Düzen siyasetinde çözüm yok: Muhalefetin istediği erken seçim iktidarın silahına dönüşebilir

Düzen siyasetinde çözüm yok: Muhalefetin istediği erken seçim iktidarın silahına dönüşebilir

Erdoğan ve müttefikleri ellerinde olsa elbette 2023’e kadar herhangi bir erken seçim olmadan iktidarda kalmak isterler. Ancak ekonomideki çöküş tablosu ile AKP-MHP’nin seçmen tabanına da sirayet eden ve giderek artan hoşnutsuzluk bunun hiç de kolay olmayacağını gösteriyor. Ekonomideki kötü gidişi durduracak hiçbir çözümleri yok. Kapitalist sisteme ve sermayenin sınıf çıkarlarına tamamen bağlı olan Erdoğan ve iktidarının yapabildiği, kaçınılmaz çöküşü “ağrı kesici” yöntemlerle ertelemek ve emekçi halkın tepkisini istibdadın şiddetiyle bastırmaktan ibaret. Ama artık ne ekonomik krizin yıkıcı sonuçları daha fazla ertelenebilir ne de emekçi halkın tepkisi sonsuza kadar bastırılabilir durumda. Bunu en iyi istibdad cephesi görüyor. Erdoğan ve Bahçeli’nin sene başında baş başa yaptıkları ev toplantılarının başlıca gündeminin bu olduğuna şüphe yok. Ellerinde kendileri için hiç de hoş olmayan epey anket birikmiş durumda. Muhalefet de aynı anketleri görüyor ve bu yüzden en yüksek sesle “erken seçim” talebini gündemde tutuyorlar.

Erdoğan’ın havucu Bahçeli’nin sopası   

Erdoğan ve Bahçeli bu baskıyı kırmak amacıyla uzunca bir süredir alttan alta muhalefeti bölmek ve parçalamak için yürüttükleri faaliyetleri hızlandırdılar. Son yerel seçimlerde büyükşehirleri kaybetmelerine neden olan HDP’nin Millet İttifakı’na dışarıdan destek verdiği modeli parçalamayı hedefliyorlar. CHP’de Kılıçdaroğlu-Kaftancıoğlu eksenine karşı Muharrem İnce’yi; İyi Parti’de ise Meral Akşener-Koray Aydın merkezine karşı Ümit Özdağ’ı kopartmayı başardılar. Erdoğan’ın, Milli Görüş’ün önde gelen isimlerinden Oğuzhan Asiltürk’ü ve “hocaefendi” olarak hitap edilen Nedim Urhan’ı ziyareti, Saadet Partisi’nin de hedefte olduğunu gösteriyor.

Erdoğan ve Bahçeli’nin bu isimleri, Cumhur İttifakı’na katmaları zor. Amaçları da söylendiği gibi Cumhur İttifakı’nı genişletmekten ziyade karşı tarafı bölmek. Bunun için de ellerindeki en etkili yöntem düzen muhalefeti cephesi içindeki her türlü ırkçı, mezhepçi ön yargıyı kaşımak, HDP’yi şeytanlaştırmak ve yerel seçimlerde muhalefete kazandıran modelin tekrarını imkânsız hâle getirmek. Tabii bu konuda manevi ve siyasi baskı her zaman yeterli olmuyor. Gelecek Partisi’nden Selçuk Özdağ’a, Yeniçağ gazetesi (İyi Parti çizgisi) yazarı Orhan Uğuroğlu’na ve KRT televizyonu programcısı eski Ülkü Ocağı reisi Afşin Hatipoğlu’na yönelik “faili belli” seri dayak ve saldırı vakalarının “ikna edici” rolü küçümsenmemeli.    

Elbette ki HDP’nin kapatılması tartışması da bu gündemin bir parçası. HDP’yi (Kürt hareketini) olası bir erken seçime katılmasını engelleyecek bir zamanlama ile kapatmak, HDP kapatılırsa yerine bir değil, birden fazla parti kurulmasını sağlamak ya da HDP’yi hazine yardımından mahrum bırakıp bölünmesine yol açmak, olası seçenekler olarak karşımıza çıkıyor. Ayhan Bilgen ve Altan Tan’ın yeni muhafazakâr Kürt partisi eğilimi bu anlamda istibdad cephesinden büyük bir ilgi ve destek görüyor. Hulusi Akar’ın Erbil ziyareti ile Kürt siyasi hareketi içinde Barzaniciliğin önünün açılacağı sinyalleri veriliyor. Yani kapatma tehdidi, baskılar, tutuklamalar, kayyımlar ile yürütülen sopa politikasının yanında bir havuç politikası da devrede. Erdoğan ve Bahçeli’nin muhalefetin Millet İttifakı kanadını HDP umacısıyla, HDP’yi de havuç sopa politikasıyla bölme çabası karşılık bulduğu ölçüde, siyasi partiler yasası ve seçim sisteminde yapılacak ince ayarlarla birlikte bir anda muhalefetin erken seçim taktiği istibdad cephesinin silahına dönüşebilir.

