Faşizmin çirkin yüzü Arjantin’de
Gerçek gazetesi okurlarının gayet iyi bildiği üzere, son on yılda faşizm dünyanın dört bir yanında atılım yaptı. Bu atılımın merkezi, faşizmin doğum yeri olan Avrupa idi. Kendi çok özel gelişimi içinde Hindistan da faşizmin hızla ve büyük bir güçle iktidara geldiği bir başka ülke idi. Bunları ABD’de serseri mayın faşisti Donald Trump izledi. Bir dizi sebeple, Latin Amerika’da faşizmin gelişimi daha zayıf oldu. Bu hareketin Latin Amerika’daki en büyük atılımı, Jair Bolsonaro’nun (en büyük rakibi İşçi Partisi adayı Luiz Inácio Lula da Silva’nın hukuki bir darbe ile hapse atılıp seçim dışı bırakılmasının da yardımıyla) 2019 ve 2022 yılları arasında Brezilya’da cumhurbaşkanı seçilmesi olmuştu.
Şimdi faşizm, Latin Amerika’nın Meksika ve Brezilya ile birlikte üç büyük gücünden biri olan Arjantin’de iktidarın kapılarını zorluyor. Uzun yıllar Arjantin siyasetinde esamesi okunmayan faşizmin, böylesi büyük bir hızla ülke siyasetinin en büyük güçlerinden birisi haline gelmiş olması çok çarpıcı. Bu hareketin başını, sıklıkla Trump ve Bolsonaro ile kıyaslanan cumhurbaşkanı adayı Javier Milei çekiyor. Milei (Amerika kıtasındaki diğer iki muadili Trump ve Bolsonaro’ya benzer biçimde) köklü bir siyasi örgüte dayanmıyor. Siyasi geçmişi de oldukça sınırlı. Uzun yıllar ekonomistlik ve (bizim de benzerlerini Türkiye’deki televizyon programlarından iyi tanıdığımız şekilde) tartışma programlarında ve çeşitli televizyon şovlarında akademik ünvanlı soytarılık yaptıktan sonra 2021’de milletvekili seçildi. Kısa süreli milletvekilliği kariyerindeki icraatı da genel olarak vergilerin ve devlet harcamalarının azaltılması hatta kesilmesi için yaptığı sınırlı sayıdaki konuşmadan ve imzaladığı yasa tasarısından ibaret.
Milei’nin siyasi çizgisi, birçok açıdan Kuzey ve Latin Amerika faşizminin Avrupa’daki örneklerden nasıl farklılaştığına ve farklılaşacağına dair Trump ve Bolsonaro’da ayrı ayrı gördüğümüz eğilimleri kendinde topluyor. Aynı Bolsonaro gibi (Avrupa’daki Le Pen ve Meloni gibi örneklerin ve Trump’ın aksine) Milei de örgütlü işçi sınıfını kazanmaya çalışmadan, sert bir özelleştirme programı savunarak galiz bir işçi düşmanı siyaset yürütüyor. Tüm faşizmler işçinin düşmanıdır, ama Latin Amerika’nın faşistleri Bolsonaro ve Milei, Avrupa’daki ve ABD’deki dostlarının aksine bunu gizlemeye tenezzül dahi etmiyor. Aynı Trump gibi, Milei de bir çeşit televizyon şaklabanlığını, siyasi kariyeri için kullanıyor. Ünlenmesinin sebeplerinden biri televizyonlarda cinsel kudret kazanmanın yollarına dair yaptığı konuşmalar. Yukarıda yazdığımız gibi, hem Trump’a hem Bolsonaro’ya benzer şekilde, örgütlü bir harekete dayanmadan, kendi popülaritesi etrafında hayat bulan yeni bir siyasi hareket (La Libertad Avanza, Özgürlük İlerliyor) oluşturuyor. En belirleyici özelliklerinden biri ise, aynı Brezilya’da olduğu gibi (önemsiz sayılamayacak Perulu göçmen nüfusa rağmen) göç ve mülteci meselelerinin nispeten tali olduğu ve sosyalist hareketin güçlü olduğu bir ülkede yükselmesi sebebiyle, programının sert bir sosyalizm karşıtlığına dayanması. Dahası aynı Bolsonaro gibi, Milei de (Arjantin’in para birimi Peso’yu terk edip ABD doları kullanmaya başlamasını savunacak kadar) arsız bir ABD işbirlikçisi. Yani aynı Bolsonaro gibi Milei de, Thatcher’cı neoliberalizmi faşizmin metotlarıyla birleştirerek, bir çeşit (1973’te darbeyle Şili’de iktidara gelen) Augusto Pinochet programıyla iktidara yürüyor.
27 Ekim’de Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunda (anketler kendisini ilk sırada göstermesine rağmen) Peronist rakibi Sergio Massa’nın arkasında ikinci sırada kalan Milei’nin cumhurbaşkanı olup olmayacağı 15 Kasım’daki ikinci turda belli olacak. Ama Arjantin’de faşizm, karşısında hem çok gelişkin bir işçi hareketi hem de işçi sınıfıyla güçlü bağlara sahip olan ve FIT-U (Solun ve İşçilerin Cephesi-Birlik) içinde güçbirliği yapan devrimci partiler bulacak. Bu iki kuvvet arasındaki mücadele, Latin Amerika’nın geleceğini belirleyecek.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Kasım 2023 tarihli 170. sayısında yayınlanmıştır.