İran: Komşuda devlet tesettürüne isyan, kapitalizme karşı mücadele!
22 yaşındaki gencecik bir kadını, Mehsa Jina Emini’yi başı örtülü olduğu halde saçının ucu gözüküyor diye “ahlak polisi” karakolunda öldüren zalim rejime karşı isyan, onun ölümünden bir buçuk ay sonra hâlâ devam ediyor. İsyanın başını, en önde gençler olmak üzere, kadınlar çekiyor. On binlerce, belki yüz binlerce genç kadın devlet zoruyla giydirilen başörtüsünü çıkarıp atarak gösteri yapıyor sokaklarda. Ama sadece başını açmak isteyenler değil. Fotoğraflara iyi bakın: Başını örtmek istemeyen ile tesettürü hayat tarzı olarak benimseyen kadınlar devletin bu işten elini çekmesini birlikte talep ediyor! Bu mesele, dindarlar ile inanmayanlar arasında bir mücadele değil. Bu mesele, her bir kadının kendi seçimini özgürce yapmasını savunanlar ile bir istibdad rejimini bütün bir halka dayatmak için kurallar ve yasaklar koyan bir sömürücüler grubu arasında bir mücadele.
Molla rejimi baskıyla ayakta duruyor
İran’daki rejimi gözünü karartıp kendi inançlarını bütün topluma zorla dayatan yobazların rejimi sanmak eksik ve yanlış olur. Bu siyasi yapının en zorba savunucusu, Humeyni’nin iktidarı ele geçirdikten sonra orduya bile güvenmeyerek rejimin teminatı için kurduğu Devrim Muhafızları örgütü ve ona bağlı olarak polise paralel görev yapan Besiç milis gücüdür. Günümüzün dinî lideri Ali Hamaney, düzenin korunması için Devrim Muhafızları’na yaslanıyor. Tek başına onun sözüyle kimsenin düzene baş eğeceği yok! O ne söylerse söylesin, bütün bir halk “Diktatöre ölüm!” diye bağırıyor.
En son 29 Ekim Cumartesi günü bu askerî gücün başındaki Komutan Hüseyin Selami, o günün sokağa çıkıp gösteri yapmanın son günü olacağını açıkladı. Bu ne anlama geliyor? Bugüne kadar zaten yüzlerce göstericiyi katletmiş olan Devrim Muhafızları ve Besiç’in kıyıcılığının çok daha üst düzeye yükseleceği anlamına geliyor.
Devrim Muhafızları 21. yüzyılın yeniçerileri!
Peki Devrim Muhafızları böylesine ağır şiddete başvurarak neyi savunuyor? Kendilerine sorarsanız “dinimizi” diyecekler. Gerçek öyle mi? Güya “İslam Devrimi”ni korumak için kurulan bu örgüt bugün İran’da kapitalizmin belkemiğidir. Bunların fabrikaları, şirketleri, petrol rafinerileri, silah sanayii, bankacılık ve turizm alanında yatırımları vardır. Bunların liderleri siyasi rejimin en tepesinde bu kapitalist çıkarları korurlar. Mesela şu anda İran meclisinin başında Devrim Muhafızları’nın bir komutanı oturmaktadır.
Nasıl yeniçeri ocağı son dönemlerinde tamamen bir ekonomik çıkar örgütü haline geldiyse, nasıl özellikle başkent İstanbul’da bütün zanaat kollarında, esnaf faaliyetlerinde bir çıkar şebekesi gibi çalışıyor idiyse, Devrim Muhafızları da bugün İran’ın ekonomisini böyle hâkimiyeti altına almıştır. Aradaki fark şudur: Yeniçeri esnaf-zanaatkâr ekonomisine dayanıyordu. Bunlar kapitalizme.
İran’daki isyan aynı zamanda sınıf mücadelesi
Peki bu yeniçeri tipi kapitalist kuruluş işçiler konusunda nasıl bir tutuma sahip? İran’ın eşitsizliğin, yoksulluğun, yolsuzluğun batağına batmış bir ülke olduğunu bilmeyen yok. Gerek kapitalist sınıfın kendisi gerek rejim adına çeşitli ekonomik kuruluşları vakıf kılığında yöneten Ayetullahlar gerek Devrim Muhafızları’nın komutanları karunlar gibi yaşarken işçi sınıfı ekmeğini taştan çıkarmak için didinip duruyor. Çalışma koşullarını ve ücretlerini arttırmak için sendika kurmaya giriştiklerinde ise karşılarında yine devletin baskı güçlerini buluyorlar. Gerçek gazetesi ve sitesi, İran işçi sınıfının sınıf mücadelesini ve buna karşı İslam Cumhuriyeti’nin polisinin, Besiç’inin, patronunun nasıl baskı tedbirleri uyguladığını defalarca yazdı. Sendikalar İran’da neredeyse yasak.
Devrim Muhafızları, işçi sınıfını içeriden de kontrol ediyorlar. Her bölgede fabrika, petrol rafinerisi, tersane, belediye ve bütün diğer kurumlarda istihdamı da ellerinde tutuyor, kadrolu işlere kendi yandaşlarını yerleştiriyorlar. Böylece işçi sınıfını ortasından bölüyor, kadrolu işçilerin ister onların yandaşı olsun ister olmasın korkusundan mücadeleye girmekten kaçındığı bir ortam yaratıyorlar. Nasıl AKP kendi belediyelerini kendi yandaşlarıyla dolduruyorsa bunlar da aynı taktikleri kullanıyorlar.
İsyan kural, durgunluk istisna
Ama 2017’den bu yana İran halkı, işçi sınıfı, kadınları, gençliği kısa aralıklarla rejime karşı mücadeleye girişti. 2017 sonu-2018 başı bir dalga yaşandı. 2018 çok çeşitli kesimlerin grev, iş bırakma, direniş ve eylemlerine sahne oldu. En önemlisi 2019 Kasım ayında bir hafta boyunca bütün ülke işçi, emekçi, yoksul, gençlik eylemleriyle sarsıldı, 40 kadar banka şubesinin yanı sıra karakollar, birtakım molla kuruluşları ve rejimin sembolü olan başka binalar baskına uğradı, kundaklandı. Rejim bu büyük halk isyanını çok yüksek sayıda göstericiyi katlederek bastırdı. (Değişik kaynaklar 400 ila 1.500 arası ölüden söz ediyor.)
Bugün yaşanan eylemler, hem kadınların, özellikle genç kuşak kadınların üzerlerindeki ağır baskıya karşı isyanıdır, hem de İran’ın işçi sınıfının ve yoksullarının yeniden mücadele yoluna girişidir. Birçok fabrika ve petrol rafinerisinde işçiler tekrar tekrar iş bıraktı. Genel grev sloganı işçi sınıfı içinde yankılanıyor.
İran’da mesele din değildir. İran’da mesele kapitalist çıkarlarını din kisvesi altında savunanlara karşı savaştır. Bu savaşın önünü bugün kadınlar çekiyor.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Kasım 2022 tarihli 158. sayısında yayınlanmıştır.