Başyazı: İşçilerin birliği sermayenin iki paralık düzenini yenecek!
2023’ü asgari ücret gündemiyle bitirdik. 2024’ü MESS grevleri gündemiyle açıyoruz. Sınıf kavgası durmaksızın devam ediyor. “Algı operasyonları” da bu kavganın bir parçası ve sermayenin en çok kullandığı yöntem. Örneğin asgari ücretin 2 lirası en çok tartışılan, insanların en çok sinirine dokunan konulardan biriydi. Çarşıda pazarda fiyat etiketlerinde 99 rakamını görmeye alışmış olan herkes asgari ücretin kuyruğuna eklenmiş 2 liradan da aynı mesajı aldı. Ama asgari ücretin kuyruğuna eklenmiş 2 liradan çok daha büyük algı operasyonları var. Mesela “700 lira asgari ücret desteği”... Sanki desteği yapan devlet, desteklenen de işçiymiş gibi. Desteğin kaynağı devlet değil, İşsizlik Sigortası Fonu. (Devlet bu fona ücretin %1’i oranında prim katkısı yapıp fonda biriken paranın yüzde 70’ini (132 milyar lira) tahvil aracılığı ile hazineye geri alıyor.) Desteği alan ise işçi değil patron! O İşsizlik Sigortası Fonu ki her ay işçilerden prim kesilerek biriken fondan işsizlik ödeneği olarak 19,8 milyar lira, patronlara farklı kalemlerdeki ücret garantileri, destek ve teşviklerle 75 milyar lira ödeniyor. Yani işçinin alınterinden yapılan kesintilerle biriken fon, sermaye ve devlet tarafından sistematik olarak yağmalanıyor.
Patronlar sendikası TİSK’in Başkanı Özgür Burak Akkol asgari ücretin 17.002 lira olarak açıklandığı toplantıda “imkânı ve gücü olan işverenlerimizi bunun üzerinde ücretler vermeye de teşvik ediyoruz” dedi. Ama sadece günler sonra TİSK’e bağlı Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası (MESS) grup sözleşmesi kapsamında metal işçilerine asgari ücretin sadece yüzde 5 üstüne çıkan bir teklif verdi. İmkân da güç de MESS patronlarında fazlasıyla var! Bu şirketler içinde net kârlarını yüzde 100’den daha az arttıran yok! Türkiye’nin ilk 500 şirketinin toplam kâr artışı yüzde 245! Ama verdikleri yine asgari ücret. Hesap ortada! “İmkânı olanın” bize lütufta bulunmasını bekleyecek değiliz! Hak verilmez alınır!
Metal işçisi bu kârları ekonomi bültenlerinden görmedi. Kendilerine sefalet zammı dayatanlara her gün neler kazandırdıklarını gayet iyi biliyorlar. O kârlar her gün her vardiyada bantlarda, tezgahlarda onların ellerinin arasından geçti. Şimdi işçiler MESS dayatmasına hayır diyor. Greve hazırlanıyor. İşçiler “açlıktan ölmeyiz biz bu yoldan dönmeyiz” diyor. Greve çıktıklarında kendilerine dayatılan sefalet ücretini almayacak, patronların başına çalacaklar. Çarklar durduğunda patronların zararı ise binlerle değil milyarlarla ölçülecek. Buna rağmen işçiyle alay eder gibi asgari ücreti dayatıyorlar. Patronlar neye güveniyor? Elinde üretimden gelen gücü olan işçilere karşı bu özgüven nereden geliyor? Patronlar nasıl bu kadar utanmaz, bu kadar fütursuz, bu kadar yüzsüz olabiliyor?
Bileklerinin gücüne değil iktidarın bu grevleri “millî güvenlik gerekçesi” ile yasaklayacak olmasına güveniyorlar. “Fabrikalar durursa ekonomi batar, vatan millet tehlikeye düşer” diye propaganda yapacak olan istibdad medyasına güveniyorlar. Oysa aynı fabrikaların birçoğu, Covid salgınını, tedarik zincirlerini bahane edip yeri geliyor günlerce hatta haftalarca üretimi durdurabiliyor. Bu dönemlerde işçilerden ücret ve yıllık izin kesintileri yapıyor. İşten çıkartma tehditleri hiç bitmiyor. Kâr edemediklerinden değil daha fazla kâr etmek ve esnek çalışmayı fiilen dayatmak için. Nitekim artan kârlardan da görüyoruz bu durumu. Peki patronlar çarkları durdurduğunda Erdoğan’dan “ekonomi batacak” ya da “bu millî güvenliğe aykırıdır” lafını duyan oldu mu? İstibdadın medyasından bu yönde bir eleştiri duyan okuyan var mı? “İstediğimiz asgari ücret olmazsa işten çıkartma yaparız” diyen yani tüm milleti üretim ve yatırım yapmamakla tehdit eden patronlara her gün vatan millet edebiyatı yapanlardan bir tane laf eden çıktı mı? Devletin polisi, jandarması yasa dışı işten çıkarma yapan, sendikalaşmayı engelleme suçu işleyen patronların kapısına bir defa gitmiş mi? Hakkını arayan işçiler eylem yaptığında karşılarında polis ve jandarmanın barikatı hiç eksik olmuş mu? Bu memleketin her bir işçisi ve emekçisi bu soruların cevaplarını gayet iyi biliyor.
Patronların imkânı da gücü de var. Para onlarda, devlet arkalarında ve bu gücü işçinin hakkını vermek için değil, işçinin hakkını gasbetmek için kullanıyorlar. Yani düpedüz sınıf kavgası veriyorlar. Ama bu kavgada işçi sınıfının imkân ve gücü daha fazla. 1 Mayıslardan Tekel direnişlerine meydanlara indiğinde memleketin gerçek sahiplerinin kim olduğunu dosta düşmana gösteren, 15-16 Haziran’lardan Zonguldak madencilerinin eylemlerine yollara düştüğünde tüm ülkeyi sarsan, Kavel’lerden Bekaert’lere grev yasaklarını grevle aşan, sefalet çekse de, tezgahlarda ömür çürütse de, iş cinayetlerinde can verse de sınıf olarak bileği bükülemeyen işçi sınıfımız sermayenin iki paralık düzeninden güçlüdür. Yeter ki bu gücü kullanmak üzere birleşsin. Birleşik Metal-İş’in grev kararı ve kararlılığı ayrı gayrı demeden tüm sendikalara yayılsın. Her fabrika Kavel olsun! Yeter ki işçisiyle, kamu çalışanıyla, köylüsüyle, küçük esnafıyla tüm emekçi halk grevleri sahiplensin! 2024’te bu iki paralık düzenin barikatlarını aşalım! Ekmek ve hürriyet kazansın!
Bu yazı Gerçek gazetesinin Ocak 2024 tarihli 172. sayısında yayınlanmıştır.