işliyor olması algı mı?
2020’de İstanbul’da Nurtaç Canan isimli kadın, ayrılmak istediği eşi Ragıp Canan tarafından vurulmuştu. Öleceğini düşünen kadın, faili ispat edebilmek için yere kanıyla “beni Ragıp vurdu” yazmıştı. Tüm Türkiye’yi ayağa kaldıran bu olaydan sonra fail tutuklandı ancak tam 3 yıl sonra tahliye edildi. Aynı fail, kendisine takılan elektronik kelepçeyi 3 kez kırdı ve Nurtaç Canan’ı ölümle tehdit etmeye devam ediyor. Nurtaç Canan gibi on binlerce kadının yaşadıkları algı mı?
Ankara’da üniversite öğrencisi Şule Çet, 2018 yılında cinsel saldırıya uğradıktan sonra plazanın 20. katından aşağı atılarak katledildi. Failleri cinayet ve cinsel saldırı suçundan ceza alsa da bu cezalar “iyi hâl indirimi” ile 12 yıla indirildi. Şule’yi katledenler 8 yıl sonra aramızda gezecek. Bu iyi hâl indirimi algı mı?
45 yaşında iki çocuk annesi Ayşe Tuba Arslan, 2019 yılında Eskişehir’de evli olduğu Yalçın Özalpay tarafından satırla katledildi. Ayşe Tuba Arslan faili 23 kere şikayet etmiş, mahkemeye verdiği dilekçede “ben ölünce mi yardım edeceksiniz?” demişti. Fail “ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezasına” çarptırılsa da “haksız tahrik indirimi” alarak cezası 24 yıla düşürüldü. Bir kadını satırla katleden cani 19 yıl sonra çıkıp başka kadınların canına kast edecek. 23 kere şikayet edilmiş bir suç makinasının sokakta elini kolunu sallayarak gezmesi ve bir kadını göz göre göre katletmesi algı mı?
Erkek egemen sistemin yargısı, erkek ve kadına eşit yaklaşmadığından örnekler ne yazık ki oldukça fazla. Kadınlar bir bir katledilirken, dalga geçilir gibi yaşadıklarımıza “algı”dan ibaret sayılması kabul edilemez. Kadın katillerine, tacizcilere, tecavüzcülere “psikolojik sorunları vardı”, “uyuşturucu madde etkisindeydi”, “akli dengesi yerinde değildi” açıklamaları devletin ve kamu kurumlarının acizliğini bir kez daha ortaya çıkaran bahanelerdir. Etkili politikalar üretmek, uygulamak; kadınlara yönelik suçlar gerçekleşmeden önleyici adımlar atmak ve işlenen suçları iyi hâl ve haksız tahrik indirimleri olmadan cezalandırmak devletin görevidir.
Öz savunma yaşatır
Tüm bu karanlık tablo içinde yaşamına dişiyle tırnağıyla sahip çıkan kadınların yapabileceği ilk şey hayatına sahip çıkmak için örgütlenmek. Örgütlü bir şekilde emekçi kadınlarla, kız kardeşleriyle yan yana olan kadınlar daha güçlü bir şekilde hayatlarını ve haklarını savunabilir. Bu örgütlülüğün sonraki adımı ise hayatlarımızı gerçek anlamda koruyacak; şiddeti, şiddet anında savuşturmaya yarayacak öz savunma örgütlenmeleri kurmaktır. Öz savunma, yukarıda örneklerini gördüğümüz kağıt üzerinde kalan yasalardan, yönetmeliklerden çok daha etkili olacaktır.