Fabrikalardan haberler- Eylül 2023

Fabrikalardan haberler- Eylül 2023

Fabrikalardan, tersanelerden ve işyerlerinden işçilerin gazetemiz için yazdıkları yazıları okurlarımıza sunuyoruz.

 

Tersane işçileri olarak örgütlenmek için ne yapmalı? – Tuzla’dan bir tersane işçisi

Yoldaşlar hepinize merhaba. Ben Tuzla tersaneler bölgesinde çalışan bir işçiyim. 17 yaşından beri gemi sanayi ve tersaneler bölgesinde çalışmaktayım. 17 yaşından beri bu rezalete ve güvencesizliğe şahit olmaktayım.

Size benim çalışmış olduğum tersanenin başlıca sorunlardan bahsetmek istiyorum (aslında genel sorunlar). Öncelikle işçiler toz maskesi istediği zaman maaşlarından kesiliyor. En temel haklarımızdan biri olan iş güvenliğini talep etmek bile işverenlerimizin zoruna gidiyor (kârlarını çok az etkiliyor olmasına rağmen bize bunu çok görüyorlar). 21. Yüzyıl olmasına rağmen maaşlarımızın bir kısmını hala elden almaktayız. İş güvenliği ise sadece kafamızda baretin olmasından ibaret (bu da tamamen göstermelik bir şey). Sözde iş güvenliği tetkikleri yapılıyor ve hukuken güvence altına alınmış böyle bir hakka sahibiz. Ama bürokratlarımız o kadar sahtekâr ki bu tetkikleri tamamen göstermelik şekilde gerçekleştiriyorlar. Sözde iş güvenliği dediklerinin ismi var cismi yok. Ağır ve güvensiz koşullarda düşerek ölen işçi bir kardeşimizin cesedine güvenlik kemeri takılmaya çalışılarak işverenlerin sorumsuzluklarının içinden sıyrılmaya çalıştığını görmedik mi?

Çalıştığım tersanede yakın zamanda bir işçi kardeşimiz hayatını kaybetti. Yetersiz iş güvenliği, tersane idare ve amirlerinin işçilere her işi aceleye getirmeleri hususunda baskı yapması, patronların kâr ve rant uğruna canları hiçe sayması gibi nedenlerden canlarımızı hiçe sayıp çalışıyoruz. Peki, karşılığında aldığımız şey ne? Bitkinleştirici, aşırı ağır koşullarda her gün 10 saat mesai. Kaçımız bu kadar mesainin ardından iyi bir para, hiç değilse ekmeğimizi alacağımız bir para kazanıyoruz? Her gün yanımıza uğrayan patronlar zam ayında gözükmez olup, gelse bile selam veremez oldular.

Peki, bu rezil ve kepaze düzenin son bulması için ne yapmalıyız yoldaşlar? Öncelikle Tersaneler bölgesini örgütleyip genel greve çıkmak bizim için birçok kazanç ve neredeyse bir devrim demektir. Daha sıkı bir iş güvenliği, daha makul ve yüksek (hak ettiğimiz) bir ücret, daha düşük saatli ve insancıl bir mesai. Peki, bunu yapmak neden bu kadar zor? Cevabı basit; taşeronluk sistemi olduğu sürece bizim işçiler olarak örgütlenmemiz elbette güçleşecektir. Güvencesiz istihdam sorunu, güvencesiz istihdam yaratarak patronların işçi alımı yapıp 5-6 ay sonra işi bitince kovup göndermesi, tersaneler bölgesi hatta genel olarak sanayi bölgelerinde yaşanan sıradan olaylardır. Bir diğer mevzu ise çok ağır sanayi koşullarında çalışıyor olmamıza rağmen ağır sanayi işçisi olarak sayılmıyor olmamız.

Hepimiz biliyoruz ki bir birey olarak mücadele etmek pek etkili olmayabilir, ancak birlikte hareket edersek gücümüzü artırabilir ve daha etkili bir şekilde taleplerimizi iletebiliriz. Ve hepimiz biliyoruz ki tersaneler bölgesinde genel bir grev yaparsak taşeron patronları, tersane patronları tir tir titreyecektir. Sendikalar tersane kapısına sadece bir işçi kardeşimiz vefat ettiğinde gelmemeli. Propaganda, bildiri, mitinglerle işçilere haklarını öğretmeye yarayacak eğitimler vermelidirler.

 

tersane

İnsanca çalışmak için ayrı gayrı demeden örgütlenelim! - Yalova’dan bir tersane işçisi

Herkese merhaba arkadaşlar; ben Yalova’da bulunan Sertaş Tersanesinde çalışıyorum. Tersanede çalışmak, hele hele taşeronda çalışmak deyim yerindeyse kelle koltukta çalışmak demek. Sizlere tersanelerde çalışmanın zorlukları ve AKP’nin tersane bölgelerini tersane patronlarına nasıl dikensiz gül bahçesine dönüştürdüğünü, yaptıkları kıyakları anlatayım.

