Şili devrimine ağıt (3): Mahir Şili’de: Miguel Enríquez
Bir zamanlar kana bulanmış Santiago’nun
Sokaklarında dolaşacağım yeniden
Ve özgürleştirilmiş güzelim bir meydanda
Duracağım aramızda olmayanlara ağlamak için.
Yakan kavuran bir çölden geliyor olacağım
Ormanlardan göllerden geçerek
Ve Santiago’nun bir varoşunda
Anacağım daha önce yitirdiğim kardeşlerimi.
Yurdunu kurtarmak için az olsun çok olsun
Bir şeyler yapanların yanına katılacağım
Ve ilk kurşunları sıkacağım
Er ya da geç, ama hiç vazgeçmeksizin.
Geri gelecek o kitaplar, o türküler
Katillerin elleriyle yaktığı
Küllerinden doğacak yeniden halkım
Hesabını ödeyecek yurduna ihanet edenler.
Bir çocuk oynuyor olacak bir ara sokakta
Ve yeni arkadaşlarıyla şarkı söyleyecek
Ve bu şarkı La Moneda sarayında
Kıyılan bir hayatın şarkısı olacak.
Bir zamanlar kana bulanmış Santiago’nun
Sokaklarında dolaşacağım yeniden
Ve özgürleştirilmiş güzelim bir meydanda
Duracağım aramızda olmayanlara ağlamak için.
Pablo Milanés
“Yo pisaré las calles nuevamente”
Pinochet blitzkrieg taktiğini Hitler’den öğrenmiş olmalı. Şili darbesi Hitler’in yıldırım savaşı süratini hatırlatıyor. Jara darbeden 5 gün sonra öldürülmüştü. Neruda sadece bir hafta daha hayatta kalabildi, darbeden 12 gün sonra zehirlendi. İlk on günde 300’den fazla yargısız infaz olduğu söyleniyor. Pinochet’nin canlı ya da ölü ele geçirilmesini en çok istediği kişilerden birinin Miguel Enríquez olduğu biliniyor. Hatta onu ilk gün, hemen oracıkta temizletmek istemiş bile olabilir. Ama koskoca bir yıl boyunca beklemek zorunda kaldı. Devrimci önder de Pinochet gibi savaş taktiği uyguluyordu çünkü. Doğaçlama hareket etmiyordu.
Mir
11 Eylül Şili darbesine ilişkin daha önceki yazılarımızda Şili’nin 1970-1973 arası siyasi güçler mevzilenmesinde Mir adlı örgütün (Movimiento de Izquierda Revolucionario-Devrimci Sol Hareket) solun etkili güçleri arasında Halk Birliği’ne katılmayan tek örgüt olduğunu aktarmıştık. Mir’in Halk Birliği iktidarı döneminde ve daha sonra Pinochet rejimi altında izlediği politikalara birazdan döneceğiz. Kabaca söylemek gerekirse, Mir, Şili solunun etkili güçleri arasında 1970-1973 arasında doğan devrimci kriz içinde çözümü işçi sınıfının ve yoksulların kendi organlarının ele almasında ısrar eden, burjuva devletinin yıkılmasını ve yeni bir devlet kurulmasını savunan, perspektif olarak Halk Birliği iktidarının ötesine geçmeye çabalayan tek odaktı. Bizim açımızdan ve bütün enternasyonalist Marksistler açısından bu yüzden önem taşıyor.
Mir genç bir örgüttü. Büyük sınıf mücadeleleri deneyimi yaşamadan Şili’de 1970’li yılların başında kendini devrimci bir kriz içinde buldu. Önderliği de çok gençti. Allende başa geçtiğinde Mir’in önderleri (birazdan göreceğiz hepsi aynı kuşaktandı) 25-26 yaşında idiler. Bu, elbette büyük bir dezavantajdı.
Üstelik, daha önce de yazdık, Mir’in doktrin evreninde en önemli belirleyen Küba devriminin deneyimiydi. Oysa Küba ile Şili’nin devrimci güzergâhı bambaşka idi. Fidel ile Che yola çıktıklarında Küba esas olarak bir köylü toplumuydu; onlar kuracakları “foko”nun (gerilla ocağının) durgun ama bir kıvılcımla harekete geçmeye hazır koşullarda yaşayan köylülüğün ileri atılmasını sağlayacağı varsayımıyla hareket ediyorlardı. Küba’nın özgül koşullarında bunun tuttuğunu biliyoruz. Şili’de ise işçi sınıfı Küba’dan çok daha fazla gelişmiş durumdaydı. Başkent Santiago de Chile, Concepción, Valparaiso gibi kentlerin çevresi sanayi bölgeleriyle doluydu. Madenlerde, tekstil, çimento, gıda, hatta otomotiv montaj fabrikalarında hatırı sayılır büyüklükte bir işçi sınıfı çalışıyordu.
