İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmak ne anlama gelir? Sözleşmeyi neden savunmak gerekir?
İstibdad rejimi 2020 yılının yaz aylarında da İstanbul Sözleşmesi’ni hedef almış, kadınlardan ve toplumun çeşitli kesimlerinden yükselen tepkinin ardından geri adım atmak zorunda kalmıştı. Bu kez, gündüz gözüyle yapamadıklarını bir gece yarısı yayınlanan cumhurbaşkanı kararıyla yapmaya giriştiler ve Erdoğan’ın imzasıyla İstanbul Sözleşmesi’nden çıkma kararı alınmış oldu. Cumhurbaşkanı kararının temel hak ve hürriyetleri düzenleyen yasaların üzerinde olup olmadığı, yani kararın hukuki olup olmadığı ayrı bir tartışma. Ama şu bir gerçek: Yetkisi de olsa, hukuki de olsa bu karar meşru da değildir, haklı da değildir. Toplumun yarısı olan kadınların kendini tehdit altında hissetmesine yol açan, kadınları korumaya öncelik vermek yerine şiddet uygulayanlara cesaret vermek anlamına gelen bir karardır. Erdoğan’ın 19 Mart tarihli cumhurbaşkanı kararı 20 Mart’ta sosyal medyanın ve haber sitelerinin gündemine oturdu. 23 Mart’ta ise aynı haber sitelerinde, sosyal medyada son 24 saatte Denizli, İzmir, Osmaniye, Antalya, Adana ve İstanbul’da işlenen 6 kadın cinayetinin haberi yer alıyordu. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkma kararı alanlar, öldürülen kadınların yaşamlarından daha da fazla sorumludur!
İstanbul Sözleşmesi nedir? Neden önemlidir?
2014’ten bu yana yürürlükte olan İstanbul Sözleşmesi kadınları her türlü şiddete karşı korumayı, kadına karşı şiddeti ve hane içi şiddeti önlemeyi amaçlayan, 40’ın üzerinde devlet tarafından imzalanmış bir uluslararası sözleşmedir. Sözleşme taraf olan devletlere dört ana başlıkta özetlenebilecek yükümlülükler getirir. Bunlardan ilki şiddetin önlenmesidir. Bunun anlamı, okullarda, iş yerlerinde, eğitim müfredatında ve daha birçok yerde şiddetin önlenmesine yönelik mekanizmaların geliştirilmesi konusunda devletin yükümlülüğünün olmasıdır. Şiddet mağdurlarının korunması sözleşmenin gereklerini oluşturan ikinci ana başlıktır. Şiddete maruz kalanların korunmasında her türlü eşitsizliğinin önüne geçilmesine amaçlamakla birlikte, taraf devletleri de sadece kendi vatandaşlarını değil, hangi hukuki statüde olursa olsun ister mülteci ister sığınmacı vb. tüm kadınları korumakla yükümlü hâle getirir. Üçüncüsü, faillere yönelik etkili soruşturma ve kovuşturma yürütülmesine yöneliktir. Yasaların ve uygulamaya dair yönetmeliklerin sözleşmenin bu içeriğine göre düzenlenmesi, şiddetin faillerinin korunmasının, iyi hâl ve tahrik indirimi gibi uygulamaların önüne geçecek bir içeriktir. Nihayet sözleşmenin son başlığı ise kadına yönelik şiddeti engellemeye dönük politikalar izlenmesi için taraf devletlerin gerekli tedbirleri almakla yükümlü tutulmasına yöneliktir.
Kadınlar İstanbul Sözleşmesi’nden de, haklarından da vazgeçmeyecek!
İstanbul Sözleşmesi’nin ya da “Ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesi”ne dair 6284 sayılı yasanın varlığının tek başına yeterli olmadığını, sözleşmenin imzalandığı, yasanın ve ilgili yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihten bu yana yüzlerce, hatta binlerce kadının erkek şiddeti sonucu yaşamını yitirmesinden biliyoruz. Özellikle istibdad rejimi altında yasaların, yönetmeliklerin uygulanmasının mücadele olmadan mümkün olmadığını sadece kadınlar değil, ekmek ve hürriyet için mücadele eden işçiler de gençler de çok iyi biliyor. Ama bugün sözleşmeden çıkılması kararıyla birlikte kadınlar daha büyük tehdit altındadır. Bu karar sadece şiddeti uygulayanları değil, aynı zamanda onu koruyup kollayan uygulamalara imza atan devlet görevlilerini, polis, jandarma ve yargı mensuplarını da cesaretlendirecektir. Bu nedenle de tek başına yeterli olmasa bile bugün bir kez daha İstanbul Sözleşmesi’ni ve mücadele ile kazandığımız haklarımızı yine mücadele ederek savunma zamanıdır. Kararın iptal edilmesi için, yasaların uygulanması ve kadınları koruyacak yeni yasalarla şiddetin ve cinayetlerin önüne geçmek için mücadele zamanıdır!
Bu yazı Gerçek gazetesinin Nisan 2021 tarihli 139. sayısında yayınlanmıştır.