Daha önce tersane sektörü ağır sanayi koluna giriyordu. Ağır sanayide çalışmak demek; işçinin sigortası aldığı maaş üzerinden yatırılıyordu, daha erken emekli olabiliyordu. AKP hem tersane sektörünü ağır sanayi kolundan çıkardı hem de taşeronlaşmanın önünü açtı hatta taşeron sistemi AKP ile beraber zirveyi gördü. Taşeron sistemi ile çalışmak daha ucuz daha az iş gücü ile daha çok iş yapmak, daha çok kâr demek patronlar için.

Sertaş Tersanesi genellikle gemilerin tamir bakımını yapıyor. İş Sağlığı ve Güvenliği (İSG) sadece göstermelik oluyor. İSG tedbirlerini tam sağlamak hem maliyet hem de daha az iş demek oluyor. Bu da tersane patronlarının ve taşeronların işine gelmiyor. Sertaş Tersanesinde sadece 3 İSG çalışanı var. Onlardan bir tanesi de İSG müdürü. İSG’nin görevi iş cinayetlerini, iş kazalarını durdurmak. İşçiler için tehlike arz edecek durumlarda işi durdurmak, çalışmaya müsait olmayan ortamları öncesinde çalışmaya hazır hale getirmek, tanklarda gaz ölçümü yapmak vb. Geçen günlerde bir gemide balast tankında çalışma yaptık tankın içi çamur doluydu ve mikroplu çamurdu. Bir işçi arkadaşımızın gözüne su sıçradı işçi arkadaşımız kör olma tehlikesiyle karşı karşıya geldi. Yine bizim çalıştığımız tersanede olmasa dahi Tuzla’ da bulunan Kıran Tersanesinde gaz ölçümü yapılmadan iki işçi kardeşimiz geminin atık yağ tankında çalışma yapmış ve patlama meydana geldi. Bir işçi kardeşimiz öldü, bir işçi kardeşimiz de ağır yaralandı. Bu işçi kardeşlerimiz normalde geminin mürettebatı ve yabancı, her ne kadar da yabancı olsa da onlar bizim sınıf kardeşimiz. Sertaş Tersanesi ne kadar çok gemi alırsa o kadar çok milyon dolar kazanıyor. O yüzden tersane 80 günlük işi 40 günde yaparız diye sözleşmeler yapıyor. Bunun sonucunda taşeron firmalara baskı yapıyorlar. Taşeron firmalarda işi yetiştirmek için işçilerini mesaiye bırakıyorlar. Mesai dediğime bakmayın normalde 12 saatten fazla çalışmak yasakken 3-4 gün üst üste gece gündüz çalıştırıyorlar. Bu da işçilerde dalgınlığa aşırı yorgunluğa sebep oluyor. İş cinayetleri de kaçınılmaz oluyor, en ufak bir hata bile ya ölüme ya da kalıcı bir yaralanmaya sebep oluyor. Her ay tersanelerde 1-2 iş cinayeti haberleri alıyoruz bu sadece ölümlü olan iş kazaları yaralanmaya sebep olan iş kazalarını saymıyorum bile.

Arkadaşlar her gün tersanelerde böyle iş cinayetleri haberlerini duymak ve bizim de başımıza gelecek korkusuyla çalışmak istemiyorsak; ayrı gayrı demeden Tersane patronlarına ve onların koruyucusu olan AKP istibdadına karşı sendikalarımızda örgütlenmeli hep birlikte hareket etmeliyiz. Mücadele edersek çalışma koşullarını değiştiririz. Ayrı gayrı demeden tersane tersane örgütlenelim.

 

gebze kafe

Ekonomiyi taşıyan emekçiler, yöneten de emekçiler olmalı - Gebze’den bir kafe işçisi

Merhaba dostlar, Ben Gebze’de çalışan bir kafe işçisiyim. Saatlerce süren çalışma maratonlarının ardından eve döndüğümüzde, telefon ve televizyon ekranlarında ekonominin “iyiye gittiği” söyleniyor. Ancak gözlerimizin önündeki gerçek manzara ne yazık ki farklı.

İşçinin ekonomisi rakamların ve grafiklerin ötesinde, hayatın gerçekliğinde yatıyor. Bizler, ekonominin sadece soğuk istatistiklerden ibaret olmadığını biliyoruz. Uykusuz gecelerimiz, yorgun bedenlerimiz, kredi borçlarımız, oturduğumuz ev, yediğimiz yemek ve saymakla bitmeyecek nice günlük mücadelemiz, bizim için ekonominin ta kendisidir.