İkincisi, iki ülkenin siyasi yapısı çok farklıydı. Şili çok uzun bir süredir epeyce istikrarlı bir burjuva demokrasisinin koşulları altında yaşıyordu, çok güçlü bir reformist işçi hareketi vardı. Buna karşılık Küba’da ne gelişmesinin ön aşamalarındaki işçi sınıfı ne köylülük istikrarlı bir örgütlenme içinde olmuştu. Şili’de devrimciler bir yere kadar açık propaganda olanaklarından yararlanıyordu. Küba’da ise Batista diktatörlüğünün sert baskısı ancak illegal çalışmayı olanaklı kılıyordu.
Nesnel koşullardaki bu farklılığın yanı sıra 1950’li yılların ikinci yarısında Küba ile 1970’li yıllar başı Şili’si arasında bir de konjonktür farkı vardı. Evet, Küba’da bir dizi devrimci hareket Batista diktatörlüğüne meydan okuyordu ama halkın canlılığı sınırlıydı. Bu yüzdendir ki Castro ve sonra Che “foko”culuğun halkı ayağa kaldırmada oynayacağı rolü stratejilerinin merkezine almışlardı. Oysa Şili’de 1960’lı yıllar, aynen Türkiye’de olduğu gibi sınıf mücadeleleri açısından zaten bir yükseliş dönemiydi.
Bu durumda Mir’in Fidel ve Che’den devraldığı stratejik alet kutusunun Şili’nin 1970-1973 konjonktüründe işe yaraması söz konusu bile değildi. Buna rağmen, Mir önder kadrolarının, özellikle de zamanla otoritesini çevresine kabul ettiren Merkez Komitesi Genel Sekreteri Miguel Enríquez’in çok özel olarak yetenekli bir kadro olması bu uyumsuzluğun yarattığı dezavantajların kısmen aşılmasını sağlayacaktır. Mir’in Halk Birliği dönemi Şili’sindeki varlığı, Halk Birliği’nin reformist, düzen meşruiyetine hapsolmuş politik stratejisinin karşısında devrimci bir politikanın soyut bir öneriler dizisi olarak kalmak yerine pratik bir gerçeklik haline gelmesini sağladığı ölçüde Şili devriminin derslerle dolu tarihinde büyük bir zenginlik yaratmıştır.
Zengin çocuklarının radikalizasyonu
Victor Jara ortakçı köylü ailesine doğmuş ve o yetişme tarzı içinden emekçi ve yoksul halkın hizmetine girmiş biriydi, yazdık. Miguel Enríquez ve arkadaşları ise tam tersine Şili’nin “seçkin” diye bilinen ayrıcalıklı, hem burjuva hem aydın katmanlarına mensuptu. Mir’in önder kadrosu büyük ölçüde aynı kentin (Concepción), aynı üniversitenin, hatta aynı fakültenin (tıp fakültesinin) mahsulüdür. Miguel’in ailesi neredeyse aristokratik denebilecek özellikteydi. Babasının anne tarafından soyadı Frödden idi. Yani Alman kökenliydi o taraf. Annesinin anne tarafından soyadı ise Townsend. Yani İngiliz kökenli bir aile. Latin Amerika’da İspanyol ya da (Brezilya’da Portekiz) kökenli iseniz, alçakgönüllü bir aileden geliyor olabilirsiniz. Almanya, İngiltere, Hollanda gibi kuzey ve batı Avrupa ülkelerinden geliyorsanız, yüzde 90 zengin bir ailenin çocuğusunuzdur. Babası, tıp profesörüydü, dekandı, rektördü. Sonra da Allende hükümetinde Eğitim Bakanı oldu. Bu yüzden Miguel, Allende için Sinan, Aybar için neyse oydu: bir arkadaşının oğlu. (Unutmayalım, Allende de aynen Miguel’in babası gibi tıp doktoru idi.) Bunun önemini aşağıda göreceğiz. Miguel’in annesi ise daha da önemli olarak Şili’nin ilk kadın milletvekiliydi. Miguel ilk sekiz yıllık eğitimini “Colegio Saint John’s” adını taşıyan, sadece en varlıklı ailelerin çocuklarını yollayabildiği bir okulda okudu.
