25 Kasım’da erkek egemenliğine, şiddete, kapitalizme ve istibdada karşı emekçi kadınlar en öne!
Türkiye’de kadın cinayetleri her gün en az bir kadının yaşamını elinden almaya devam ediyor. Ekim ayının sonuna geldiğimizde kayda geçen 331 kadın cinayeti işlenmiş durumda. 304 günde 331 kadın yaşamını yitirdi bu ülkede. Çok daha fazlası şiddete, tacize, tecavüze maruz kaldı. Ve kadına yönelik şiddet sadece Türkiye’de yaşayan kadınların sorunu değil. Birleşmiş Milletler verileri bile dünya ölçeğinde 15-49 yaş arası her 10 kadından 1’inin cinsel veya fiziksel şiddete maruz kaldığını ortaya koyuyor. Dünyada her 11 dakikada bir kadın ya da kız çocuğunun ailesinden biri tarafından öldürüldüğünü gösteriyor. Kadınların dörtte biri hane içinde yaşadıkları baskının pandemi döneminde arttığını söylüyor.
Artan sadece baskı ve şiddet değil. Erkek egemen kapitalist sistem kadınların yaşamını elinden alırken ya da kadınlara ölümden de beter bir şiddet tehdidi altında yaşamayı dayatırken kadınların öfkesi de mücadelesi de dinmiyor. Bazen öldürülen bir kız kardeşlerinin hesabını sormak için mücadele ediyor kadınlar, bazen istibdadın İstanbul Sözleşmesi’nden çıkma kararı yok hükmündedir diyerek eylemlerle haklarını savunmaya devam ediyor. Ya da katilleri iyi hâl ve tahrik indiriminden faydalandırarak salıveren mahkemeler, caydırıcı cezalar vermek yerine Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Derneği’ne kapatma davası açtığında kadın dayanışmasını yükselterek erkek egemenliğine karşı mücadelemizi yargılayamazsınız diyor. Bazen de bugün komşumuz İran’da olduğu gibi kadınları baskı altında tutan bir istibdad rejimine karşı topyekûn isyan ediyor kadınlar. O isyan devletin baskısına, şiddetine maruz kalsa da geri çekilmeden, mücadelenin en önünde yer alıyorlar.
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü de tüm dünyada tarihimize böyle mücadeleci kadınlarla yazıldı işte. 25 Kasım 1960’ta Dominik Cumhuriyeti’nde Trujillo diktatörlüğüne karşı özgürlük mücadelesi yürüten üç kız kardeş, Mirabel Kardeşler (“Kelebekler” olarak anılırlar) diktatörlük ajanlarınca kendilerine tecavüz edilerek öldürüldü. Mirabel Kardeşler’in bu mücadelesi, kendi ülkelerinde diktatörlüğe karşı yürütülen özgürlük mücadelesinin simgesi haline gelirken, bu şekilde vahşice katledilmeleri tüm dünyada kadınlara uygulanan şiddetin sembolü oldu. 25 Kasım günü, 1981 yılında Latin Amerika Kadın Kurultayı’nda alınan bir kararla “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü” olarak kabul edildi.
25 Kasım’da fabrikalarda, işyerlerinde, emekçi mahallelerinde, okullarda ve meydanlarda kadına yönelik şiddete karşı sesimizi bir kez daha yükseltelim. Devletin kadınların yaşamını koruması ve şiddetin engellenmesine yönelik caydırıcı cezalar uygulaması için taleplerimizi dile getirelim. Devlet bugün kadınları korumuyorsa kadınların kendisini korumasının meşru bir hak olduğunu bir kez daha söyleyelim. Ve tek bir kadın daha eksilmesin istiyorsak özsavunma örgütlenmeleri kuralım. Ama Mirabel Kardeşler’in diktatörlüğe karşı özgürlük mücadelesinin sembolü olduklarını da unutmayalım! Onların anısını yaşatmak için şiddete karşı mücadeleyi bugünün hürriyet mücadelesi ile birleştirelim! Bu mücadele erkek egemenliğine, şiddete, kapitalizme ve istibdada karşı mücadeledir! Emekçi kadınlar bu mücadelede en öne!
Bu yazı Gerçek gazetesinin. Kasım 2022 tarihli 158. sayısında yayınlanmıştır.