İstanbul Sözleşmesi’ne sahip çıkmak için emekçi kadınlar en öne!
İktidar, 20 Mart’ta bir gece yarısı yayınlanan Cumhurbaşkanı kararı ile İstanbul Sözleşmesi’nin tek taraflı olarak feshedileceğini açıkladı. Karar 23 Mart’ta Avrupa Konseyi’ne bildirildi. Bu bildirimin üzerinden belli bir süre geçtikten sonra sözleşme aksi belirtilmediği sürece geçerliliğini yitiriyor. Şimdi o tarih geldi çattı! Eğer durum değişmezse 1 Temmuz’da İstanbul Sözleşmesi’nden çıkan ilk ve tek ülke Türkiye olacak, kadına yönelik şiddet konusunda sorumluluklarından feragat ettiğini hükümet tüm dünyanın önünde tescil edecek!
İstanbul Sözleşmesi nedir?
2014’ten bu yana yürürlükte olan İstanbul Sözleşmesi kadınları her türlü şiddete karşı korumayı, kadına karşı şiddeti ve hane içi şiddeti önlemeyi amaçlayan, 40’ın üzerinde devlet tarafından imzalanmış bir uluslararası sözleşmedir. Sözleşme taraf olan devletlere dört ana başlıkta özetlenebilecek yükümlülükler getirir. Bunlardan ilki şiddetin önlenmesidir. Bunun anlamı, okullarda, iş yerlerinde, eğitim müfredatında ve daha birçok yerde şiddetin önlenmesine yönelik mekanizmaların geliştirilmesi konusunda devletin yükümlülüğünün olmasıdır. Şiddet mağdurlarının korunması sözleşmenin gereklerini oluşturan ikinci ana başlıktır. Şiddete maruz kalanların korunmasında her türlü eşitsizliğinin önüne geçilmesini amaçlamakla birlikte, taraf devletleri de sadece kendi vatandaşlarını değil, hangi hukuki statüde olursa olsun ister mülteci ister sığınmacı tüm kadınları korumakla yükümlü hâle getirir. Üçüncüsü, faillere yönelik etkili soruşturma ve kovuşturma yürütülmesine yöneliktir. Yasaların ve uygulamaya dair yönetmeliklerin sözleşmenin bu içeriğine göre düzenlenmesi, şiddetin faillerinin korunmasının, iyi hâl ve tahrik indirimi gibi uygulamaların önüne geçecek bir içeriktir. Nihayet sözleşmenin son başlığı ise kadına yönelik şiddeti engellemeye dönük politikalar izlenmesi için taraf devletlerin gerekli tedbirleri almakla yükümlü tutulmasına yöneliktir.
İstanbul Sözleşmesi’ni karalamak için yapılan çarpıtmalar nelerdir?
İstanbul Sözleşmesi’ne karşı çıkanlar, sözleşmenin Türk aile yapısını bozduğunu iddia ediyor. Şiddetin önlenmesi, şiddete maruz kalanların korunması, şiddetin faillerinin cezalandırılması ve tüm bunlara yönelik politikaların üretilmesinin neresi aile yapısına aykırı, hangisine itiraz ediyorlar sormak gerekir. Sözleşmeye yönelik çarpıtmalar bununla da sınırlı değil. Diyorlar ki herhangi bir şiddet suçu işlememiş bir erkek de, bu sözleşme kadının beyanını esas aldığı için suçsuz yere hapis yatabilir. Sözleşmede kadının beyanıyla alınması söylenen tek karar, tedbir yani kadını korumaya yönelik kararlardır. Bunun bir kadın şiddete maruz kaldığını söylediği anda atılması gereken ilk adım olduğu açık. Üstelik Sözleşme yürürlükteyken, bırakın suçsuz yere hapis yatmayı, şiddet faillerinin nasıl indirimler aldığının, mahkemelerce sözde delil yetersizlikleri ile salıverildiklerinin bir dizi örneğine şahit oluyoruz.