Miguel böyleydi de daha sonra birlikte devrimci politika yapacağı arkadaşları farklı mıydı? Bir kere iki ağabeyi hep en önemli yoldaşları arasında oldu. Daha da ötede Mir’de en önemli pozisyonlarda olacak olan arkadaşlarının hepsi de “tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş” idi. En yakın iki arkadaşı ve devrimci yoldaşının adları Bautista van Schouwen (Hollanda adı) ve Marcelo Ferrada de Noli idi. İlkini açıkladık. Ama sadece Hollandalı değil bir de aristokratik paye gibi olan “van” var isminde, Almanların “von”una karşılık veren. Belirli toprak parçaları belirli ailelerle anılır, onlar “oralı”dır, “van” ve “von” onu gösterir. İkincisine gelince, İspanyol kökenli olmak hiçbir zenginliğin garantisi değildir dedik ama isminizde “de” olunca (hem İspanyolca, hem Fransızcada) bu da ailenizin kökeninin soylu olduğunun işaretidir. Aynen “van” gibi.
İşte size Mir’in önderlik kadrosu. Ama hiç kimse ailesini seçerek doğmuyor. Bir devrimci için insanın hangi aile içine doğduğu değil hangi sınıfa kendini adadığı önemlidir. Elbette gerçekten adamışsa, aileden devraldığı sınıf ayrıcalıklarını ve önyargılarını adım adım tasfiye etmeyi, yok etmeyi bildiği ölçüde.
Bu, Mir’e muazzam bir avantaj kazandıracaktı. Önderlik kadrosu çok parlak gençlerden oluşuyordu. Concepción Üniversitesi Tıp Fakültesinin 1967 mezunlarının ilk üç derecesi üç Mir önderi arasında paylaşılmıştı! (Sınıfının ikincisi olan Miguel daha sonra uzmanlık eğitimi de görecek ve nörolog olacaktır.) Yani artık o da babası gibi, “Salvador amca”sı gibi, Dr. Miguel Enríquez’dir.
“Colegio Saint John” ayrıcalığı sayesinde Miguel (ve bazı yoldaşları) çok iyi İngilizce bildikleri için dünya literatürünü de çok rahat izliyorlardı. Bir de sınıf bağlamından bağımsız bir avantajları vardı: Daha önceki bölümlerde anlattık, Mir 1965’te kurulduğunda Trotskistler Merkez Komitesi’nde 15 üye içinde 6 sandalyeye sahipti. Genel Sekreter de Trotskistti. (Miguel 1967’de Genel Sekreter seçilecektir, tam tıptan mezun olduğu yıl.) Miguel’in ağabeylerinden Marco Antonio devrimci hayatına Trotskist olarak başlamıştı. Başka Latin Amerika ülkelerinde de Küba devriminden etkilenerek gerilla faaliyetlerine girişen örgütler arasında Trotskist örgütler vardı. Peru’da Hugo Blanco örneğini daha önce yazdık. Mir’in de içinde olduğu dört ülkede kurulan gerilla örgütleri mini Enternasyonali içinde bulunan Arjantin örgütü Ejercito Revolucionario del Pueblo da (ERP) Trotskist kökenli idi. İşte bu, Latin Amerika’nın bazı gerilla eğilimli örgütlerine büyük bir avantaj getirmiştir. Hayır, sadece Trotskizmden etkilenmenin hayırlı olması dolayısıyla değil. Türkiye’de bizim gerilla savaşı stratejisinden etkilenmiş tarihî önderlerimiz, Mahir’ler, Deniz’ler, Sinan’lar, Lenin’i elbette okudular ama onun dışında Stalin’de durdular. Ekim devrimine giden yoldaki muazzam tartışmayı ve Marksist canlılığı tanımadılar. Oysa Trotskizm tam da o dönemin tartışmalarının ürünü olduğu için Miguel Enríquez Lenin’in yanı sıra Trotskiy ve Rosa Luxemburg’u da çok iyi tanıyor ve onlardan yararlanıyordu.
Mahir, Miguel, Deniz, Bautista, İbo, Marco Antonio
Artık yeri geldi. Miguel Enríquez, Mahir’den sadece iki, Deniz’den üç, İbo’dan beş yaş büyüktü. Sinan ile aynı yaştaydı. Bu kuşak Türkiye’de ve Latin Amerika’da, Sri Lanka’da ve Fransa’da, daha birçok ülkede birbirlerine çok benzer biçimde dünya çapında bir büyük devrimci yükseliş çağında ergenliğe erişen, öğrenci politikasıyla pişen ve sonra devrimci önder konumunda mücadele eden bir kuşak oldu. Küba devrimi, Fidel ve Che, Çin Kültür Devrimi ve Mao, Vietnam ve Ho Şi Minh, Kara İktidar hareketi ve başka devrimci deneyimler onların ufkunu belirledi. Miguel Enríquez’i anlamak isteyen Mahir’i düşünsün (bir de fotoğraflarına baksın), Mir’i anlamak isteyen THKP-C’yi ya da THKO’yu 1971’e değil, Türkiye’nin Şili 1973’e benzemeye başladığı 1979-80 kavşağına yerleştirsin. Daha iyi anlayacağımızdan eminiz.