Normal zamanda büyümeyle övünen, servetlerine servet katan patronlar ne zaman bir kriz, ödenecek bir fatura olsa ortadan kayboluyor. Her sıkıntı anında, her krizde, bizim cebimizden çıkan son kuruşlarla dengelenmeye çalışılıyor ekonomi. Normal zamanda ekonomi biz emekçilerin mesaileriyle, alınterimizin sömürüsüyle büyürken kriz zamanında göz dikilen, fedakârlık beklenen yine bizim ücretlerimiz ve haklarımız oluyor. Pandemide patronlar evde pineklerken toplumu ayakta tutan yine emekçiler oluyor. Ekonomiyi yaratan da zor zamanda taşıyan da bizleriz.

Bugün ekonominin gittiği yol bizim yolumuz değil. Bu yol, bankaların, para babalarının ve patronların yoludur. Yıllardır bizi kendi çıkarları doğrultusunda sürüklemeye çalışan istibdad, emeğimizi sömürmekle yetinmedi. Dün "nas" dediğine bugün nasıl diyerek manevi değerlerimizi, inançlarımızı bile kullandı. Bu yolla biz emekçileri bölerek zayıflatmaya çalıştı. Bütün bu palavraları ve yapay yöntemleri kullanarak patronlar adına emekçilere saldırdı.

Lakin yoldaşlar gücümüzün farkında olalım. Bütün bunları hep biz işçilere bir umut vadederek kandırarak yaptılar. Artık bu düzenden de ikiyüzlü patron siyasetçilerinden de bir şey beklemeyelim. İşçilerin ürettiği, işçilerin taşıdığı ekonomiyi işçiler olarak yönetelim. Bu da bekleyerek olmayacak. Örgütlenerek, birlik olarak işçilerin siyaseti için mücadele ederek olacak. Yaşasın işçi sınıfının birliği! Yaşasın onurlu mücadelemiz!

 

Gücümüzü sadece patronlara değil, dünyaya gösterelim! - Çerkezköy’den plastik fabrikasından bir işçi

Merhaba çok değerli emekçi ve işçi kardeşlerim, konumuz sizinkinden farklı değil diyerek başlamak istiyorum. Plastik ve enjeksiyon fabrikasında çalışmaktayım. Çalıştığım bölüm kimyasal ilaç, yani sıkıntılı bölüm. Normalde iki vardiya çalışmaktaydık. Belli sayıda çıkardığımız ürün oluyordu. Sonra yeni müdür geldi, yeni müdür dediğim patron ortağı müdür oldu, çıkardığımız ürünü yetersiz buldu. 3 vardiyaya çıkardılar, molalarımızı kıstılar, fabrikaya turnike kurdular. İtiraz ettik, zaman zaman karşılıklı sert çıkışlarımız oldu. Baktılar kabul etmiyoruz, o zaman konuşmalarının arasında işten çıkarma tehditleri yapmaya başladılar. Tehditlere boyun eğmeyince “bize düşünme zamanı verin” dediler. Sonra tekrar toplantı oldu, şartlarımızı sordular. Biz de eski sistemimizde yani iki vardiya olarak devam etmek istediğimizi söyledik. Müdür de o zaman ürün sayısını yükseltmek istedi, onu da kabul etmedik. Diğer şartlarımıza gelince, çalıştığımız bölüm ilaçlı olduğu için kıyafetler kirleniyor, biz de kıyafet istiyoruz vermiyorlar. Ayakkabı da vermiyorlar, ayakkabı dediğim de kışlık ayakkabıyla yazı bitirdik. Ücretleri hiç söylemiyorum bile. Geçenlerde patron sözde zam yaptı ama ne zam! Dalga geçer gibi! Kışın verdikleri 7 liraydı, kışın simit 4, çay 3 liraydı. Yazın verdikleri zam 25 lira. Simit 7.5, çay 5 TL oldu. Yani 2 simit 2 çay parası! Bu durumda bir de utanmadan dalga geçer gibi üretimi çoğaltın diyorlar. İşçilerin sırtından milyon dolar kazanın işçileri kuru asgari ücretlere mahkûm edin, ben bir işçi emekçi olarak bu düzene köle olmam. Kendi adıma, tüm emekçi işçi kardeşlerimin adına alın terimizin hakların mücadelesini sonuna kadar vereceğim. Unutmayın emekçi kardeşlerim, biz patronlara değil patronlar bizlere muhtaçtır. Bunu bilmenizi isterim, patronlar güçlü diye bir düşünceye kapılmayın bizler patrondan güçlüyüz çünkü bizler varsak onlar vardır yoksa hiçtirler. Hiçbir güç, emekçilerin gücünün üstesinden gelemez. Bunun örneklerini de yaşıyoruz kardeşlerim. Birlik beraberlik dayanışma içinde olalım, sendikalaşalım, bu sermaye düzenine karşı örgütlenelim. Gücümüzü sadece patronlara değil, dünyaya gösterelim! Hak verilmez alınır, direne direne kazanacağız!

 

Bu yazılar Gerçek gazetesinin Eylül 2023 tarihli 168. sayısında yayınlanmıştır.