İnsanlar zaten aç, şimdi de ruhlarını aç bırakacaksınız!
Onlar ümidin düşmanıdır, sevgilim,
akar suyun,
meyve çağında ağacın,
serpilip gelişen hayatın düşmanı.
Nâzım Hikmet
Büyük tiyatro yazarı ve şair Bertolt Brecht, bir denemesinde “psikanalizin güzel yanının burjuvanın bile ruhu olduğu gerçeğini ortaya koymak olduğunu” söylemişti. “Müzik ruhun gıdasıdır” sözü Türkiye’de her sosyal sınıftan insanın 7’den 70’e bildiği ve sevgiyle, müzik sevgisiyle tekrarladığı bir sözdür. Şimdi anlaşılıyor ki, bu iktidar müziğe de düşman!
En sıradan sağlık önlemlerini, Sağlık Bakanı’nın açıklamasına bile gerek olmayan önlemleri kendi açıklamayı görev edinen Tayyip Erdoğan, en son yaptığı açıklamada müzik çalınan mekânların kapanma saatini 24 olarak açıkladı. Ardından da ekledi: “Kusura bakmasınlar. Gece vakti kimsenin kimseyi rahatsız etmeye hakkı yok!”
Böylece bu kadar uzun zamandır müzisyenlere, kafelere, restoranlara, bilumum eğlence mekânlarına neden eziyet edildiği, bu yerleri işleten esnafa neden kasıtlı olarak zarar ettirildiği, o işyerlerinde çalışan sadece müzisyenlerin değil bütün işçilerin neden aç bırakıldığı ortaya çıkmış oldu.
Düşünsenize, bütün kısıtlamalar kalkıyor. Salgınla mücadele maske, mesafe, hijyen ve… müzik yasağıyla sürdürülüyor. Daha doğrusu şu: Mesafe ve hijyen, hatta maske kullanımı büyük ölçüde tek tek kişilerin kendi davranış kalıplarıyla belirlendiğine göre (her yere zaptiye koyamazsınız!), geriye bir tek önlem kalıyor: Virüsü müzik yasağıyla yeneceğiz!
İkrar!
Tayyip Erdoğan’ın politikacı olarak çok açık bir hatası var. Saklaması gerekeni sık sık ağzından kaçırıyor. Örnek çok ama biz ne demek istediğimizi şu örnekle açıklayalım: 15 Temmuz için olaydan kısa süre sonra “bu bize Allah’ın bir lütfu” demişti! Bu sefer de buna benzer bir durum söz konusu. Şayet Erdoğan “Kusura bakmasınlar. Gece vakti kimsenin kimseyi rahatsız etmeye hakkı yok!” demeseydi, müzik düşmanlığı yine tartışılırdı ama başta müzisyenler olmak üzere kendisini eleştirenler haklılıklarını bu kadar kesin biçimde kanıtlayamazdı.
Bakın Cumhurbaşkanlığı İletişimsizlik Başkanı Fahrettin Altun beyefendi gene yüksek fikirlerini buyurmuş:
“Ne yazık ki yeni normalleşme uygulamalarına milletimizle birlikte sevinmek yerine ideolojik bir çarpıtmayla 'müziğin engellendiği' şeklinde tezvirat ve manipülasyona sarılanlar olmuştur. Müzikli eğlence mekanlarının gece çalışma saatleri tüm dünyada normal zamanlarda bile belirli bir zaman dilimine göre düzenlenmektedir.”
Dünyanın en azından büyük kentlerinin hiçbirinde müzikli mekânlar “normal zamanlarda” saat 24’te kapanmaz. Evet, müzik çalınması “belirli bir zaman dilimine göre” düzenlenir. Ama bizde de öyle düzenlenmiştir zaten. Meskenlere mesafe ve/veya ses izolasyonu göz önüne alınır, kaç desibele izin verileceği saptanır, sonra bazen sabah 3’, 4’e, 5’e kadar müzik yapılır. Bunlar Türkiye’nin kanunlarına göre yapılan yönetmeliklerin öngördüğü kurallar temelinde zaten ruhsatlarla saptanmaktadır. Salgınla ilgili bir Bakanlar Kurulu toplantısına, işyerlerine tanınmış hakları tek bir vuruşla iptal eden bir kararı sokuşturan zihniyet başka ülkelerde ne örnek bulacak kendine?