Mir’in politikası üzerine kısa notlar
Bu bir anma yazısı. Politik yanını çok uzatmayacağız. Biraz da Mir’in politikasını daha yakından tanıma ihtiyacını hissediyoruz. Zira yukarıda da belirttiğimiz gibi, reformist bir hükümet döneminde halk kitlelerinin mücadelesi yükseldikçe devrimcilerin ne tür taktikler uygulaması gerektiği konusunda Şili deneyimi Mir’in varlığı sayesinde daha zengin dersler içeriyor. Yani Mir’in doğru yaptıklarından da hatalarından da çok şey öğrenebiliriz. Soyut olarak devrim çağrısı yapılması gerektiğini söylemek değil, kitlelerle onları reformist önderliklerden kurtarıp devrime kazanmak için nasıl bir iletişim, nasıl bir diyalog kurulması gerektiği konusunda Şili deneyiminden öğrenecek çok şeyimiz var. Şubat-Ekim 1917 arasında Lenin’in dâhiyane taktiklerini biliyoruz. Ama gelecekte bambaşka koşullarda benzeri sorunlar bizim de karşımıza çıkabilir. Ne kadar çok örneği incelersek o kadar hazır oluruz. Ama burada sadece kısa kısa bazı noktalara değineceğiz:
-
Mir, en baştan itibaren Halk Birliği’nin ilerici reformlarına, mesela kamulaştırmalara veya toprak reformuna “bunlar reformdur, esas olan devrimdir” diye karşı çıkmak yerine doğru yöndeki reformları pasif kalacak bir işçi-emekçi kitlesine hükümetin armağan etmesi yerine kitlelerin kendi hareketlenmesi ve mücadelesiyle çok daha fazlasını kazanmasını sağlamak için onları örgütleme yolunu seçti. Toprak reformu en iyi örneklerden biridir: Hükümetin öngördüğü mülksüzleştirme ve topraklandırma operasyonlarının kat kat üstünde toprak hükümetin önüne Mir’in örgütlediği köylülerin mücadelesiyle hükümet iradesi dışında gelmiştir, hükümet bunların en azından büyük bölümünü onaylamak ve resmîleştirmek zorunda kalmıştır. Bu mücadele yöntemiyle sadece emekçi sınıfların mevzileri yayılmamış, köylüler de örgütlenmiş olmaktadır.
-
Mir’in özellikle 1972 ortasından itibaren, “sanayi kuşakları” (“cordones industriales”) kurulduktan sonraki politikası bu “kuşak”lara, “Comando comunal” olarak anılan belediyeler ölçeğindeki taban örgütlerine, “juntas de abastacimiento y precios”, yani “tedarik ve fiyat komiteleri”ne yaslanarak tanımlanan bir “halk iktidarı” perspektifi olmuştur. Bunun anlamı açıktır: Halk Birliği’nin reformist hükümetinin yetkileri yeni bir iktidara, halkın içinde örgütlendiği, “öz örgütlenme” olarak anılması gereken organlara devredilmelidir. Yani Mir devrimin merkezî sorunu olan iktidar sorununu gündeme getirmeye başlamıştır. Daha önce Küba’daki “foko” stratejisinin Şili’nin sorunlarına cevap veremeyeceğini, Mir’in bu bakımdan durumun gerektirdiği kapasiteye sahip olmadığını yazmıştık. Araştırmalarımız bize Mir’in Şili deneyimine kendini adapte etmiş olduğunu, Küba perspektifini aşmış olduğunu gösterdi. Düzeltiyoruz. Mir’in bu dönemde en sık tekrarlanan sloganı önemlidir: “Luchar, crear, poder popular” yani “mücadele et, halk iktidarını yarat”! Miguel Enríquez’in bu yazıya ek olarak verdiğimiz videodaki konuşmasında bu tema önemli yer tutmaktadır.
-
Mir, ordunun tabanında örgütlenmek için çok ciddi bir çaba harcamıştır. Özellikle erler ve astsubaylar arasında hatırı sayılır bir sempati de toplamış görünmektedir. Darbe yaklaşırken Mir ısrarla ordunun tabanını kazanmaya, darbeci subaylara karşı çıkmak üzere ordu içinde hareketlenme yaratılmasına ve bu ordunun yerine bir “halk ordusu”nun kurulmasına öncelik vermek gerektiğini söylemiştir. Miguel Enríquez videoda bu konuyu da işlemektedir.