Muhalefet dağıldıkça istibdad cephesi yaralarını sarıyor

Yarı askeri rejim hüviyetindeki istibdadın içinde, asker ve sivil kanatların arasında bir dizi çelişki ve çatışma var. Bu çatışan kanatların birlikte iktidara tutunma umutları arttıkça kendi aralarındaki çelişkiler de yumuşayacaktır. Erdoğan’ın yaptığı her siyasi ziyaret bir yandan da Süleyman Soylu’ya, Hulusi Akar’a, Hakan Fidan’a ve nihayet Bahçeli’ye karşı kendisi için alternatif seçenekler yelpazesini genişletiyor. Bahçeli’nin askıda ekmek kampanyası, Süleyman Soylu’ya yakın gazetecilerin sıklıkla “esnaf perişan” haberleri yapmaya başlaması gibi örnekler karşı kanadın da bir acil durum planı hazırladığına işaret ediyor. Her gün iktidar cephesinin sadık hizmetkârlarından yenileri çıkıp birbirini “kripto FETÖ’cü” olmakla suçluyor. Tüm bu gelişmeler düzen siyasetinde taşların yerinden oynamaya başladığını ama bu taşlar şu ya da bu şekilde yerine oturduğunda altında yine emekçi halkın kalacağını gösteriyor.

Tek alternatif emekçi halkın tepkisini örgütlemek

Halkın istibdada karşı ekmek ve hürriyet isteğini suistimal eden Amerikan muhalefetine asla güvenilmemesi gerektiğini söylüyoruz. Hem sermayenin ve emperyalizmin çıkarları doğrultusunda hareket ediyorlar hem de iktidarın en ufak bir hamlesi karşısında dağılarak istibdada karşı gerçek bir alternatif olamadıklarını da kanıtlıyorlar. Devrimci İşçi Partisi ne Millet İttifakı’nı ne de bu ittifakla dirsek temasına giren HDP’yi destekledi. Dolayısıyla bu gidişat karşısında önerimiz ayrılanların geriye dönmesi falan değildir. Amerikan muhalefetinin parçalanmasında, hatta un ufak olmasında bir sakınca yoktur iş ki milliyetçi, mezhepçi ön yargılarla emekçi halk bölünmesin, sermayeye ve emperyalizme karşı haklı öfke Kürt düşmanlığı ile zehirlenmesin, iş ki bu parçalanma istibdadın karşısında sermayeden ve emperyalizmden bağımsız bir ekmek ve hürriyet mücadelesinin yükselmesine vesile olsun. Bu elbette kendiliğinden olmayacak. Görev iktidarın bastırmaya, Amerikan muhalefetinin ise düzenin çarkları içinde sönümlendirmeye çalıştığı, emekçi halkın bir yanardağ gibi patlamaya hazır olan öfkesini örgütlemektir. Sosyalistler tüm güçleriyle bu görev için seferber olmalı, güçlerini bu uğurda birleştirmelidir. Millet İttifakı ile HDP arasında köprü olmaya çalışan sosyalistler bu iki güç arasında sıkışmakta, un ufak olmakta ve dağılmaktadır. Sermayenin “sosyal-demokrat”, “liberal” vb. maskeli güçleri arkasında birleşmek güç olmak değil, yok olmaktır. Oysa sosyalistler, istibdad rejimi ile ne idüğü belirsiz bir güçlendirilmiş parlamenter sistem söylemi arasında kalan emekçi halka devrimci bir ufuk açmalıdır. Düzen içi kavgaların bir sonucu olarak karşımıza çıkacak bir erken seçim hiçbir şeye çözüm olmayacaktır. Düzen partilerinin sermayenin çıkarlarına ve emperyalizme bağlılıkları dolayısıyla asla savunamayacakları zincirsiz bir Kurucu Meclis’i ancak sosyalistler siyasetin gündemine sokabilir.

Bu yazı podcast hesaplarımızdan dinlemek için tıklayın.

Düzen siyasetinde çözüm yok

 

 

 

 

 

 

 

Bu yazı Gerçek gazetesinin Şubat 2021 tarihli 137. sayısında yayınlanmıştır.