Wagner isyanı ile 1917’nin ne ilgisi var?
Bir paralı asker şirketi olan Wagner ve lideri/patronu Prigozhin’in silahlı isyanı sadece Rusya’yı değil bütün dünyayı sarsan bir gelişme oldu. Halen karanlıkta olan bir dizi yönü zaman içinde belki aydınlanacaktır. Belki de 15 Temmuz gibi uzun süre sır perdesi aralanmadan kalacaktır. Ancak Putin’in Wagner isyanını 1917’ye gönderme yaparak kötülemesinin üzerinde durmak gerekir. Esasen Wagner bir paralı asker şirketinin isyanıdır. Prigozhin ne derse desin isyanın motivasyonunda şirketin maddi çıkarları önemli bir faktördür. 1917’de ayaklananlar ise silah altındaki işçiler ve köylülerdir. Motivasyonları sınıfsaldır. Çarlık ordusunun askeri disiplinini orta yerinden kıran asker komitelerinin kurulmasında ve cephede devrimci bir ruh durumunun oluşmasında işçilerin ekmek, köylülerin toprak talebi etkilidir. 1917’nin devrimci askerleri emperyalist bir yağma savaşında barışı savunmaktadır. Wagner’in paralı askerleri ise Rusya’nın NATO’ya ve Nazi taşeronlarına karşı haklı savaşında cephede ölümcül bir zaaf yaratmak pahasına darbeye kalkışmıştır.
Peki neden Putin 1917’yi işin içine kattı? Pekâlâ Wagner’in darbe girişimini İngiliz emperyalizmi başta olmak üzere bilfiil yabancı desteği ve koordinasyonu ile gerçekleşen, gerici Kornilov ayaklanmasıyla da benzeştirebilirdi. Çar yanlısı General Kornilov, 1917 Şubat devriminin cumhuriyetçi burjuvaların hâkim olduğu Kerenskiy’in geçici hükümetini ve emekçi sınıfların ikili iktidar odağı olan Sovyetleri yıkmayı hedefliyordu. Ülke savaş halindeydi ve bu ayaklanma ölümcül bir tehdit yaratmıştı. Putin, Rusya tarihine burjuvazinin ve hâkim sınıfların gözlüğüyle baktığı için Kornilov’dan bahsetmeyi tercih etmedi. Devrimi kötüledi. Belki de NATO’dan bile daha çok devrime düşmanlık güdüyor. Burjuva politikasının bir özelliği olarak sınıfsal çıkarları gereği öncelikle kendi işçi sınıfından korkuyor.
Kornilov ayaklanmasının üzerine yürüdüğü hükümetin başında bulunan Kerenskiy de işçi ve köylülerden korkuyordu. Darbeye karşı işçileri ve köylüleri seferber etmektense Kornilov’la anlaşmaya bile hazırdı. Ama devrim ona bu fırsatı tanımadı. Bolşevikler işçi, köylü ve asker Sovyetlerini seferber ederek Kornilov ayaklanmasını dağıttı. Kerenskiy’in korkusu haklıydı. Çünkü Kornilov’u yenen işçi sınıfı ve Sovyetler, Bolşeviklerin önderliğinde Ekim Devrimi ile bütün iktidarı burjuvazinin elinden alacaktı.
Putin şimdi bütün bu devrimci döneme kardeş kavgası diyor. Ama gerçekte Lenin ve Trotskiy önderliğinde Bolşevikler, Rus ulusunu işçi sınıfının önderliğinde birleştirdi. Rusya’yı esas kardeş kavgasından kurtaran devrimdi. Devrimin ardından yaşanan iç savaş bir kardeş kavgası değildi. Bolşevikler başlatmadı. Emperyalist devletlerin parasını ve silahını tedarik ettiği Çarlık uşağı generaller başlattı. Bu savaş işçi ve köylülerin patronlar sınıfına ve toprak ağalarına karşı devrimci savaşıydı.
Ama ötesiydi de… Ekim Devrimi ile halklar hapishanesi olan Çarlık Rusya’sı yıkılıyor ve ulusların kendi kaderini tayin hakkı tanınıyor, ulusların eşitliğinin ve gönüllü birliğinin yolu açılıyordu. Lenin bu uluslar politikası ile dünya devrimine doğru ilerlemeyi, emperyalizme karşı özgürlük isteyen tüm ezilen halkları devrimci saflara katmayı amaçlıyordu. Putin ise bu politikası dolayısıyla Lenin’e düşmanlık güttüğünü açıkça söylüyor. Putin, Lenin’in enternasyonalist devrimci çizgisini gayri milli, kendi politikasını milli göstermeye çalışıyor. Zaman zaman sosyalizmde milliyetçi sapmanın sembolü olan Stalin’e de Lenin’den farklı olarak sempatiyle yaklaşan cümleler kuruyor. Peki ya gerçek? Putin’in Wagner’inin esin kaynağı Amerikan Black Water şirketidir. Diğer yanda da cephede aktif rol alan Kadirov’un Çeçen güçleri var. Onların da muadili İngiliz emperyalizminin paralı askerliğini yapan, savaşçılıklarıyla ün salmış Nepalli Gurkalardır. Lenin gayri milli ama Putin milli öyle mi?
Biz Rusya’nın NATO’ya ve Nazi taşeronlarına karşı savaşını haklı buluyoruz. Emperyalizmin yenilgisinden Rusya’nın zaferinden yanayız. Bu anlamda Wagner’in isyanını cephede yarattığı bozgun havası ve zafiyet dolayısıyla son derece yanlış buluruz. Bu anlamda biz de Putin’e Lenin’in Kornilov’a karşı Kerenskiy’i fiilen ve askeri olarak savunduğu gibi yaklaşabiliriz. Ama biz Putin’e politik bir destek vermeyiz. Sebebini de yukarıda açıklamış bulunuyoruz. Rusya’nın emperyalizme karşı haklı savaşının zaferi için en başta Rusya’nın emekçi halkının seferberliği şarttır. Putin ise Rusya’nın emekçi halkını seferber etmiyor, sadece askere alıyor. Putin’in emperyalizme karşı güvendiği “Rus gücü” namına ne varsa Ekim Devrimi’nin tarihsel kazanımının ürünüdür ama Putin sürekli ve kararlı biçimde bu kazanımların altını oyuyor. Kızıl Ordu’dan geriye ne kaldıysa silip süpürüyor. Trotskiy’in kurduğu işçilerin ve köylülerin Kızıl Ordusu’ndan paralı askerlerin, Gurkaların, lejyonerlerin ordusuna… Bir asırlık tarihi olan bu dönüşüm başlı başına bir araştırma ve tartışma konusu. Ama apaçık gerçek karşımızda duruyor. Putin ve genel olarak Rus burjuvazisi, sınıfsal çıkarları yüzünden anti-emperyalist cepheyi zayıflatıyor.
Bizim Putin’e eleştirimizle liberal, post-modern, her renkten emperyalizm taraftarının fırsatçılığı arasında en ufak bir ortaklık yoktur. Biz ikirciksiz biçimde NATO’nun ve emperyalizmin karşısındayız. NATO’ya ve Nazizme karşı tarafsızlığı reddediyoruz. Ve biz zafer istiyoruz. Emperyalizme karşı zaferden başka seçeneği olmayan uluslararası işçi sınıfının çıkarlarını esas alıyoruz. Emperyalizme karşı zaferin de teknik ve askeri bir konu olmadığını bir sınıf mücadelesi ve devrim sorunu olduğunu söylüyoruz.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Temmuz 2023 tarihli 166. sayısında yayınlanmıştır.