Bir diğer çarpıtma da kadınların keyfi bir şekilde koruma talebi aldıkları, bunun herhangi bir kontrole tabi olmadığı iddiası. Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, 8 Haziran’da Meclis Kadına Karşı Şiddet Araştırma Komisyonu’nun toplantısında yıl yıl kaç koruma tedbiri alındığını açıkladı. Ama Gül’ün kaç kadının talebinin reddedildiğine dair bir şey söylediğini duymadık. Oysa Adalet Bakanlığının kendi verileri 2019 yılında yaklaşık 42 bin kadının koruma talebinin reddedildiğini gösteriyor. Soruyoruz: 2020 ve 2021 yılı içinde kaç kadının koruma talebi reddedildi? Kadınların üzerlerinden çıkan koruma kararları ile güpegündüz öldürüldükleri bir ülkede lafı bile edilmez ama yine de söyleyelim: Neymiş, demek ki her önüne gelen koruma kararı çıkartamıyormuş!
Başka bir iddia ise Sözleşme ile boşanmaların arttığı iddiası. Birincisi Sözleşme’de boşanmayı ya da evlenmeyi teşvik edici ya da engelleyici herhangi bir madde yok. İkincisi ve daha önemlisi ise, boşanmaların asıl sebebi, AKP iktidarının ve istibdadın kadın düşmanı politikalarının etkisi ile kadına yönelik şiddetin artması. Yapılan araştırmalar Türkiye’de boşanan her 10 kadından 7’sinin boşanma gerekçesi olarak şiddeti söylediğini gösteriyor.
Haydi emekçi kadınlar haklarımıza, yaşamımıza sahip çıkmak için örgütlenelim
Bu tablonun gösterdiği üç şey var. Birincisi İstanbul Sözleşmesi’ne karşı çıkanların, kadın düşmanı politikalarını gizlemek için yalana ve çarpıtmaya başvurdukları. İkincisi İstanbul Sözleşmesi’ne sahip çıkmanın kadına yönelik şiddete karşı devletin yükümlülüklerini yerine getirmesi açısından tüm kadınlar için vazgeçilmez olduğu. Üçüncüsü ve en önemlisi de, Sözleşme’nin yürürlükte olduğu koşullarda dahi devletin kadınları korumadığı bir ortamda, Sözleşme’nin tek başına kadınları korumak için yeterli olmadığı gerçeği. O halde bugün acil olarak yapılması gerekenler açıktır. 1 Temmuz’a kadar, fabrikalarda, işyerlerinde, mahallelerimizde, sözleşmeden çıkma kararının açıklandığı zamankinden de güçlü bir şekilde bu kararın geri çekilmesi talebiyle mücadeleyi yükseltmek! Emekçi kadınların bu mücadeleye dün olduğundan fazla bu mücadeleye sahip çıkması, haklarımızdan da yaşamlarımızdan da vazgeçmiyoruz diyerek masaya yumruğunu vurması gerek. Bugünden başlayarak, İstanbul Sözleşmesi’ne sahip çıkarken aynı zamanda koruma tedbirlerinin kağıt üzerinde kalmaması, yasaların uygulanması için mücadele etmek gerek. Ve yine bugünden başlayarak, Sözleşme’den çıkma kararı iptal edilse, gerçekten kadınların yaşamlarını korumaya odaklanan yasalar yönetmelikler çıkarılsa bile, şiddete karşı dayanışmayı yükselterek örgütlenmektir en etkili yöntem. Sadece eylem alanlarını örgütlemek anlamında değil, yaşamlarını birlikte savunacak şekilde örgütlenmek yani şiddeti savuşturacak tedbirleri kolektif bir şekilde, özsavunma hakkına sahip çıkarak özsavunma örgütlenmeleri kurmak anlamında. Tüm bunları yapacak güç emekçi kadınlarda var. Haydi emekçi kadınlar haklarımıza, yaşamımıza sahip çıkmak için örgütlenelim. Bu mücadelenin önüne düşelim!