Polonez direnişinin en önündekiler: Korku ölüme, cesaret zafere götürür diyen emekçi kadınlar
“Direnin dostlar, haklılara korku yok!”, “Direnin dostlar, işçilere korku yok!”, “Korku ölüme, cesaret zafere götürür!” Bunlar, Polonez direnişinde 20 Ağustos’ta düzenlenen slogan yarışması için bulunan sloganlardan bazıları. O gün çadırda yarışma kısmı rafa kalkmış, direnişin bağrından çıkan sloganlar hep birlikte coşku ve neşe içinde atılmıştı. Bu sloganların çadırda atıldığı ilk günden sonra da tıpkı o güne kadar olduğu gibi Polonez işçileri, bu sloganların hakkını fazlasıyla verdiler, iki ayı aşkın süredir korku nedir bilmeden mücadele ediyor, cesaretlerini de dosta düşmana gösteriyorlar. Hele bu mücadelenin en önünde dövüşen emekçi kadınlar!
Daha direnişin ilk haftasında, Cumartesi günü kapının önünde ilk biber gazını yediğimiz gün, yani Polonez işçilerinin, patrona kalkan olduğu için polisle ilk kez karşı karşıya geldikleri gün, sözde değil gerçekten de en önde, polisin karşısında işçilerin en önünde duran bir kadın arkadaşımız dönüp “Kadın olduğumuz için bize dokunmazlar, dokunamazlar değil mi?” diye sormuştu. Sonra? Sonrası malum. O gün gaz yedik, ilerleyen günlerde dokunmak ne kelime, emniyet müdürü çevik kuvvete “saldırın” talimatı bile verdi. Çevik kuvvet ve özel tim polisleri işçilerin boğazını sıktı, yerlerde sürükledi, ters kelepçe ile gözaltına aldı. İşçilerin kiminin kolu bacağı kırıldı, kiminin belinde çatlak oluştu, kiminin omurgası yaralandı, kimi saldırılar sırasında baygınlık geçirdi, fenalaştı. Kadın işçilere müdahale için kadın polisler getirildi, onların gücü yetmeyince erkek polisler de kadın işçilere müdahale etti. Sonra mı? Sonrası gurur! İlk Cumartesi günü o soruyu soran kadın arkadaşın kelimeleriyle söyleyecek olursak, “Yıkılmadık, daha da güçlüyüz!”
Polonez işçileri bugüne kadar kazanmak için ne yapması gerekiyorsa onu yaptı, bu yolda karşı karşıya kaldığı her saldırıyı göğüsledi, bir adım geri adım atmadı. Her saldırı işçilerin direncini kıracağı yerde öfkeyi biledi. Her saldırıdan sonra daha da inançlı bir şekilde tekrarlandı bu mücadelenin sadece bir ekmek davası olmadığı, bir onur haysiyet mücadelesi de olduğu. İlk atılan 13 işçi arkadaşlarına sahip çıkmak için eylemlerine başlamıştı Polonez işçileri ve her saldırıdan sonra “ne olursa olsun arkadaşlarımı bırakmam” sözleri daha da kararlı şekilde çıktı ağızlardan. Ve sloganda söylendiği gibi haklılara korku yoktu, işçilere korku yoktu, emniyetin ne olacak ki müdahale edince çil yavrusu gibi dağılacaklar dediği emekçi kadınlara korku yoktu.
Polis saldırıları sadece sert değildi aynı zamanda fabrikanın iki kapısının önünde verilen mücadelelerde polis bilinçli bir şekilde başörtülü işçi kadınların başörtüsünü açacak şekilde müdahaleler yaptı. Buyurun “benim başörtülü bacım…” sözleriyle emekçi halkı bölmeye çalışan iktidarın ikiyüzlülüğüne karşı Polonez işçisi ablamızın sözleri: “Başörtülü ablaları ayak altına verdiler. Biz anneyiz, biz bacıyız, biz kardeşiz. Bir anne, bacı, kardeş böyle yerlerde sürüklenmez.” Ve bu bilinçli saldırılara rağmen bizim başörtülü başörtüsüz bacılarımız sinmek bir yana daha da güçlü çıktı sermayenin, onlara kalkan olanların karşısına. Polonez çadırında anıldığı adıyla bir şafak operasyonu ile emniyet, yüzlerce polisi işçilerin üzerine saldığı sırada, kol kola girdiği, birbirine kenetlendiği kadın erkek tüm işçi arkadaşlarına cesaret vermek için bir işçi ablamız Yunus peygamberin okyanusun ortasında bir balığın karnındayken oradan çıkmak için okuduğu duayı yüksek sesle okuyor, alacakaranlığı onun sesi yırtıyor, sanki savaş meydanında edilen yeminler gibi herkesin mücadele azmini, inancını tazeliyordu. Diğer kapıda aynı dakikalarda başka bir işçi kadın, zincirlendiği arkadaşından koparıp kendisini gözaltına almaya çalışan polise “Ben Türk kadınıyım, gücünüz bana kolay kolay yetmez” diye bağırıyordu. Bir başka anda, işçiler fabrikanın önündeyken, burası yol kapatamazsanız müdahale ederim diyen polise karşı kadın işçiler, “15 Temmuz’da sokağa dökülün demeyi biliyordunuz” diye haykırıyordu. Böyle sayısız örnek var Polonez işçisi kadınların bugüne kadar yarattığı. Hepsinin ortak ve en önemli noktası, kadınların mücadelenin kritik bir anında korkusuzca öne çıkması, diğerlerine cesaret ve güç vermek için inisiyatif alması. Polonez direnişine kadınların damgasını vurmasının sebebi direnen işçilerin çoğunluğunun kadın olması değil. Polonez bir kadın direnişi değil. Polonez bir iş, aş, hürriyet, onur, haysiyet mücadelesi. Ve bu mücadeleye emekçi kadınlar, her barikatta, her kavgada en önde saf tutarak, en kritik anlarda görev almak için öne çıkarak, direnişin moral gücü anlamında da öncülüğünü yaparak damga vuruyor! Selam olsun Polonez’de en öne çıkan emekçi kadınlara! Ve elbette selam olsun, onların öncülüğünde, onlarla omuz omuza mücadele etmekten gurur duyuyoruz diyen Polonez işçisi erkek yoldaşlarımıza, kardeşlerimize!
Bu yazı Gerçek gazetesinin Ekim 2024 tarihli 181. sayısında yayınlanmıştır.