Bekaert grevinin yaktığı çoban ateşi harlanmalı! İşçi sınıfı masaya yumruğunu vurmalı!
Koceali’de (İzmit ve Kartepe) bulunan Bekaert fabrikaları 13 Aralık’ta greve çıktı. Bu grev patron tarafının işçilere düşük bir ücret zammı dayatması dolayısıyla gerçekleşti. Otomobil lastiklerinin içindeki çelik telleri üreten firma, sektörün önde gelenleri arasında yer alıyor. Belçika sermayeli firmanın dünyanın pek çok yerinde üretim yapan fabrikaları içinde İzmit fabrikası parmakla gösteriliyor ancak işçiler de en düşük ücretleri alıyor. İzmit’teki Bekaert’te çalışan 10 işçi ancak bir Belçikalı işçinin ücretini alabiliyor. Bu sömürü çarkı böyle dönmeye devam etmesin diye eller şaltere uzandı ve üretim durdu.
Grev ertelemesi değil apaçık grev yasağı
Ancak grev kararının uygulanmasına saatler kala, gece yarısı, grevin milli güvenlik gerekçesiyle ertelendiğini bildiren Cumhurbaşkanı kararnamesi sendikanın işyeri temsilcilerine tebliğ edildi. Bu kararda geçen “grev ertelemesi” ifadesi tam bir kandırmaca. Çünkü “grev erteleme”nin dayandığı 12 Eylül’ün darbe yasası 60 günlük ertelemenin ardından grevin yeniden başlamasını değil toplu sözleşmenin yüksek hakeme götürülmesini öngörüyor. Yani erteleme değil apaçık bir grev yasağı söz konusudur. Ne var ki bu grev yasağı işçinin grev iradesine çarpıp hükümsüz kalmıştır.
Kahrolsun grev kırıcılar! Ayrı gayrı yok birleşik işçi cephesi var!
Bekaert’in 400 kişinin çalıştığı ve DİSK Birleşik Metal-İş sendikasının örgütlü olduğu İzmit fabrikası tek bir fire vermeden greve çıktı. Grev pankartını fabrikanın kapısına astı ve grev çadırını kurdu. Kartepe fabrikasında ise Hak-İş’e bağlı Öz Çelik-İş sendikası örgütlü. Bu sendika ilk anda işbaşı yapma kararı alıp fiili greve çıkmadıysa da bilhassa işçilerin tepkisi ve talepleri doğrultusunda şimdi bu fabrikada da üretim yapılmamaktadır. Grev yasağının ardından işçiler arasında ikilik çıkartma ve iktidara yakın sendikayı grev kırıcılığı için kullanma planı da böylece sekteye uğramıştır.
Bekaert grevi hem yasaldır hem de meşrudur
Grev yasağına rağmen greve devam etmek, Bekaert grevini yasadışı hale getirmiyor. 2015’teki MESS grevlerinin yasaklanmasını sendika hakkının ihlali olarak kayıt altına alan ve hükümeti tazminat ödemeye mahkûm eden Anayasa Mahkemesi kararı istibdadın kararnamelerinden çok daha güçlü bir hukuki dayanaktır. Ancak bu hukuki dayanak daha önce toplu sözleşmelerin grev yasağı tehdidiyle işçilere dayatılmasına mâni olamamıştı. Hukuki açıdan bugün yasal olan işçiler yasadışına çıkan grev yasağına karar verenlerdir. Ve neticeyi tayin edecek olan işçilerin fiili meşru grevi olacaktır. İşçi sınıfının dünyada ve Türkiye’de verdiği mücadeleler angaryayı tarihe gömmüştür. Yasak kararını gerekçe göstererek işçileri cebren çalışmaya zorlayacağını düşünenler, patronları güldüren 12 Eylül günlerinin hayalini kuranlar yanılır.
İşçiye emekçiye karşı milli güvenlik olmaz!
Grev yasağı için öne sürülen “milli güvenlik” kavramı ise bir gerekçe değil bahanedir. Zira milletin ezici çoğunluğunu teşkil eden işçiden, emekçiden ve yoksul halktan ayrı bir “milli güvenlik” tarifi olamaz. Belçika sermayeli şirketin ve onunla birlikte ABD’li Avrupalı nice emperyalist tekellerle ortak olan patronların menfaatini memleketin işçisine karşı koruyup kollayan kararlara “milli güvenlik” maskesi takmak beyhude bir çabadır. İşçiler bu maskeyi söküp atmaktadır.
Her yer Bekaert her yer Kavel her yer işgal, grev, direniş!
Bekaert işçilerinin ekmek için başlattığı mücadele grev yasağının ardından bir hürriyet kavgasına dönüşmüştür. Grevci işçilerin İzmit’ten yükselen sesi dalga dalga tüm fabrikalara yayılmaktadır. İzmit’te yanan çoban ateşi toplu pazarlık sürecinin devam ettiği MESS fabrikalarını ısıtmaktadır. Fabrikalar “her yer Bekaert her yer direniş” sloganı atmaktadır. Tüm işçilerin dilinde Kavel var. Türkiye’nin yasalarına grev hakkını grev yaparak yazdıran Kavel işçilerinin anısı metal fabrikalarında capcanlı yaşamaktadır. Bunun en büyük sebebi elbette ki bu mücadele geleneğinin mirasçısı olan Birleşik Metal-İş sendikasının yıllardır fabrikalarda Kavel eğitimleri yapmasıdır. Bu eğitimler bir nostalji olmaktan çıkıp bir mücadele kılavuzu niteliği kazanmaktadır artık.
Bu grev hepimizin! Zaferi hepimizin!
Bekaert’ta yanan çoban ateşi sadece fabrikaları değil tüm emekçi halkın yüreğini ısıtmaktadır. İstibdadın artan baskısının onun gücü değil zayıflığı olduğunu göstermekte umudu perçinlemektedir. Ne var ki şunu da görmeliyiz. Bir yandan sınıf mücadelesi yürürken diğer yandan düzen siyaseti emekçi halkın dikkatini dağıtmakta, din, inanç, mezhep, memleket ve her türlü kimlik temelinde yürüyen siyasi çatışmalar emeğin çatısı altında birleşmesi gereken halkı düzen partileri ve ittifakları arkasında toplamaktadır. Böyle giderse sonuç yine hüsran olur. Dikkatimizi işçinin emekçinin gerçek gündemi üzerinde yoğunlaştırmalı güçlerimizi işçi mücadeleleri etrafında birleştirmeliyiz. Bekaert’te yanan çoban ateşi fabrikalarda emekçi mahallelerinde harlanmadır ve işçi sınıfı siyaset masasına yumruğunu vurmalıdır! Bekaert grevi hepimizin grevidir. Zaferi ekmek ve hürriyet isteyen emekçi halkın zaferi olacaktır!