Fahrettin Altun, ardından kapalı bir ifadeyle sanki bir de başka ülkelerde müziğe saat kısıtlaması salgın dolayısıyla yapılıyormuş izlenimini yaratmaya çalışıyor: “Sayın Cumhurbaşkanımız, dünyada da benzer örnekleri olan bu uygulamaya ilişkin genel bir kaideye işaret etmiştir.” Aman efendim, Erdoğan kendisi gerekçesini “rahatsız etme özgürlüğü”ne bağlayarak işin salgınla ilgisi olmadığını itiraf etti. Boş yere konuşmayın!
“Bütün ruhsatlar iptal edile!”
Erdoğan’ın açıklaması ayrıca bütünüyle hukuk dışıdır. Yürütmenin, daha önce yasalara ve yönetmeliklere uygun biçimde verilmiş olan ruhsatları gerekçesiz olarak iptal etmesi gibi bir yetkisi olamaz. O işyerlerinin sahibi esnaf oraları o ruhsatlara uygun koşulları sağlamak için masrafa girerek hazırlamış, yasaya ve yönetmeliğe uygun davranmış. O işyerleri o insanların geçim kapısıdır. Cumhurbaşkanının yasalara ve yönetmeliklere uygun iş yapan hiçbir insanı aç bırakma diye bir hakkı da yetkisi de yoktur.
24 zaten 24 demek de değildir. Bir müzikli mekânın 24’te kapanması, hem müzik icrasının, hem de servisin yaklaşık bir saat önce sona ermesini gerektirir. İşinden çıkan insanlar bu mekânlara özellikle büyük kentlerde ulaşana kadar saat en az sekizi bulacak, sonra bir sürü para verip 11’de kalkacak, evlerine dönecekler. Kimsenin hafta içi bu mekânlara rağbet etmeyeceği ortada. Yani bu mekânlara aslında sadece hafta sonu izin verilmiş olacaktır.
Siz bu mekânların sahibini ve müzisyenlerini insanların ruhunu okşadıkları, duygularını ayaklandırdıkları, hoşça vakit geçirmelerini sağladıkları için cezalandırıyorsunuz. Peki, bu mekânlarda çalışan aşçının, garsonun, kominin, çiçekçinin, vestiyere bakan görevlinin, tuvalet bekçisinin, temizlikçi kadının günahı ne? Bu proleterler, satacak emek gücünden başka hiçbir şeyi olmayan bu insanlar, 20 yıldır yönetip 10 milyona yakın işsiz yarattığınız bu ülkede başka yerde değil de müzik çalan bir yerde iş bulabildiler diye neden cezalandırılıyor?
Kültür alanında başarı kazanamadınız, tabii kazanamazsınız!
Tayyip Erdoğan durup durup kültür alanında başarı kazanamadıklarını söyler. Kazanamazsınız. Müzik, kültürün şöyle böyle bir unsuru değildir. Dil gibidir, yazı gibidir. İnsan türünü diğer türlerden ayıran bir insan faaliyetidir. Ulusu, halkı, memleketi tanımlayan bir faaliyettir. Müziğe düşman olan ilerleyemez.
Yarın bütün uluslar kaynaşırken her halk insanlık ailesine kendi dilinin şairlerini, kendi yazısının yazarlarını, kendi müziğinin müzisyenlerini, müzik olmazsa olamayacak olan dansının oyuncularını getirecek. İnsanlık daha şimdiden ne çok platformda müziğini dansını paylaşıyor diğer halklarla! Sizin müziğiniz o büyük bayramda, o büyülü harmanda olmayacak. Dansınız da! Halklar dans eder, halk oyunları tarihtir, siz müziğe düşman dansa da düşman olmak zorundasınız!
Nâzım’la başladık, aynı şiirle bitirelim.
Bursada havlucu Recebe,
Karabük fabrikasında tesviyeci Hasana düşman,
fakir-köylü Hatçe kadına,
ırgat Süleymana düşman,
sana düşman, bana düşman,
düşünen insana düşman,
vatan ki bu insanların evidir,
sevgilim, onlar vatana düşman...
Ve elbette ki, sevgilim, elbet,
dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya,
dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle : işçi tulumuyla
bu güzelim memlekette hürriyet...