Kaliforniya Üniversiteleri sisteminde Filistin hüsranı

Kaliforniya Üniversiteleri sisteminde Filistin hüsranı

Amerika’nın önde gelen Kaliforniya Üniversiteleri sisteminde her yıl bir grev gündemi oluyor. 2020 ve 2022 senelerinde biri fiilî, biri resmî olmak üzere iki ekonomik grev dalgası yaşanmıştı. Bu kez Kaliforniya Üniversitesi (İngilizcedeki kısaltmasıyla UC) asistanları politik sebeplerle ayağa kalktı. UC sisteminin çalışma koşulları nev-i şahsına münhasır. Tüm Kaliforniya eyaleti sathına (yaklaşık 420 bin kilometre kare) yayılan, her biri farklı bir takvime sahip 11 kampüsten oluşan bu sistemde toplam 48 bin asistan, laboratuvarlarda, sınav okuyarak, ders asistanlığı yaparak çalışıyor. Aynı sendika dahilinde ve aynı patron hizmetinde faaliyet yürüten asistanlar, bir yandan ekonomik zorluklarla bir yandan da giderek artan polis şiddetiyle karşı karşıya. Sistemin en büyük kampüsleri, toplam 20 bini aşkın çalışanıyla Berkeley ve Los Angeles.

Filistin yanlısı öğrenci hareketi, Amerika’da Nisan ayından itibaren yeni bir şahlanma yaşadı. Belli başlı tüm üniversite kampüslerinin ana meydanları Özgür Filistin kamplarınca işgal edildi. New York’taki Columbia Üniversitesi kampını polisin dağıtmasını müteakiben Berkeley’de 22 Nisan’da UC sisteminin ilk kampı kuruldu. Kamplar, sisteme bağlı diğer üniversitelere de hızla yayıldı. Kampların talepleri, UC sisteminin İsrail’le olan tüm ekonomik ilişkilerini kesmesi, silah sanayiinden alınan fonların durdurulması ve İsrail üniversitelerine akademik boykot uygulamasıydı.

Daha ay dolmadan Los Angeles kampüsünde kurulan kamp, önce Siyonist çetelerin, ardından polisin saldırısına uğradı. Sendika şube başkanının konuşmaya geldiği gece gerçekleşen polis saldırısı, hemen ertesi güne rastlayan 1 Mayıs’ta sendikanın grev çağrısı yapmasıyla sonuçlandı. Amerika’nın son derece kısıtlayıcı çalışma yasaları sebebiyle kampların taleplerini doğrudan dile getiren bir grev imkânsız. Ancak sendika, saldırıları birer sözleşme ihlali ve iş güvenliği sorunu olarak ele alarak greve çıktı. Böylece üniversitede örgütlü olan UAW sendikasının 4811 numaralı şubesi, resmen olmasa da fiilen ülkenin ilk kitlesel siyasî grevine imza attı.

Ancak sendikanın bürokratik, siyaseten suya sabuna dokunmak istemeyen liderliği, kendi ilan ettiği grevi baltalamaya koyuldu. Başka sektörlerde etkili olmuş aşamalı grev modeli, sektör-taban örgütlülüğü farkı, takvim ve benzeri gözetilmeden bu greve de uygulanmaya çalışıldı. Bu sebeple eğitim takvimi daha erken sonlanan Berkeley greve katılamadı. Görünürde kampların esas müzakere mercii olmasına saygıdan dolayı ne doğru dürüst talep öne sürdü, ne de stratejik tartışmaya müsaade etti. Ancak grev esnasında gerçekleşen eylemlerde mevzuata aykırı olduğu gerekçesiyle Filistin yanlısı sloganlara dahi izin verilmedi. Kamplar ise ısrarla grev nöbeti gözcülüğü talep etmelerine rağmen, sendika liderliği polis baskını esnasında kamplara sayı ya da güvenlik takviyesi yapmaktan imtina etti. Kamplar bir bir dağıtıldı, grev ise muhafazakâr bir yargıcın grevin yasadışı olduğunu iddia eden bir kararıyla sonuçlandı. Bu karar, daha sonraki ekonomik grevlere karşı dahi emsal teşkil edebilir, bu sebeple de patronun elinde müthiş bir silah.

Sendika liderliğinin bu korkaklığının altında çoğu liderin ya UAW bürokrasisinde (ki bu katman Demokrat Parti’ye göbekten bağlı) ya da doğrudan Demokrat Parti çevrelerinde iş bulma ümidi yatıyor. UC sistemi Yönetim Kurulu Başkanı ise Kaliforniya valisi. Yani sendika ağaları, işçinin hem siyasi hem ekonomik taleplerini kendi kişisel çıkarlarına kurban ediyor. Üniversite işçilerine düşen ise sendikalarına üye olmak ve bürokrasinin hakimiyetini kırmak için sendikalarına sahip çıkmak ve denetlemek.

 

Bu yazı Gerçek gazetesinin Temmuz 2024 tarihli 178. sayısında yayınlanmıştır.