Almanya’da ön-faşizme karşı tepkiler
Almanya’da Correctiv adlı haber kuruluşu 15 Ocak’ta sansasyonel bir haber yayınladı. Bu habere göre, Berlin’in merkezinin dışında kalan bir bölgede, Alman ön-faşist AfD (Almanya için Alternatif) partisi, Avusturya’dan ön faşist Kimlikçi Parti ve bazı yerel faşist öğrenci kulüplerinin üyelerinin katıldığı gizli bir toplantı yapıldı. Bu grupların yanı sıra toplantıda bazı meşhur patronlar, doktorlar, avukatlar ve hatta son seçimlere kadar iktidarda olan Hristiyan Demokratlar gibi daha “ılımlı” siyasi partilerden üyeler de vardı. 25 Kasım 2023’te gerçekleşen toplantıda ülkenin “Alman kültürüne asimile olamamış gruplardan” zorla temizlenmesine yönelik bir ana plan öne sürüldü. Özellikle Almanya vatandaşı olan “yabancı unsurlar” konusunda, uzun vadeli bir baskı stratejisi yoluyla onlardan yavaş yavaş kurtulmaya dayalı bir strateji gündeme geldi.
Bu haberin yayınlanması üzerine protestolar ülkede dalga dalga yayılmaya başladı. İlk başta sol örgütlerin öncülüğünde yaklaşık 50 bin kişilik yerel protestolarla başlayan eylemler Ocak ayının sonlarına doğru yaklaşık 100 farklı şehirde toplamda 1 milyon kişinin katıldığı büyük bir kitleselliğe kavuştu. Faşizmin yükselişi ve ön-faşizm konusunda hâlâ gerçeklerin çok gerisinde olan siyasi partilerin aksine halk, protestolarda AfD ve Kimlikçi Parti gibi örgütlerin faşist niteliğini açıkça ortaya koyup lanetliyor.
Ancak böyle geri bir siyasal ortamda, dağınık ve örgütsüz bir halkın tüm bu gelişmelerin arkasındaki dinamikleri tespit etmesi beklenemez. Örneğin Almanya halkının önemli bir kısmı, AfD’nin önlenemeyen yükselişi, Almanya’nın hızla yeniden silahlanması ve buna bir bahane olarak kullandığı Ukrayna savaşı arasındaki ilişkiyi göremiyor. AfD’nin yükselişini liberal haklara karşı gelen bazı geri kafalı insanların yerel bir inisiyatifi gibi gören halk, dünya genelinde yükselen faşizm ve dünya savaşı tehlikesine karşı tamamen silahsız bırakılmış durumda. Bunun bir yansımasını da, yükselen faşizmin Almanya’daki Müslümanlara karşı olan tavrının ve bunun İsrail’in soykırımı ile olan ilişkisinin görülememesi. Her ne kadar Kimlikçi Partililer, Yeni Zelanda’da bir camide toplu katliam yapan Brenton Tarrant ile olan ilişkilerini saklamasa da Alman kamuoyu bu bağlantıyı kurabilmiş değil. Hatta bir adım ileri giderek, bu bağlantının Alman egemenleri tarafından bilinçli olarak gizlendiği söylemeliyiz. Tabii bu durumda faşizm karikatürize edilerek Yahudi düşmanlığına indirgeniyor. İşte bu yüzden de faşizme karşı yapılan eylemlerde Filistin dostları büyük bir baskıyla karşılaşıyor, bazı yerlerde eylemlerden uzaklaştırılıyor.
Siyonizmin fikir babası Theodor Herzl, kurulmasını planladığı devletteki yerel halktan kurtulmak için uzun vadeli bir baskı programı önermiş ve “onlara bu topraklarda iş vermeyerek, onları göçe zorlayacağız” demişti. Bugün bir yandan Theodor Herzl’in izinden giden İsrail, etnik temizlik emellerini Gazze soykırımı ile sürdürürken, diğer yandan Theodor Herzl’in söylediklerinin neredeyse aynısını söyleyerek yükselen faşist hareket Almanya ve diğer Avrupa ülkelerinde günden güne güçleniyor. Tüm bunlar, NATO’nun Ukrayna’daki faşist örgütleri kullanarak Rusya’ya karşı yürüttüğü operasyon ve Almanya’nın yeniden silahlanması arka planında gerçekleşiyor. Almanya halkının faşizmin yükselişine karşı kitlesel tepkisi ne kadar görkemli olursa olsun, siyasal bilinç ve örgütlülükle birleşmezse manipüle edilmeye ve yenilmeye mahkûm kalacak. Bu cenderenin aşılmasını sağlayacak tek güç ise, Almanya’daki işçi sınıfını ırk ve ulus ayırmadan örgütleyecek bir savaşçı işçi sınıfı partisidir.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Mart 2024 tarihli 174. sayısında yayınlanmıştır.