Emekçi kadınların haklı gururu ve örgütlü gücü

Emekçi kadınların haklı gururu ve örgütlü gücü

Her yıl Şubat ayı demek 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü için hazırlıkların hızlanması, örgütlenme çalışmalarının yoğunlaşması, 8 Mart heyecanının her gün artması demek. Neden? Çünkü emekçi kadınların insanca yaşayabilecek ücretler ve çalışma saatleri, doğum izni ve oy hakkı gibi talepler uğruna, canları pahasına verdikleri mücadelelere adanan bugün de kadınların örgütlü gücünü meydanlarda göstermek önemli. Diğer yandan aslında geçtiğimiz 8 Mart’tan bugüne bakınca o kadar çok farklı an, o kadar çok farklı mekân var ki emekçi kadınların gücünü gösterdiği. Mücadele tek bir güne sığmıyor, kadınlar bu düzende her gün mücadele ediyor. Emekçi kadınlar gücünü dosta düşmana gösteriyor. 8 Mart’a giderken bazılarını hatırlamak ve ne anlama geldiğini bir kez daha düşünmek lazım.

Indomie hazır makarnalarının üretildiği Çerkezköy’deki Adkoturk fabrikasında, 8 Mart’tan sonraki günlerde bir direniş başladı. Sendikalaşma mücadelesinin sonunda, patronun yetki itirazı bile işçilerin lehine sonuçlanmışken, patronun yasaları tanımaması, devletin de patronun arkasında durması sonucu başlayan bir direniş. Direnişe kadınlar öncülük ediyor, kadınlar direniş ve sonrasında grev okulunda öncüleşiyordu. Adkoturk direnişi ve grevi büyük sınıf savaşının içinde bir muharebeydi. Bu muharebe kazanılamadı belki ama Trakya ve Türkiye işçi sınıfına yeni kadın öncüler armağan etti. O kadınlar ki, patronun işçilerin gözünü boyamak için düzenlediği piknik alanına gittiğimizde, ne yapalım diye düşünülürken bir anda ileri atılıp halay çekerek sendika önlükleri ile etkinliğin ortasına giriş yapan kadınlar… O kadınlar ki, patron arkasına istibdadın polisini, kaymakamını, valisini alıp grevi kırmak için yasaları çiğnerken, işçilerin karşısına polis barikatını diktiğinde, barikatın önünde kol kola giren, sadece ekmeğine değil, hürriyetine de sahip çıkan, onurunu çiğnetmeyen kadınlar… Ve orada sadece Adkoturk işçisi kadınlar yoktu. Çorlu’dan Bel Karper’den gelen sınıf kardeşleri, emekçi kadınlar da aynı zincirin parçası olarak kol kola girmişlerdi.

O gün 23 Ağustos’tu. Tam bir ay sonra 23 Eylül günü uzun yıllar unutulmayacak başka bir mücadeleye sahne oldu. Tekirdağ Valiliğinin merdivenlerinde, Bel Karper ve Adkoturk işçileri birlikte “Vali, Polis, Jandarma, Yasaları Uygula!” diyerek vali ile görüşme taleplerini dile getirdikleri sırada “çevik süpür” talimatı ile polis şiddetine maruz kaldılar. Ama kimse onları süpüremedi. Merdivenlerin bir tarafında neredeyse sadece işçi kadınlar oturuyordu, onlarla birlikte merdivenlerden aşağıya bütün işçileri süpürmeye çalıştılar ama onlar direndiler, düştüklerinde düştükleri yerden kalktılar, coplanan, yerlerde sürüklenen arkadaşlarına yardım etmek için tekrar tekrar çaba sarf ettiler. Sonrasında gözaltına alınanlar karakola götürülüp ortalık yatıştığında, bu yapılanlar reva mı diyerek üzülmediler mi? Üzüldüler. Kızmadılar mı? Kızdılar. Ne kadar çok duygu varsa hepsi dolu dolu yaşandı o an. Şimdi dönüp o günü hatırladığımızda ise konuşurken herkesi tek bir duygu kaplıyor, gurur! Ne olursa olsun boyun eğmemenin, birbirinden güç alarak hakkını savunmanın haklı gururu. İşçi kadınlar başta olmak üzere bu mücadelenin parçası olan tüm işçiler kendi gücünün farkına vardı, gücünü gösterdi.

İşte 8 Mart’a giderken bu gücü görmemiz, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü bu gücün kendini daha da fazla göstereceği bir gün olarak düşünmemiz lazım. Adkoturk ve Bel Karper sadece en yakınımızdan, emekçi kadınların gücünü gösteren iki örnek. Sendikalaşma mücadelesi olarak başlayan bir mücadelenin, örgütlü olmanın kadınları kendi hayatlarına, geleceklerine sahip çıkma anlamında nasıl dönüştürdüğünü gösteriyor her ikisi de. Bu örneklerden çıkarılacak ders açık: Ekonomik krizin bedelini yoksullukla, işsizlikle, güvencesiz çalışmayla ödemek istemiyorsak, kadınların bedenlerine ve yaşamlarına kast eden şiddet son bulsun istiyorsak, istibdadın kadın düşmanı politikaları sonucu artan erkek egemen baskıyla yaşamak istemiyorsak, sahip olduğumuz hakları kaybetmek istemiyorsak, mücadele etmek zorundayız. Ve o mücadeleyi kazanmak istiyorsak da örgütlü olmak zorundayız.

 

Bu yazı Gerçek gazetesinin Şubat 2022 tarihli 149. sayısında yayınlanmıştır.