-
Darbe günü Miguel Enríquez Allende’ye bir mesaj yollayarak (unutulmasın aile dostu) önemli bir öneri yapar. Öneriye göre, Mir’in ve başka siyasi güçlerin organizasyonuyla Allende Moneda Sarayı’ndan kaçırıldıktan sonra güvenli bir yerde saklanarak yer altından Pinochet diktatörlüğüne direnişi örgütleyecektir. Bunun avantajı ortadadır. Halkın oylarıyla (Mart 1973’teki son seçimde yüzde 44) seçilmiş olan bir başkan gaspçılara karşı bütünüyle meşru bir mücadele veriyor. Askerî bir direnişin siyasi meşruiyeti daha iyi sağlanamaz. Ne var ki, Allende bu öneriyi reddeder, kızı aracılığıyla Miguel’e haber gönderir: “Sıra sana geliyor, Miguel”. Koskoca Sosyalist Parti başkanı, seçilmiş devlet başkanı Salvador Allende belli ki politik bir öneriyi kendisine bir “iyilik” yapma önerisi olarak algılamış, yaralanmıştır, “elinde büyümüş olan” Miguel’e (o anda 29 yaşındadır) “sen kendini koru” demektedir. Allende maalesef aynı gün sarayda intihar etmiştir.
-
Darbe sonrası solcuların çok önemli bir bölümü büyükelçiliklere sığınırken ve ardından başka ülkelerde sürgüne çıkarken Mir her iki tutumu da açıkça reddetmiş, ülkede kalarak savaşmayı önüne koymuş ve bunu gerçekleştirmiştir de. Ama başarılı olamadığını biliyoruz.
“Bir zamanlar kana bulanmış Santiago’nun sokaklarında dolaşacağım yeniden”
Miguel Enríquez 5 Ekim 1974 günü Santiago de Chile’nin San Miguel mahallesindeki örgüt evinde Pinochet’nin kötü şöhretli siyasi polisi DINA’nın bir baskınında çarpışarak hayatını yitirecekti. Biri başına olmak üzere, bedenine on kurşun isabet etmişti. Eşi yaralı olarak kurtuluyordu. Böylece Pinochet “obsesyon” haline getirdiği Miguel’i öldürme işini halletmişti.
Haber hızla yayıldı. Küba “yeni trova” müziğinin büyük isimlerinden Pablo Milanés haberi Miguel’in ölümünden 20 dakika sonra almış olduğunu söylüyor. Mümkündür, çünkü Mir’in Küba ile çok yakın ilişkileri vardır. Miguel’in ölümünden 30 dakika sonra ise Milanés’in ona adamış olduğu şarkı “Sokaklarında yeniden dolaşacağım”ın bestesi tamamlanmıştı. Milanés “hayatımda ilk ve son kez on dakika içinde bir beste çıkardım” demiştir. Milanés’in bu şarkısı “Moneda Sarayı’nda kıyılan bir hayat” sözleri dolayısıyla hep Allende için yazılmış sanılır. Oysa bestecisi kendisi ısrarla söylüyor. Bu güzel şarkı Miguel Enríquez’e ağıttır.
Miguel Enríquez unutulmayacak kayıplarımızdan biri. Mahir gibi, Deniz gibi, İbo gibi. Yaşıtı Sinan gibi.
Miguel Enríquez’in konuşması
Okurlarımızın yazıyı okuduktan sonra youtube’da Miguel Enríquez’in bir kitle toplantısında “halk iktidarı”nı ve “halk ordusu”nu savunduğu kısa bir konuşmayı dinlemesini tavsiye ederiz.
Video bitince sabredenler Pablo Milanés’in Miguel için yazmış olduğu güzelim şarkıyı dinleme fırsatını elde edecektir. Şarkının sözlerinin Türkçesi bu yazının başındadır.
Bir an daha sabredenler, Küba “yeni trova” müziğinin iki devinin, Milanés ile onun beyazı Silvio Rodríguez’in, Milanés’in en güzel bestesini henüz ikisi de çok gençken sahnede birlikte söyleyişini izleyebilirler. Milanés’i geçen yıl 79 yaşında yitirdik. Rodríguez 77 yaşında ve henüz hayatta.
Miguel Enríquez "Halk iktidarı" konuşması ve Pablo Milanés’in Miguel için yazmış olduğu şarkı