Emir kulları ve kula kulluğu reddedenler
Tüm Türkiye, 23 Eylül günü Tekirdağ Valiliğinin merdivenlerinde yaşananları ibretle izledi. Bir polis şefinin “süpürün” talimatıyla polisler kendilerince valilik merdivenlerini işçilerden temizledi. Oysa tüm Türkiye’nin gördüğü, alnı açık başı dik işçilerin tertemiz direnişi, polisin “pislik” muamelesini elinin tersiyle itip geri iade edişiydi. Öğrenciliğimde çok atılan bir slogan vardı. Sonra Gezi’de de çok atıldı: “Polis simit sat onurlu yaşa” diye. Doğrusu hiç ısınamadım ben bu slogana. Belki polis torunu olmamdandır. Belki insanları hele ki hiyerarşide alt kademede olanları sistemden ayrı birey olarak yargılamayı doğru bulmadığımdandır. Belki ilkokulda oynadığım “Simitçi Mercan” piyesinde simitçi Mercan’ı hor gören Zeynel karakterine gıcık olmamdan, simitçi olmayı sanki aşağı bir işmiş gibi tartıya koymak içime sinmediğindendir. Belki hepsi birden.
İşçilerle birlikte gözaltına alındıktan sonra içeride polislerden bazıları küçük çocukları bile darp edecek derecede yapılan zulümden mahcup olup da “biz de emir kuluyuz” dedikçe içimdeki son empati kırıntıları da yok oldu gitti. O slogan dilimin ucuna kadar geldi. Ne demek emir kulu olmak? Bu kadar kolay mı bunu söylemek? Bu askerlikte ucunda ölüm bile olsa emri uygulamak gibi bir şey değil. Tarih önünde yanlış safta olsa bile askerin hayatını daha büyük bir topluluk, amaç ya da beraber savaştığı askerler için feda etmesinde bir erdem vardır. Gerçek askerlerin, düşmanı bile olsa karşısındaki başka bir askere saygıda kusur etmemesindeki neden budur. Ama “emir kulu” lafında onurlu şerefli hiçbir şey yok! Hakkını arayan işçiye saldırmakta, yere yatırdığı işçiye acı çektirmek için hassas yerlerini tekmeleyip sıkmakta, kadın işçileri yerlerde sürüklemekte, savunmasız çocuklara vurmakta onur, şeref, haysiyet aramak boşuna.
Memur olmak -ki biz kamu emekçisi demeyi tercih ederiz- emir kulluğu değildir. Kamuya karşı yani halka karşı sorumluluk içerir. Ahlak ve erdemin gereğini bir yana bıraksak bile, kamu emekçisi kanuna aykırı emri uygulamakla yükümlü değildir. Tam tersine kanuna aykırı emri yerine getirmemek memurun yükümlülüğüdür. 15 Temmuz’da Boğaziçi Köprüsü’nde halka karşı silah sıkmayı reddeden ve bunun bedelini darbeci subayın kurşunuyla canını vererek ödeyen Piyade Er Kurtuluş Kaya’yı nereye koyacağız? O da “emir kuluyum” mu deseydi? Sabahtan akşama 15 Temmuz edebiyatı yapıp, dağa taşa 15 Temmuz yazan ve bu istismar üzerinden bir istibdad rejimi inşa edenler bakın şimdi Boğaziçi Köprüsü’ndeki “vur” diyen darbeci subayın yerine geçmiş “süpür” diye bağırıyorlar.
Birileri Osmanlı’ya dönüş heveslisi olabilir. Dizisini yapın, sabah akşam izleyin, Abdülhamit Han hazretlerine sabah akşam övgüler düzün, sırf devrimden yana Abdülhamit’e karşı diye Mehmet Akif’e bile lanet okuyun, Mehter Marşlarıyla kendinizden geçin hepsi sizin bileceğiniz iş… Ama unutmayın gün gelir buranın devrimle kurulmuş bir ülke olduğunu, yaralı bereli de olsa hala cumhuriyetle yönetildiğini, kula kulluğun bir daha dönmemek üzere geçmişte kaldığını size öğreten birileri çıkar. Bu birilerinin eli nasırlı işçiler, çileli ama bir o kadar da dirayetli emekçi kadınlar olması ise sürpriz değildir. En azından işçi sınıfını bu toplumun devrimci gücü olarak gören, emekçi kadınlar en öne diyen biz sosyalistler için değildir.
Dahası da var. Bugün kula kulluğu reddedenler ve bunun için direnip bedel ödeyenler, emir kullarından güçlüdür. O gün hiçbir işçi polisler gibi boynunu bükmedi. Arayıp telefonda ağlayan annesine, telaşlanan eşine, çocuğuna, mahallede konu komşuya, televizyonlara çıkıp tüm millete başları dik mücadelelerini anlattılar. O işçiler ki kendileri gibi bu milletin de eğilen başını yukarı kaldıracaklar. Bu yüzden haydi işçiler sınıf siyasetine! Haydi bu ülkenin onurlu ve güzel insanları mücadeleye! İşçi sınıfına güvenin ve bu hürriyet kavgasında yerinizi alın! Gelecek kula kulluğu reddedenlerindir! Milletlere kulluğu dayatanlar ise tarihin çöplüğüne süpürülüp gideceklerdir!
Bu yazı Gerçek gazetesinin Ekim 2021 tarihli sayısında yayınlanmıştır.